Metrodayken kafamı arkama yasladım. Camın soğukluğu saçlarımı okşadı. Vücudumu neredeyse tamamen gevşek bırakmıştım. Metro sallandıkca sallanıyordum. Gözlerimi biraz kapatıp Sena'nın tatlı sohbetini dinlemeye devam ettim. Sena ona bakmadan verdiğim birkaç kelimelik yanıtları çok tekdüze bulmuş olacak ki bir süre sonra konuşmaya ara verdi, açıkcası o kadar kafam doluydu ki ne zaman ara verdi farkedemedim. Yan yana oturup bir müddet kendimizi kendimizle baş başa bıraktık.
Bazı insanlar vardır, yanınızda varlığını hissetmek bile size kendinizi güvende hissettirir. Sena da öyle birisiydi. Gözlerim kapalıyken dahi yanımda onun sıcaklığını hissetmek bana kendimi rahat hissettiriyordu. Düşününce tebessüm ettiğim diğer kimseleri düşündüm. Gerçekten de evrenin mayası sevgi olmalıydı. Gözlerimi açınca sevdiğim bir kimseyi görebileceğimi bilmek ne büyük nimetti. Bunu düşünürken gözlerimi, kucağımdan kaymakta olan notlarımı tutmak amacıyla açtım. Islak ve kimi sayfaları buruşmuş notlarım arasından saman rengi bir kağıt gözüme ilişti. Acaba bu kağıt, elimdeki kitapları düzeltmek için ilk gördüğüm masaya koyup masaya dik bir şekilde iki üç defa vurarak düzelttiğim esnada mı karışmıştı? Elimdeki notlar ve kitaplar o kadar ağırdı ki maalesef bu düzelme işlemini her gördüğü masada yapıyordum. Sabah çıkarken daha geniş bir çanta getirmediğim için kendine kızdım. Tatsız bir ifade ile bu kağıdı ilk nerede gördüğümü hatırlamaya çalışıyordum. Kitaplarımı düzeltmek için her durduğumda masada yalnızca birkaç saniye harcadığım ve hep aynı hareketi yaptığım için kağıdı hatırlayamadım. Sonra Senanın olabileceğini düşündüm:
"Sena bu kağıt sana ait olabilir mi?" Sena kağıda göz ucuyla bakarken ben kağıdı elime alıp arka ve ön yüzünü inceliyordum. Ortasından katlanmış ve mürekkep lekesi olan bir kağıttı.
"Ben kağıt kullanmıyorum dedim ya Didem. Hem o nedir, içerisinde ne yazıyor?"
"Ders notu falandır, saman kağıdına yazılmış, önemli olduğunu sanmıyorum." dedim. Ben öyle deyince Sena da kafasını öbür tarafa çevirdi. Katlanmış kağıdı açıp içimden okumaya başladım.
"𝒩𝒶𝓈ı𝓁 𝑜𝓁𝓊𝓎𝑜𝓇 𝒹𝒶 𝓈𝑒𝓃𝒾 𝒽𝑒𝓇 𝒶𝓃 𝓎𝒶𝓃ı𝓂𝒹𝒶 𝒽𝒾𝓈𝓈𝑒𝒹𝒾𝓅, 𝓈𝑒𝓃𝓈𝒾𝓏𝓁𝒾ğ𝒾 𝒷𝓊 𝓀𝒶𝒹𝒶𝓇 𝒹𝑒𝓇𝒾𝓃 𝒷𝒾𝓁𝑒𝒷𝒾𝓁𝒾𝓎𝑜𝓇𝓊𝓂.. 𝒩𝒶𝓈ı𝓁 𝓈𝒶𝓃𝒶 𝒶𝓈𝓁𝒶 𝓊𝓏𝒶𝓀 𝓀𝒶𝓁𝓂𝒶𝓎ı𝓅, 𝓎𝒶𝓃ı𝓃𝒹𝒶 𝒷𝒾𝓁𝑒 𝓈𝑒𝓃𝒾 ö𝓏𝓁𝑒𝓎𝑒𝒷𝒾𝓁𝒾𝓎𝑜𝓇𝓊𝓂.."
Bu cümleler de neyin nesiydi? İstemsizce kağıdı tekrar ortasından katlayıp arka yüzünde bir şeyler yazıyor mu diye baktım. Bunu yazan her kimse, kim olduğuna dair bir iz bırakmamıştı. Kağıtta ne bir isim ne bir belirteç vardı. Yazanın kendisine ait yazan tek şey salt sevgi dolu derin cümlelerdi. Belki birisi bir dergiden alıntılamıştır bu cümleleri, diye düşündüm. Hem kim olduğunun bilinmesini istemeyen bir kimse neden sevgisinin bilinmesini istesin ki? Ben kağıdı elimde öyle evirip çevirince Sena bana tekrar sordu: "Ne yazıyormuş? " Açıkcası ne yanıt vereceğimi bilemedim. Anonim bir aşk mektubu mu diyecektim?
