Donghyuck

607 57 59
                                    

Bazı hayatlar hiçte göründüğü gibi değildir. Buna örnek olarak Donghyuck'un hayatını verebiliriz.

Dışarıdan baktığında dertsiz tasasız, harika bir arkadaş ortamı olan eğlenceli bir hayat gibi gözükür ancak içi bunun tam tersidir.

Hyuck ailesinden zorbalık görüyordu ama hayır şiddet değil, buna daha çok baskılamak diyebiliriz.

Geçmişe baktığımızda şuankinin aksine mutlu bir çocukluk geçiren ailesinin tek ve en sevdiği evladı olarak yetişmişti.

Serçe parmağı masanın kenarına çarptığında bile panik hâlinde ordan oraya koşan bir annesi, sırf her istediği olsun diye iki işte birden çalışan bir babası vardı. Şimdi Hyuck düşünüyordu da... O zamanları çok özlemişti.

İlk defa birinden hoşlandığını fark ettiğinde daha çok küçüktü. Sevdiği kişinin kız veya erkek olmasını kafaya takmamıştı. Bir erkeğin başka bir erkeği sevmesi ona garip gelmiyordu çünkü kimse sevemezsin dememişti o zamana kadar.

Her konuda yanında olan ailesinin yine yanında olacağını düşünüp heyecanla anlatmıştı sevdiği kişiyi. İlk defa seviyordu ve üzerinde onun heyecanı vardı. Ailesi de  başta mutlulukla dinliyorlardı. Bu, sevdiği kişinin bir erkek olduğunu söylediğinde değişmişti.

Eşcinselliğin ne demek olduğunu o zaman öğrenmişti Hyuck.

İbnenin ne demek olduğunu da ertesi gün...

Hayır bunu okuldakilerden öğrenmemişti. Aksine okulda çok sevilen biriydi. Eşcinsel olduğu öğrenildiğinde de kimse umursamamıştı. Bu olabilirdi sonuçta.

O kelimeyi ilk babasından duymuştu.

İlk yıllar bu hastalıktan kurtulması için hastaneye götürmüşlerdi (!) Psikolog bunun bir hastalık olmadığını dolayısıyla tedavi edecek bir şeyi olmadığını söylediğinde ise ertesi günü işine son verilmişti. Eh, babasının eli kolu uzundu.

Yıllar geçmişti artık üniversiteye gidecek yaşa gelmişti. Tercih olarak başka bir şehir yazmıştı Hyuck çünkü artık onlarla aynı evde yaşamaya katlanamıyordu. Aynı düşüncenin onlarda da olduğunu biliyordu. Birkaç kere evlatlıktan reddedilme aşamasına gelmişti ama her seferinde bu fikirden vazgeçilmişti. Babası oğlunun iyileşeceğini ve ona güzel bir gelin getirip kendisini gururlandıracağını düşünüyordu.

Aslında buna düşünmek denemezdi zaten Hyuck buna mecburdu. Kabullenmişti artık, başka şehire bile gelse babasının eli hâlâ üzerindeydi. Onu ne kadar umursamamaya çalışsa da ne zaman bir erkekle yakınlaşsa babası kendini belli ediyordu. Her hareketinin izlendiğinin farkındaydı.

Bunların hepsini kabullendiğini söylemiştik öyle değil mi? İşte o birkaç gün öncesine kadardı.

Mark gelmişti hayatına. Hem de en ihtiyacı olduğu bir zamanda.

Buluştukları gün Mark ona çekingence açılırken babası aklının ucuna bile gelmemişti. O an Mark'ın ne kadar şirin olduğunu düşünüyordu.

O utançtan kızaran yanakları ve heyecandan titreyen elleri gözünün önünden bir an olsun gitmiyordu. Belki aşık değildi Mark ama kendisini ne kadar sevdiğini görebilmişti Hyuck. Duygularını saklayabilen biri değildi anlaşılan.

O gün anın büyüsüne kapılıp kabul etmişti sevgisini ama daha ertesi gün babası aramıştı onu. Nasıl bu kadar hızlı haberi oluyordu bilmiyordu ama sıkılmıştı artık bu durumdan. İlk defa o zaman sesini yükseltip karşı çıktı ailesine. Tabii bunun Mark'a denk gelmesi babasını şüphelendirmiş ve Mark'ın diğerlerinden farklı olduğunu düşünmüştü.

Love MattersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin