Nenma hınçla yürümeye başladı, nereye gittiğini bilmiyordu sadece yürüyordu. Kaç dakika kaç saat kaç saniye bilmiyor, anılarını az önce yaşananları, kafasında canlandırıyor diğer yandan söyleniyor yeri geliypr taşı tekmeliyor yeri geliyor nefes alıp sakinleşmeye çalışıyor yeri geliyor gözleri doluyordu ama maalesef ki siniri geçmiyordu. 'Nasıl olur da onun gibi bir şey benimle eşdeğer hatta daha yararlı olabilir? Ako böyle bir hatayı nasıl yapabilir... Ah evet hata. Bu basit bir hata herkes hata yapar. Ako da bir insan. Eğer onunla konuşursam gerçeği o da görür . Hurh gibi bir piçin casusluk yapacak ne özgüveni ne de yeteneği var zaten .' ellerini çırptı. Şimdiyse kafasında Ako' yla olan diyaloğunu hayal ediyordu, hızlı adımlarla ilerliyor bir an önce konuşmak istiyordu.
Ne yazık ki iş saati çoktan başlamıştı. Askerler onu bir güzel pataklayıp sonra madene yollamışlardı. Maden epey basık hiçbir güvenlik önlemi alınmamış bir yerdi. Eğer ölürseniz yerinize yeni bebekler doğuyordu. İhtiyaç varsa doğuyorlardı. Madenler ve birkaç iş daha çıkmıştı bu da nüfusu arttırıyordu. Yani işçiler bir oyuncaktan başka bir şey değildi kırılırsa yenisi alınıyordu.
İçine bir ürperti yayıldı, sanki kötü bir şey olacakmış gibi. Durdu etrafına bakındı, sesi dinledi, kokladı, gözlerini kapatıp titreşim hissetmeye çalıştı; sonuç çıkmayınca işine devam etti -askerlerin onu fark edebilecek olması da etkiliydi-.
Başka birinin yanına geçti, kim olduğunu görmek için kafasını kaldırdığında başka yerden buraya gelen oğlanı gördü. Hayatında hiç bu kadar şanslı hissetmemişti. Ako'ya söyleyecek ve Hurh'tan daha işe yarar biri olacaktı. Keyifle gülümsedi dişlerinin siyaha boyanacağını unutarak. Bir yandan keyifle kazmasını sallıyor diğer yandan konu açmak için düşünüyordu. Birkaç dakika geçti.
- Sen yeni gelen misin? dedi fısıltıyla askerlerin duymasına izin veremezdi.
-Evet. dedi etrafına bakındıktan sonra. 'Askerlerden epey korkuyor' diye düşündü Nenma.
-Seni neden buraya getirdiklerini biliyor musun?
-Neden? dedi şüpheyle.
-Ah , yani bilmiyorsun.
-Bildiğini sanmıştım. Ben de bilmiyorum dostum. Tek bildiğim bir gece yatağımdan kaldırılıp 2 gece yolculuk yaptığım ve buraya geldiğim. Askerler epey acımasız. Bizim orda daha iyi davranıyorlar.
Sanki yasaklı bir şey söylemişçesine kirli ellerini ağzına götürdü.
-Bunu kimseye anlatma. Ölmek istemiyorum. dedi yalvaran gözlerle.
- Merak etme dostum. Bana güvenebilirsin.
İçindeki vahşi mutluluğu bastırıp nazik bir şekilde gülümseye çalıştı, beceremediğini biliyordu zaten hiçbiir şeyi saklayamamıştı şimdiye kadar. Bilgi almanın mutluluğuyla daha sıkı çalışmaya başlamıştı, daha sert ve az aralıklı vuruyor, Ako'yla yapacağı konuşmayı düşünüyordu.
'evet ako aynen öyle dedi. - çok iyi iş çıkarmışsın; artık hurh üzgünüm ama Nenma daha iyi bir ajan oldu' hayallerini acı acı çalan sirenimsi çanlar bozdu. Yemek zamanıydı.
Yeni gelen çocuğun yanından yanından yürüyordu.
-Selam dostum yemekte beraber yiyelim ister misin?
Yeni gelen şöyle bir ona baktı ve sessizce olur anlamında kafasını oynattı. Nenma bakıştan hoşlanmamıştı hiç, bıkkınlık ve kibir vardı bakışta. İçten içe sinir olmaya başlamıştı.Sıranın epey sonlarına yetişmişlerdi bu sürede Nenma daha fazla bilgi öğrenmeye çalışmıştı.
-Adın ne dostum?
Bu sırada bir işçi yere düştü, askerlerden biri ona ayakta bile duramadığı için sövmeye başladı ve biraz da patakladı. Hepsi böyle manzaralara alışkındı.
"Ee sizin oradaki yaşam nasıl?" dedi Nenma gülümseyerek olabildiğince içten söylemeye çalışmıştı.
"Güzel." dedi yeni gelen soğukça ve kısaca.
Nenma iyice sinir olmuştu, derin bir nefes aldı, boğazını temizledikten sonra sordu:
- Demek istediğim buradan farkı ne?
Birkaç adım ilerledikten sonra yanıt verdi: "Daha çok yemek veriliyor."
"Daha çok mu neden ki?"
"Oranın toprakları verimli o yüzden."
"Anladım, peki ya-""Susun artık." dedi bir asker tehditkar bir sesle.
Nenma bir süre sussa da sonrasında fısıldayarak:
-Önceden hangi şehirdi biliyor musun?
Yeni gelen iç çekti ve sessizce "Hayır." dedi.
Nenma daha fazla zorlamayacaktı, bugünlük.
Yeni gelen hızlıca bitirip çıktı, kasketini taktı ve madene koyuldu. Anlaşılan Nenma ile konuşmaktansa bedavaya madende çalışmayı tercih etmişti.Nenma sinirden kızarmış durumdaydı. "Resmen beni adam yerine koymadı, piç kurusu." Tabağına tükürdü ve kalkıp kasketini taktı.
Öğleden sonra farklı bölümdelerdi. "Aramıza rahatça kaynaşsın diye iyilik yapıyorum onun yaptığına bak. İnsana iyilik yaramıyor. Adi herif..." Nenma duraladı. İsmini hiç söylemediğini fark etti.
"Adını bile söylemiyor aşağılık ..."
Akşam oluncaya kadar onu bir daha görmedi."Hurh, harika iş çıkarmışsın. " Nenma donuverdi. Gelir gelmez duyduğu ilk şey bu olmak zorunda mıydı? Ako ve Hurh'un yanından hızlıca geçip duşlara gitti.
Anlaşılan Ezekiel ve Appolbenz'i de madene atmışlardı. Tahtadan yapılmış üstü açık bir barakadan akan buz gibi soğuk suyun altına attı kendini. Hepsi çırılçıplak arkası dönük birbirlerinin titremelerini, soğuktan dolayı hızla alınan nefesleri ve inlemeleri duyarak duş alıyorlardı. Nenma arkasını dönünce Ezekiel'in sırtındaki tüm o izleri gördü. Zaten zayıf vücudu bir acıma uyandırıyorken o izler yaraya tuz basıyor, insanın yüreğini yakıyordu. Ezekiel de arkasını dönünce Nenma'nın onu incelediğini gördü.
"Ne oldu Nenma? Çok mu beğendin?" Appolbenz güldü. Nenma yakalandığı için utansa da sinirlenmişti de. "Hayır, sana acımıştım." Musluğu kapatıp alt vücuduna havlu sardı ve kıyafetlerini alıp çıktı.
Neşeli bir melodi mırıldanarak yeni kıyafetler giydi, akşam yemeğine daha vardı bu yüzden tek gözlü odanın bir köşesine kıvrıldı ve uykuya daldı.
"Nenma" biri onu sarstı. Nefes nefese ter içinde uyandı. Birkaç saniye nerede olduğunu anlayamadı, insanlar ona bakıyordu etraf hareket ediyordu. Sonra başına keskin bir ağrı girdi ve nerede olduğunu hatırladı.
"Kabus görüyordun galiba?" dedi Katrin. Evet. Kabus görmüştü. Ama ne gördüğünü hatırlayamadı, korku dolu bir boşluktu yalnızca. Alnındaki terleri eliyle sildi. Kurulmuş sofraya geçti.
"Bugün yeni gelenle yan yana su işittik." Bu beraber çok çalıştık anlamına geliyordu. "Öğlene kadar" diye ekledi. Ako yemesini yavaşlattı. "Hiç konuştun mu?"
- Orasının nasıl bir yer olduğunu sordum. Yemekler daha çok oluyordu çünkü toprakları verimliydi dedi.
-"Başka?"
-Buraya neden getirildiğini o da bilmiyormuş. Ama gelmesi 2 gün sürmüş. Ah ve , askerlerden ödü kopuyor.
"Demek öyle..." dedi Ako düşünceli şekilde. Nenma çok tuhaf hissetti. Yalnızca bu ilgi için çabalamıştı ancak şu an çok sıradan geliyordu. "Sende ne var ne yok Hurh? Bir şeyler bulabildin mi?" dedi Nenma sofradakilere garip gelen bir tonla. Çünkü ne iğneleme ne kibir vardı. Nenma değişiyordu.Hurh yemeği yutkundu. "Pek sayılmaz." Sofradaki herkes için konuşma çok garipti. Ne laf sokma ne aşağılama ne başka bir şey... Herkes yavaş yavaş değişiyor, bu minik değişimler yalnızca büyük değişimlerin habercisi oluyordu. Dünyayı etkileyecek değişimlerin. Ancak diğerleri pek fark etmemiş gibiydi. Nenma ve Hurh sakince yemeye devam ediyorlardı.
Sofra kalkınca Nenma'nın tekrardan uykusu geldi, kendi yatağına uzanıp uyudu. Yine aynı rüya.
"Ben yapmadım. Baba. Ben değilim yemin ederim baba." Uyurken bol bol sayıklayıp durdu. Ezekiel bunu duydu. Vicdanındaki ağır suç duygusunu bastırmaya çalışarırcasına gürültülü bir şekilde yatakta döndü.