Sabah Uyanarak Başlayan Birinci Tekil Kahvaltı

54 16 9
                                    


O sabah yatağımdan gözlerimi zorlukla açarak uyandığımda ilk düşündüğüm, neden bu hikayenin yataktan süklüm püklüm uyandığım bir sabahleyin başlamak zorunda olduğuydu. Daha yaratıcı bir başlangıç düşünemeyen yazar bozuntusu beni buna mı layık görecekti?

El mecbur bana yazılan klişe hikaye örgüsünü tamamlamak üzere duş alıp, dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı ördükten sonra okula gitmek için hazırlanmak üzere çantamla ilgilenmeye koyuldum. Tam o esnada annemin aşağı kattan gelen sesiyle irkildim.

"Efyaz! Kahvaltın hazır, gel kızım!"

Bana böyle salak bir isim koydukları için ağız dolusu söve söve aşağı kata indim. Eh, tahmin edebileceğiniz gibi bu alemde yazılan hikayelerin çoğunluğunda adet olduğu üzere, ailesiyle yaşayan, okullu, genç bir kızdım. Ama sorunlarım vardı. Çok pis sorunlarım hem de.

Mesela annem beni anlamıyordu. Babam benimle ilgilenmiyordu. Abim gıcığın tekiydi. Ailem, kesinlikle benimle empati kurmaktan yoksun, iki boyutlu, kartondan karakterlerden oluşuyordu. Ama napabilirdim? Beni yazan kişinin algısı kadardı dünyam.

Kahvaltıda krep ve soğanlı kavurma vardı. Okulda nefesim kokmasın diye kavurmaya dokunamazdım. O yüzden krepe, krem peynir sürmek suretiyle yemeğe başladım. Tam o anda validem Şukufe Hanım lafa girdi.

"Eee Eyfaz, neler öğreneceksin bakalım bugün okulda?"

Daha bana verdiği ismi bile hatırlayamayan annemin genetik mirasından ötürü, zekamın sınırları hususunda yapacağınız iyimser tahminleri merak etmiyorum, teşekkürler.

"Bilmiyorum, daha yeni başladı hikaye, nereden bilebilirim ya öf! Sıkmayın beni!"

Babam hışımla araya girdi. Nitekim o, bir babaydı. Beni anlamayan, katı, soğuk birisi olması gerektiği için aralara böyle hışımla girdiği olurdu.

"Dilini koparırım senin küçük cadı! Annenle terbiyeli konuş bakayım."

"Sen ne zırvalıyorsun be, moruk!"

Ah, bir an galeyana gelmiştim. Masada olduğunu unuttuğum abimin saçımı hışımla çektiğini hissettim. O da, babamın hışım genlerini miras almıştı belli ki. Ama masada olduğunu niye belirtmemiştin? Sizin olmayan betimleme kabiliyetinizi mıncırayım yazar diye.

"Bana bak, küçük sürtük! Anne ve babamla böyle konuşamazsın anladın mı? Yoksa senin bağırsaklarını deşer, kedi merdiveni halinde işler, odama süs niyetine asarım."

Bu nasıl bir abiydi? Abi değil, caniydi! –hay, senin yapacağın kelime oyununa– İzlediği şiddet içerikli animelerden ve oynadığı şiddet içerikli oyunlardan oldukça etkilendiği ortadaydı. Hatta öyle ki, hayatı "hitpoint"lerden ve abartılı tepkilerden ibaret gördüğü olasıydı.

"Saçımı bırak!" diye haykırdım çaresizce.

Canım yanıyordu. Beni anlamıyorlardı. Bu aile silme manyaktı. Benim burada ne işim vardı? Neden daha düzgün bir aile yazamadın bana?

Nihayet abim saçımı bıraktığında masadan kalkıp, hıçkırıklar içerisinde odama döndüm. Arkamdan babamın bağırarak "Gel buraya, gel ve özür dile!" diye bağırdığını duyabiliyordum. Dört katlı villamızın merdivenlerini çıkan ayak seslerini duyduğumda odamın kapısını kilitledim. Beni bulmalarını istemiyordum.

Yatağımın üstüne çantamı fırlattığımda gelen klavye sesi ile bir kez daha irkildim. Seslere hobi olarak irkilmeyi seviyordum. Birisi bilgisayarımın başına geçmiş, klavyesini öttürüyordu. Kim olduğunu merak ederek yanına yaklaştım. Sonuçta odamda aniden beliren birisi olduğundan, çığlık basmadan evvel kendisini tanımam gerekiyordu.

