Ertesi gün Hurh Ako'yu erkenden uyandırmış,ona uygulayacağı adımları anlatmasını istemişti çünkü nasıl davranması gerektiğini insanlarla nasıl iletişim kurması gerektiğini,onları nasıl manipüle edeceğini ve sevdireceğini bilmiyordu. Hurh bu görevde casus bir piyon olduğunu bildiğini ve eğer asıl amaçları ortaya çıkarsa F7 ve askerler tarafından öldürüleceğini bildiğini söyledi.
"Sen bir piyon değilsin, ilk önce bunu anla. Ayrıca ikimiz de senin ağzının sıkı olduğunu ve vatanın için her şeyi göze alacağını biliyoruz. Belli edersen eğer o iğrenç yaratıkların seni öldürmesine izin verme. Sana bir yüzük armağan edeceğim o yüzüğün içinde Pöşil'in yaptığı zehir olacak. Onu bir tehlikede iç ve işkencelerden kurtul. Bunu anladın mı?"
Hurh yüzünde acı bir gülümsemeyle başını salladı.
"Yine de ülke kurulduğunda kimse beni tanımayacak, bilmeyecek. Ben burada herkes için öleceğim ama benim hikayem asla o minik çocuklara anlatılamayacak. Ben asla bir hikayenin başkahramanı olamayacağım."Arada duraklayarak ve kelimelere vurgu yaparak konuşuyordu. Ako eğer insanları gözlemlemekte iyi olmasaydı gerçekten onun bu dediklerine çok şaşırdı çünkü Hurh daha önce hiç dikkat çekmeye çalışmıyor gibi görünmüştü. Ako onun bu halini ilk kez Hurh 10 yaşındayken fark etmişti. Yanında ikiziyle oyun oynarken oradan buradan insanlar gelip ne kadar tatlı oldukları hakkında yorum yapmışlardı. İkizi bundan utanıp kırmızılaşmış, Hurh ise utanır gibi yapsa da gözleri parlıyordu ve yüzünde hiçbir kızarma terleme veya utangaçlık belirtisi yoktu. O göz önünde olmak istiyordu, bunu zorla kendini ön plana çıkararak değil kendisi gibi olarak dikkat çekmek istiyordu. Ancak o sönük biriydi. Yüzü, kişiliği sıradandı. Dikkat çekemezdi. Hurh bunu fark ettiğinde ciddi bir bunalım geçirmiş, 2 hafta kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yememiş yalnızca birkaç yudum su içmiş, işlerde defalarca dayak yemiş ancak ağzından bir inleme dahi çıkmamıştı.Sanki hayattan kopmuş gibiydi. Ta ki Ako Katrin'e ricada bulunana kadar...
'"Katrin Hurh'a iyi olup olmadığını sorar mısın? Hatta yanına Pöşil ve Rita'yı da al. Birlikte gidin. 2 haftadır bir şey yemedi. Nenma'ya söyle biraz pirinç falan götürsün. Siz bunu dedikten sonra yemek isteyecek."'
"Neden? Yani neden böyle bir şey yapıyorum?"
"Çünkü Hurh'un ilgiye ihtiyacı var."
"İlgi mi? Hurh mu?"
"Herkesin bazen ilgiye ihtiyacı olur. Sen zaten hep göz önünde olduğun için fark etmemiş olabilirsin."
Dedi Ako gülümseyerek.
Katrin de gülümsedi"Eğer ilgiye ihtiyacın olursa bana söyle, lütfen. Senin iyi hissetmen benim için çok önemli."Gerçekten de Hurh yemeği alıp yemeğe başlamış keyfi yerine gelmiş sanki kendisini bu dünyadan soyutlamamış gibi onlarla sohbete girmiş, onlar da mecburen onunla ilgilenmek zorunda kalmıştı. Hurh eski halinden çok daha mutluydu.
"Senden belgeler'de bahsedeceğim ki sen de minik çocukların kahramanı olacaksın."dedi Ako.
"Yalan söylemiyor olsan iyi edersin çünkü eğer bahsetmezsen Tanrı sana ceza verir."
Ako gülümsedi ve birkaç önemli noktayı söyledi. "İnsanlara ilk başta siz diye hitap et özellikle senden büyüklere. Minik iyilikler iste. Bir süre sonra adları ile hitap et. Biri sana sinirlendiyse sus sadece." Ako geriye yaslanıp derin bir nefes aldı. "Bunlar belli başlı kurallar,sana birkaç tane daha söyleyeceğim, ama vakit yok. İş zamanı..." Dedi dudaklarını hafifçe içine çekip gözlerini belerterek.
"Şimdiden gitsem iyi olacak sanırım, değil mi?"dedi Hurh. "Buna sen karar vermelisin."dedi Ako kendinden emin bir şekilde.
Hurh biraz durdu,Ako'ya baktı ve kalktı. Üstünü değişti ve doğruca kahvaltılıkları almaya gitti. Yarı yoldayken arkasından koşma sesi duydu durdu ve geriye baktığında gördüğü kişi Zaib'ti."Neden beni beklemedin, dostum? Tek başına getiremezsin ki hepsini."dedi Zaib'in gözünde hafif bir endişe vardı ama Hurh' un bunu önemseyecek ne takati ne de dikkati vardı. Dün geceden itibaren Hurh için önemli olan tek şey: casusluk görevi idi. Hayatı boyunca beklediği an gelmişti, artık o da önemli biriydi,kaderi değiştirecekti, büyük bir sorumluluğu vardı. Eğer Zaib o an onun gözlerine bakıyor olsaydı, o ela gözlerde yıldız gibi parlayan ışıklar görürdü. "Belki de ben bunun için dünyaya geldim." diye düşündü.
