Elinde kitapları, hızlı hızlı koşuşturuyordu. Attığı her adım sanki son adımıymış gibi hissettiriyor ve gücünü tüketiyordu. Sanki kitaplarının üzerine düşen yağmur taneleri, kitaplarını ağırlaştırıyordu. Çoraplarının sırılsıklam olduğunu hissediyor yine de aldırış etmeden koşmaya devam ediyordu. Ayakkabısı sırılsıklam başka birinin sesiyle irkildi.
"Acaba yağmurda koşunca daha mı çok ıslanıyoruz?" dedi. Adımlarını yavaşlattı. Bu konuşan Sena idi. Yağmur sanki onu susturmak istiyor gibi Sena konuşurken Sena'nın yüzünü yıkıyordu. "Bugün Evrim Ağacı sayfasının yeni yazısında okudum. 'Hızlı koşmak aslında bizi daha ıslanmış yapıyor; gerekçe ise yağmur alanı boyunca ön yüzeyinizi hareket ettirerek, giderken su topluyor olmanız.' yazıyordu."
"Hey! Haha.. Bu sağanak yağmurda nasıl hala böyle şeyler düşünebiliyorsun? Hemen metro altına inelim. Haydi koş!"
"Yahu kime diyorum, yağmurda koşarsan henüz yere düşmeyen yağmur tanelerini de yakalarsın. Daha yavaş yürürsen, sana çarpan yağmur tanelerinin sana çarpmış olmasına sığınırsın."
"Ne kadar çabuk kapalı alana ulaşırsak o kadar çabuk kururuz o zaman." dedim sıkkın bir biçimde. Bu kız deli miydi neydi. Selam bile vermeden tabiri caizse felsefe yapmaya başlıyordu.
"Bu gibi durumlarda vücudum hayatta kalma moduna geçiyor. Hemen kuru bir yer bulmak dışında bir şey düşünemiyorum. Kitaplarım da sırılsıklam oldu zaten." Bunları söylerken kitaplarımı cekedimin içine sokuşturdum. Sinemaya gizlice cips sokmaya çabalıyormuşum gibi hissettirdi. Sena, görünmeyen güneşi engellemek istercesine ellerini yüzüne yaklaştırdı. Tabletini kolunun altına sıkıştırıp diğer eliyle de bileğimi tuttu.
"Gördüğümüz ilk metro girişinden girelim." dedi. Sanki Kızılay metrosunda başka seçenekler bizim istediğimiz yere gitmemizi sağlıyormuş gibi. Herkes ilk gördüğü girişten girer ve aşağıdaki labirentte kaybolurdu. Kaybolmasa bile afallardı. Kızılay metro altında yolunuzu bulmak ve etrafa bakınmadan tek hamlede istediğiniz çıkıştan çıkabilmek büyük maharetti.
Kitaplarım sırılsıklam olmuştu. Üstelik kitaplarımı cekedimin içinde korumaya çalıştığım için sayfaların köşesi kıvrılmıştı. Aman ne güzel.
"Dijital kitap kullanmayı düşünür müsün?" dedi Sena. "Ben sadece tabletimi yanımda taşıyorum. İçerisinde tüm ders kitaplarımız ve tüm notlarım var. Bütün bu bilgiyi her daim yanımda taşıyabilmek büyük bir nimet doğrusu."
Senayı dinlerken hızlı hızlı merdivenlerden iniyordum. Eğer Ankara'da yaşıyorsanız, aceleniz yoksa bile koşuşturmaca halinde hareket edersiniz. Biz henüz merivenlerden inerken metronun gittiğini gördük.
"Of. Birkaç saniye erken gelebilseydik şimdiye metrodaydık." dedi Sena.
"Evet, maalesef biraz bekleyeceğiz. En azından kuru bir yerdeyiz. Sonraki hattı beklerken sohbet etme fırsatımız var." dedim. Sena'nın yüzündeki tebessüme karşılık verip konuşmaya devam ettim. "Dijital kitap kullanmayı da çok isterim fakat kaliteli bir tabletin bütçesini denkleştirebileceğimi düşünmüyorum."
"Hmmm anladım.. Ben de bu tableti yazın çalışarak aldım. KYK bursu istediklerimizi almamız için çoğu zaman yeterli olmuyor. Bizim ekstra çabalamamız gerekiyor." dedi tabletinin kılıfının üzerindeki yağmur tanelerini kıyafeti ile silerken.
Haklıydı. Fakat tam burslu okumasının yanında üstün başarı bursu alan bir kimsenin hala çalışarak para denkleştirmesi şaşırtıcıydı. Sanırım Sena, bir şey alıyor olmanın onu ekonomik anlamda sıkıştırmasını istemiyordu.
"Sena, bütçeni bu kadar planlı ve etkili kullanabilmeni takdir ediyorum açıkcası. Çoğu kimse para yönetiminden bihaber."
"Teşekkür ederim. Ben de senin sayfa düzenine çok özeniyorum. Kağıt üzerinde not tutmana rağmen el yazın kusursuz. Başlıklar için hep farklı kalınlıkta ve tonda kalemler kullanıyorsun. Böylece yeni bir ünite mi yoksa aynı ünite içerisinde yeni bir konu mu olduğunu farkedebiliyorsun. Ayrıca gördüğüm kadarıyla her ders için farklı renk kalem kullanıyorsun. Bence kalemlere ayırdığın bütçe ile tablet parasını çoktan denkleştirebilirdin." derken gülmeye başladı. İtiraf etmek gerekirse ben de gülmekten kendimi alıkoyamadım.
"İlahi Sena! Allah aşkına, ben kalemleri ve kitapları bebeklerim gibi görüyorum. Onlara çok değer veriyorum. Üstelik not tutmaya güzel bir el yazısı ve disiplinle başladığın zaman asla kötü not tutamıyorsun. İster istemez o düzeni sürdürüyorsun. İnsanın baktıkça ders çalışası geliyor."
"Diyorsun.. Ben de hep bu düşünce ile güzel güzel not tutmaya başlıyorum fakat çok geçmeden müsvedde kağıdına dönüyor güzelim notlarım. Üşeniyorum doğrusu."
Sena konuşurken ıslak kirpiklerine baktım. Kirpiğinde bir yağmur damlası kalmıştı ve kirpiklerini zorluyordu. Bir çiy tanesi gibi kirpiklerinden aşağı sarkıyordu. O esnada şiddetli bir esinti ve uğultu, bize metronun geldiğini haber verdi. O esinti ile Sena gözlerini kapattı. Acaba o çiy tanesi, Sena gözlerini kapattı diye mi düşmüştü yoksa esinti mi onu savurmuştu? Sanırım asla öğrenemeyeceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesişim
Teen FictionHepimizin başına gelmesi muhtemel, çoğu kısmı gerçek hayattan uyarlanmış bir roman. Yaşadığımız hayat ne kadar gerçek? Yoksa yaşadığımız hayat, başka bir yaşantıda gördüğümüz bir rüya mı? Sizi gerçek yaşantınızdan uyandırmaya çalışanlara inanacak mı...