"Al oku istersen Sena. Fakat söyleyeyim, bana yazıldığını düşünmüyorum. Başkasının notları ile karışmış olmalı. " Sena notu eline aldı. "Neden sana yazılmadığını düşündüğünü merak ediyorum. " dedi. "Madem karıştığını düşünüyorsun, nerede karışmış olabilir? Bence açıkca birisi bunu sana yazmış olmalı. "
"Sena, bana böyle şeyler yazılması için hiçbir sebep vermiyorum kimseye. "
"Sen 'sebep vermiyor'olsan dahi, sıcak gözlerin sebep veriyor demekki hanımefendi. Madem ki karıştı, nerede karışabilir ki? Gün boyu notlarını kucağından ayırmadın. Kimsenin notları ile karışacağını sanmıyorum."
"Eee, az önce gözlerim kapalı ve notlarım kucağımdan kayarken aslında birisi bu notu bıraktı mı diyorsun? Allah aşkına. Belki bizden önce bulunduğumuz yerlerde bulunan birileri masada bırakmıştır. Bir şekilde karışmıştır. Emin ol ki bu söylediklerim, birilerinin bana anonim bir mektup yazmasından daha mümkün."
Sena, yumuşak vurgular yaparak yanıtladı. "Pekala. Öyle diyorsan öyle olsun. Görüyorum ki birinin sana ilan-ı aşk etmesi fikri hakkında konuşmak seni rahatsız ediyor. Üstelik, bu devirde kim saman kağıdına mektup yazar ki, sosyal medya üzerinden sana mesaj atabilirdi. Hem bizi de uğraştırmamış olurdu. Bir itirafta bulunacak birisi neden böylesine gizemli tavırların ardına saklanır, neyse. Konuşmak istemiyorsan konuşmayabiliriz. Ama neden rahatsız olduğunu da anlamlandıramıyorum. Ben insani duygular ve ihtiyaçlar hakkında konuşmayı utanç verici bulmuyorum. Üstelik sana güveniyorum ve her zaman her duygumu, her fikrimi seninle rahat rahat paylaşabilirim. Eğer senin paylaşmak istediğin bir şeyler olursa, demek istediğim şu ki sana da senin bana sağladığın bu konfor alanını sağlayabilmeyi umuyorum..." Sena böyle böyle konuşurken hem mimikleri hem kelime seçimi yüzünden sanki bir felsefe öğrencisi değilmiş de, benden daha çok bir psikoloji öğrencisiymiş gibi geldi bana. El kol hareketleri ile de sanki bir konferansta konuşmacıymış gibi davranıyordu. Üstelik cümlelerini çok titiz kuruyordu, eğer yüreğimde bir şeyler varsa ondan çekinmemi istemediği belliydi. Fakat yoktu işte!
"Sevgili filozof hanım, lafınızı bölmek istemem ancak duygular hakkındaki düşüncelerimi şu şekilde ifade etmek isterim: Bence duygular, hayata katlanmaya devam etmemiz için serpiştirilmiş yanılgı kırıntılarıdır. " dedim ciddi bir ifade takınarak.
"Eeeh, ne bu karamsarlık canım. Didem sen şu sıralar Schopenhauer okumaya falan mı sardın?"
Sena bunları derken inmemiz gereken durağa geldik. Bu durum, söyleyeceklerimi ağzıma tıktı. Üf püf edip ve hararetle ayağa kalktım. Yürürken konuşmaya devam ettik:
"Ne alaka yahu! Bunlar kendi düşüncelerim. Çok mantıklı bir sebebim de var. Çevremizde gördüğümüz çoğu kimse, birilerine 'çok güzelsin, çok özelsin' tarzı cümleler sarfediyor. Çok geçmeden bambaşka simalara sahip birilerine yine aynı cümleleri kurabiliyor. Bu nasıl mümkün olabilir ki? Birbirine hiç benzemeyen iki farklı yüz, nasıl aynı kişide aynı duyguları uyandırabilir?"
"Ne diyeceğimi bilemiyorum... "
Bir süre ağızlarımız sustu, adımlarımız konuştu. Yere bakarak yürüyordum. Yüz kızartacak bir şey yapmamış olmama rağmen kafamdan kaynar sular dökülmüş gibi hissediyordum. Neden birisi durduk yere yüreğime çomak sokar gibi bu cümleleri iliştirmişti hayatıma?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesişim
Teen FictionHepimizin başına gelmesi muhtemel, çoğu kısmı gerçek hayattan uyarlanmış bir roman. Yaşadığımız hayat ne kadar gerçek? Yoksa yaşadığımız hayat, başka bir yaşantıda gördüğümüz bir rüya mı? Sizi gerçek yaşantınızdan uyandırmaya çalışanlara inanacak mı...