"Siz kimsiniz?" diye sordum.

"Ben, seni yazanım evlat!"

Oğlan belki de birkaç yaş büyüktü benden. Ancak ne görüntüsü ne de cismi belirgindi. Bulanık bir rüyayı andırıyordu. Tam o esnada kapı gürültüyle vurulmaya başladı. Abimin sesini duydum. İrkildim.

"Aç kapıyı dedim sana! Babamdan özür dileyeceksin, ailemizin yüz karası!"

Panik içinde klavyenin başındaki adama döndüm.

"Beni yazan mı? Bu yaşadıklarımı sen mi yazıyorsun?"

"Ben yazıyorum tabi! Hikayenin başından beri bana sövdüğünü bilmiyor muyum sanıyorsun?"

"Madem öyle, kurtar beni buradan. Daha düzgün bir şey yazamaz mısın? En azından Efzay gibi salak bir isim vermek zorunda kalmayacağın, daha neşeli bir hikaye?"

"Olmaz!" dedi yazar, dudaklarına götürdüğü sigaradan keyifli bir nefes alırken. Öeğh! Beni o sigara tutan leş gibi elleriyle mi yazıyordu? İğrenç! "Böyle hikayeler okunuyor buralarda. Yapacak bir şey yok! Seni bir köle yapıp, züppe ve hödük bir prense aşık etmediğime dua et! Daha fazla okunmak için sana yazacağım her türlü maskaralığa katlanacaksın. Mecbursun!"

"Aç kapıyı, yoksa kırarım! Kimin sesi o? Odana birisini mi alıyorsun yoksa!? Gebertirim seni Eyzaf!" Abim giderek hışımlanıyordu. Bu hışım tufanı, hiç de hayra alamet değildi.

Gözlerimden yaşlar süzülerek çantama davrandım. El işi dersi için bulundurduğum falçatayı çekip, bıçağı istediğim seviyeye getirdikten sonra yazar denen hırtın gırtlağına dayadım.

"Bana bak yazar bozuntusu. Benim pembiş duvarlı, mor perdeli odamda sigara tüttürüp leş gibi duman altı yaptın odamı, ses etmedim! Artık benim kurallarımla oynayacağız! Ya bu hikayeyi değiştirip, insan gibi bir hikaye yazarsın bana, ya da seni şuracıkta gebertir, kanında banyo yapması üzere abim niyetine yazdığın o caniye teslim ederim! Duydun mu beni!?"

Yazarın fal taşı gibi açılmış gözlerinde korkuyu gördüm. Nihayet titreyen dudaklarını aralayıp cevap verebildi bana.

"Tamam, ne olur kıyma canıma! İstediğin olsun Eyfaz. Sana düzgün bir hikaye yazacağım. Hatta sen ne istersen, onu yazacağım. Söz sana. Ne olur kıyma canıma!"

Dudaklarıma konan şeytani sırıtış, haliyle burada şeytani sırıtış mühim, eşliğinde gülümseyip yanıtladım adamın biçare yakarışlarını.

"Güzel. İsmimi de değiştireceksin, unutma!"

Beş dakika sonra

Dakikalar sonra abim olacak cani, kapıyı koçbaşıyla kırdığında odadan yükselen silah sesleri tüm aileyi paniğe sevk etmişti. Üzerimde dizlerime varan beyaz çoraplarım olduğu halde, abimin delik deşik yerde yatan cansız bedeninin üzerinden sıçrayarak geçip, odadan dışarıya çıktım. Okul gömleğimin üzerine geçirdiğim deri askılıklardan bir şarjör daha çekip kalaşnikovuma doldururken, kısa eteğimi savurup merdiven tutacaklarından kayarak mutfağa indim.

Annem ve babamın bulunduğu mutfak odasına mermi yağdırdığım esnada yüzlerini görmeliydiniz. Şen bir kahkaha koyup o minnoş evi kalaşnikovun gürültüleriyle sarsıp, mermilerimle darmaduman ettim. Kırık tabak çanaklar ve parça pinçik olmuş bardakların arasında yatan cansız bedenler ve ben, hikayenizin kahramanı, artık zincirlerimden kurtulmuş ve hatta o zincirleri parçalamıştım.

Odamdaki yazarın beynini dağıtmak üzere üst kata geri döndüğümde bu hikayenin nereye varacağından artık emindim.

Artık yazar da, hikayeci de, kahraman da bendim.

Elemental Mafyanın Vampir OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin