33. Bölüm / I. Part

10.5K 940 963
                                    



Eylül, 2004

"İyi de benim babam var ki, anne... Neden bir daha evleniyorsun?"

Ellerimin ayalarını bitap bir şekilde soğuk fayansa bastırdım. Kusmaya başladığımdan beri yaşadığım sırt ağrısı yüzünden güçlükle doğrulup, sifonu çektim.

"Evet. Senin baban var ama biz artık onunla beraber değiliz. Bunu konuşmuştuk, bebeğim."

Kapıyı açtım ve tuvalet kabininden çıkarak, aynaların önüne doğru yaklaştım. Dik durabilmek için parmak uçlarımla mermere tutunurken, yüzümü inceledim. Öğürmekten dolayı gözlerim kanlanmıştı ve hala yaşlar akıyordu.

"Hı hı, hatırlıyorum. Ayrı ayrı olmaya karar verdiniz."

Elimi sensörlü musluğun altına koydum. Hareketi algılayıp açıldığında, suyun sesi; sessizliği boğmuştu. Rahatça ağlamaya devam ettim.

"Boşandık. Artık babanla evli değiliz demek oluyor bu. Ama biliyorsun, onu istediğin zaman gidip görebilirsin. O da seni ziyarete gelebilir. Hayatımızda çok büyük değişiklikler olmayacak."

İki avucumu birleştirdim ve tokat hissi vermesini ister gibi, suyu sertçe yüzüme çarptım.

"Ona ne diyeceğim? Baba mı? Lütfen demeyeyim. Benim babam var ya, ondan... Hem kafam da karışır!"

Kağıt havlu dispenserinden bir parça kopartırken, tampon yaparcasına gözlerime bastırdığımda, "Ona da diyemedim ki..." dedim, içli içli. "Öldü. Hemencecik öldü. Ben hiç baba diyemedim... Baba demek istediğim herkes ölüyor... Söylemeyeceğim, Allah'ım. Ne olur. İstemiyorum. Yeter ki iyi olsun Yavuz Bey."

"Canım benim... Vural'a nasıl seslenirsen, öyle davranacak sana. Hiçbir şeye zorunlu hissetme kendini."

Derin bir nefes aldım. Peçeteyi çöpe atarken, çocukça bir totem yapmıştım içimde. Bunu düşünerek dalgın bir şekilde kapıyı açsam da, karşımda Ecevit'i göreceğimin bilincindeydim. Beni bekliyordu. Yine. Bu sahneyi daha öncesinde de yaşadığımız için hareketlerimiz ezbere gerçekleşti. O bana bir adım attı, ben de istemsizce geriledim. "İyi misin?" diye sordu, usulca.

"İyiyim... Sadece biraz bunaldım."

"Bak bana," dedi, kaçamak bakışlarımı takip etmeye çalışırken. Oflayıp, yanı başından geçmeye yeltendim ama beni sol kolumdan tuttu. Tam karşısına aldığında, çaresizce duvara sindim. "Gözlerime bak, Leylan."

Dişlerimi sıkarak, ona çevirdim bakışlarımı. "Ne var? Baktım işte!"

Gülümsemişti, ters konuşmamışım gibi. "Hiç yalan söyleyemiyorlar. Söyle... Ne oldu?"

Yumuşak ses tınısının, emrivakilerine uydurduğu bir kılıf olduğunun farkındaydım. İyi niyete o kadar muhtaçtım ki, bile isteye kandım ona. "Annem aradı," dedim, titremeye başlayan sesimle. Bu korkuyu yalnız yaşadığımı düşünmek bile gözlerimi yaşartmıştı, bir solukta söyleyiverdim: "Açmadım. Sonra... Mesaj attı. Düğün davetiyesini göndermiş bana. 9 Temmuz'da evleniyorlar."

Sertçe yutkundu Ecevit. Kolumdaki elinin tutuşu gevşerken, bakışları boşluğa takılı kaldı; birkaç saniye boyunca gözünü kırpmadan, öylece bekledi. Bir yaşam belirtisi arar gibi gömleğinin altındaki göğsünü kontrol ettiğimde, nefesini pes edercesine bıraktığını gördüm. "Anladım..." diye mırıldandı, yavaşça. Bu haberi sakin karşılaması beni rahatlatmak yerine, daha da tedirgin etmişti. "Peki, neden ağlıyorsun? Sevinmen gerekiyor."

Üvey PlanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin