Beklenmedik bir karşılaşma ile tekrardan sahnelere dönecektim. Bu beni mutlu ederken bu mutluluğa ortak edeceğim bir sürü insan beraberinde katıyordum.
Onlar ile gülüp, onlar ile eyleniyordum. Mutluluğumun bir parçaları olmuşken onlardan ayrılmam ol...
Kez söylemesiydi. Çıldırmak üzere, iflas bayraklarını çekmek zorundaydım. "Yeter." dediğimde halen devam ediyordu. "Beynim löp, löp yerinde çalkalanıyor sal beni." dediğimde gülmeye başladı.
"Ne kadar espiri yeteneği kötü bir kardeşim var yarrabim." diyerek tavana baktı. "Ne sandın çük tipli." dediğimde beni bıraktı. "Ne dedin sen?" dediğinde "Çük tipli dedim." diyerek üstümdeki pikeyi kafama kadar çektim.
Adım sesleri duyduğumda gittiğini anladım. Pikeyi üstümden attım. O sıra kafama tam isabetle oyuncak oku yedim. Ben acıyla bağırırken ağbim elindeki yay'ın tepe kısmını üflüyordu.
"Bu anlımda iz kalıcak!" diyerek hemen ayağa kalkıp anlımda oku çıkardım. Köşeye fırlatarak banyoya doğru koştum. Kapıyı açarak içeri girdiğimde lambayı açtım. Aynadan anlımı görünce bir kere daha çığlık attım.
"Şaka mı bu?" derken babam arkada belirdi. "Ne oluyor sabah, sabah?" demesiyle ona döndüm. Anlımın tam ortasına baktığından kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. O sıra kapı çaldı. Ben banyodan çıkıp kapıya gittim.
Kapıyı açtığımda karşımda Kerem duruyordu. "Lan, sabah sabah birde sen eksiktin." dediğimde anlımın ortasına bakıyordu. Ani bir refleks ile elimle anlımı kapattım. "Yüzüme vurma, biliyorum artık bir hintliyim." diyerek başımı üzüntüyle yana yatırdım.
"En azından iş beleşe geldi." diyerek gülümsedim. "Sen ne anlatıyorsun Ekin?" dediğinde başımı salladım. "Haklısın sabahları geveze oluyorum, sen git mahalenin sonunda bekle ben gelirim." diyerek kapıyı çat diye çocuğun yüzüne çarptım.