Neden sonra dalgınlığı geçti ve çoktan yürümeye başladığını fark etti,Zaib ise bir şeylerden konuşuyordu. Kelimeleri duyuyordu ama birleştiremiyordu. Neyden bahsettiğini bilmiyordu. Bir anda durdu. Zaib de durdu ve ona baktı, birkaç saniye bakıştılar. Zaib kafasını ne oldu anlamında salladı ancak Hurh yürümeye devam etti. Zaib arkasından kafası karışmış bir şekilde baktı ve o da yürümeye başladı.Birkaç dakika sonra alana varmışlardı. 'Tıpkı Ako'nun söylediği gibi F7 de burada.' Hüzünle baktı. ' Keşke ben de Ako kadar zeki olsaydım o hep göz önünde 'diye düşündü Hurh. "Hayır artık ben de göz önünde olacağım." Gururla gülümsedi.
İkizine bakarak "Sen burada sırada kal, ben Har'ın yanına gideceğim." dedi Zaib'e. Zaib ses çıkarmadı ama Hurh'un havası ve davranışları çok değişmişti. Sanki bir gecede çok daha özgüvenli biri olmuştu. Hatta bu o kadar normal duruyordu ki Zaib onun özgüvensiz olduğunu fark etmemişti bile. Aslında biraz siniri bozulmuştu bu duruma. Onun sonradan özgüvenli olması Zaib'i aşağılık kompleksine sokmuştu.
Hurh gözleri ikizinde kilitlenmiş başı dik göğsü kabarık bir şekilde yürüyordu. İnsanlar sıradan çıkıp öne ilerleyen bu genci izliyorlardı acaba hakkımızı mı çalacak diye. Şu ana kadar hak çalmaya çalışan kimse olmamıştı. Belki ilk yıllarda olmuştu ama yoğun tecrit altında kimse cesaret edemiyordu. Ancak sanılanın aksine genç, ikizini sıranın dışına çağırmıştı.
İkizi tereddütle etrafa baktı, herkesin ona baktığını fark edince utançla gözlerini kaçırdı, yan sıradaki arkadaşına kekeleyerek bir şeyler söyledi ve son bir bakış atıp sıradan çıktı. Askerler onları izliyordu, esmer bir asker bağırdı:
- Siz ikiniz! Nereye gidiyorsunuz?
Hurh korkmuştu ama sonra hatırladı o kilit noktaydı. "Tuvalate gidiyorduk."
"Tek kişi gidebilirsin o halde."
"Ama onun da tuvaleti var"
Asker onlara sertçe baktı.
"Ben de geliyorum." Hurh omuzlarını silkti umrunda değilmişçesine. Har ise korkudan titriyordu. Hurh'a baktı. Bir şeyler dönüyordu yoksa bu kadar değişmiş olamazdı. Evet belki Hurh onun kadar pısırık olmamıştı ancak bu kadar soğukkanlı da değildi.Yolu yürüdüler. Asker onların her bir davranışını izliyordu. Ancak gerçekten de tuvaletlerini yapıp çıkmışlardı. Yolu geri yürüdüler. Ancak asker daha önce hiç kahvaltı sırasından feragat ederek tuvalete giden birini görmemişti. "Bir şey olmaz." diye düşünerek nöbete durdu tekrar.
Hurh gülümseyerek Zaib'in yanına gitti Har ise titreyerek kendi sırasına geçti. "Sana ne oluyor sabahtan beri?"
"Ne oluyormuş?" dedi Hurh gülümsemesi biraz sönerek. "Bir tuhafsın." Hurh bir şey söylemedi , önüne bakarak sıra ilerledikçe ilerledi, Zaib de bir daha konuşmadı.Kahvaltılık birkaç eşyayı aldıklarında Zaib bir konu bulmaya çalışıyor saçma sapan şeyler anlatıyordu neden sonra sustu. Hurh'sa hiç dinlememişti zaten. Gruba döndüklerinde herkes onları bekliyordu. "Neden bu kadar geç kaldınız?" dedi Nenma burun kıvırarak. "Seni ilgilendirmiyor getirdik işte." Nenma bunu duyunca hınçla ayağa kalkarak Hurh'un yakasından tutup kaldırdı. Ancak Hurh gram korkmamıştı yine de şaşırmıştı. "Vur hadi." dedi sakince gülümseyerek. Nenma bir süre daha o şekilde sinirli kaldı. Sonra bıraktı ve yiyecekleri aldı. Neredeyse fısıltıyla "Ako senin bir taraflarını epey kaldırmış değil mi, Hurh?"
Zaib şaşkınlıkla izliyordu, bugün neden herkes bu kadar garip, diye düşündü.
İçeri girdiğinde herkes sofranın başına oturmuş kıtlıktan çıkmışçasına yemek yiyordu. Hurh Ako'nun yanına oturmuştu, diğer yanında Katrin , onun yanında Rita ve onun da yanında Pöşil vardı. "Şey en azından bu değişmedi." diye düşünerek rahatladı. Yemek kısmen olaysız geçmişti yalnızca Ako akşam uyumadan önce minik bir toplantı yapmak istediğini söyledi.
Nenma sofrayı topkarken Hurh ile Ako'nun bahçede konuşarak dolaştığını gördü. Elindeki çöpü sinirden sıktı ve burnundan soluyarak çöp kovasına attı. Kimsenin yüzüne bakmayarak içeriden ceketini aldı ve çıktı.