37. Bölüm

18.8K 1.1K 744
                                    


Sağ ayakla girelim bölüme, bize nazar değmesin diye skdjfld🧿


Bir hengame kopuyordu hastane koridorunun diğer ucunda.

Ecevit'in yarattığı küçük kıyametin artçılarıydı bunlar, farkındayım. İnanılmaz bir hararetle herkesi kendi gibi zıvanadan çıkarmaya çalışıyordu ve görünen o ki, başarmak üzereydi.

"Böyle bir şey söz konusu bile olamaz," dedi, Cavit Bey. Sesi yüksek ve bir o kadar da tahammülsüz çıkıyordu artık. İfade almak için gelen polislerin yanında Ecevit'i idare etmeye çalışırken, günlük ılımlı davranış limitini harcamış olmalıydı. "Bizim çalışanlarımıza ve ortaklarımıza karşı sorumluluklarımız var. Aşağıda bekleyen basından kaçamayız. Yaşanan olay..." diye devam etti ama sesi alçalmıştı, benim duymamı istemediği şeyler söylediğini biliyordum.

Cümlelerin ardından, istemsizce Cavit Bey gibi sessizce konuşan Ecevit; ikisinin ortasında konuşmayı dinleyen avukat Ahmet Kalaycı'nın gözlerini yummasına sebep olmuştu. Sabır vermesini ister gibi derin bir nefes aldı ve sonra, el pençe divan bir duruşla o da konuşmaya başladı.

Bu esnada sol koluyla, annemin solumda bıraktığı o korkuyu yatıştırmaya çalışan Nida Hanım'ın dokunuşları sıklaşırken, önüme döndüm. Kucağımda duran ellerimin üstündeki parmakları, beni o kadar güçlü tutuyordu ki, o an rollerimizin değiştiğini fark ettim. Bakışlarım Elçin'e kaydığında, annesinden aşağı kalır bir yanı kalmadığını gördüm ve onların kaygılanmaları, anlık bir öfkeyle doğrulmama sebep oldu. Kalkıp, oraya gitmemi o kadar beklemiyorlardı ki; arkamdan bana seslendiklerinde koridorun diğer tarafına geçmek üzereydim.

"Sorun nedir?" diye sordum, en az onlar kadar gergindim. Bakışlarını sık sık üstümde görmek beni yeterince suçlu hissettirmişti ve eğer yapabileceğim bir şey varsa, yapmak istiyordum. Buna, halasını ve kuzenini tedirgin ettiği için Ecevit'e çıkışmakta dahildi. Konunun ona olur olmadık her an, hatta bazen sırf nefes alıyor diye kızmak istememle hiçbir alakası yoktu.

"Bir şey yok Leylan," dedi, Ecevit.

Yüzüne baktım, 'bu kim ya?' der gibi süzerken, kaşlarım çatılıydı. Umursamazlığımı bakışlarımdan okumuş olacak ki kahverengi gözleri kısılmış, 'gerçekten mi?' diyerek, bana meydan okuyordu. "Sana sormamıştım zaten." Ardından, Cavit ve Ahmet Bey'in olduğu tarafa döndüm merakla. Ecevit'in kısık gülüşünü duymazlıktan gelmeye çalıştım. "Sorun nedir? Herkes oldukça üzgün ve gergin. Dakikalardır hastane personelleriyle, polisle ve basınla alıp verilemeyen ne var merak ediyorum."

"Iıı..." Ahmet Bey, sinekkaydı tıraşına rağmen onu kaşındıran sakalları varmış gibi tırnaklarını yanaklarında ve çenesinde gezdirirken, hiçbir şey söyleyemedi. Kararsız siyah gözleri, bir sağında bir solunda gidip gelmişti huzursuzca. "Leylan Hanım..."

"Leylan," diye başladı, Cavit Bey yumuşak bir sesle. Olanları ve düşüncelerini, dolandırmadan, beni kırmadan anlatmasını ümit ediyordum. "Böyle olaylar, iş dünyasında büyük huzursuzluklar yaratır. Çalışanlar, ortaklarımız ve hatta rakiplerimiz bile açıklama bekler. Herkesin kendini güvende hissetmeye ve aynı zamanda tehlikeli bir durum oluşmuşsa, bunu bilmeye hakkı vardır."

"Anlıyorum."

"Yaşanan silahlı saldırının iç yüzünü açıklamamız gerekiyor. Aksi halde, holdingin imajı tehlikeye girecektir."

"Hiç kimseye bir şey açıklamak zorunda değiliz!" dedi Ecevit, hiddetle. "İstemeyen imzasını atar, çeker gider!"

"Ecevit, üzgünüm ama fevri davrandığını söylemek zorundayım. Holdingi, anlık öfke ve buna bağlı kararlarınla yönetemezsin. Seri, aynı zamanda da mantıklı hareket etmekten başka çaren yok. Olası saldırı haberlerine karşı yayın yasağı getirildi. Konuyla alakalı internette dolaşan her şeyi gözden geçiriyor, yanlış anlaşılmaya mahal vermemesi için kontrol ediyoruz. Hastane personeli ve polis de bizimle iş birliği içinde. Çok fazla vaktimiz kaldığı söylenemez, bir an önce açıklama yapmalıyız."

Üvey PlanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin