1

314 21 17
                                    

Suçlu bir adamım ben.. En güzel suçları teker teker işleyen, her bir fırça darbesiyle yeni bir suça bulaşan, her işlediği suçta misli menendi olmayan iltifatlara boğulan bir adam. Aynı zamanda hiçbir zaman bu kadar derin düşünmeyen. Sadece yapan.

Daha ağaçlarda gördüğüm ağzımı sulandıran üzümlere ulaşamayıp, beceriksizce parmak uçlarıma kalktığım, gördüğüm hereklere tutunduğum zamanlardan farkındaydım yeteneğimin. 

Eğer 19. yüzyılın ortalarında yaşıyorsanız çizgileriniz sadece devlet büyüklerinin isteklerine göre şekilleniyorsa ünlenirdiniz. Tanınmak umrumda değildi, sadece hayatımı refah içinde yaşamak istiyordum ve açıkçası aklı beş karış havada 20 yaşında toy bir genç olarak bunu arşa kadar kabarmış boyun bağları, darlığı sayesinde bacakları birer bastona benzeten o pantolonlardan giymiş, karşımda, bulundukları konum (sadece kan bağları sayesinde kazandıkları konum) yüzünden gözlerinden küçümseme eksilmeyen kodamanlara “Evet efendim, tabii efendim” diyerek yapmak tercihim değildi.

Şu an yaptığım tercihi de toplumun çoğunluğunun onaylamayacağının farkındayım. Ve yine açıkçası bu pek umrumda değil. Tek hayat gayesi hanlarda keyif yapmak, şaraba doymak, cinsel hazlarla dans etmek olan birine istediğiniz kadar neyin doğru olduğunu söyleyin, hiç birimizin yaptığı şeyleri “doğruluk” için yapmadığını sadece hayatı tatmin olarak yaşamaya çalıştığımızı göreceksinizdir.

Bugün de yeni zevk durağımı bulmak umuduyla at arabasının tıkırdayan tekerlek sesleri eşliğiyle yaptığım yolculukta bir yandan da sonraki avım için yazılan haberlere göz gezdiriyordum. Eserimin yüzde yetmişi bitmişti bile, müzayede binasının yakınlarında bir han bulup devamını orada tamamlayacaktım. Rahatlığımın sebebi şu zamana kadar yaptığım tabloların, çizimlerin, dokumaların hiçbirinin sahte olduğunun anlaşılmamasıydı. Kimileri saf yetenek derken kimileri de şeytan işi diyordu buna, işin sonucunda ben parama ulaştığım sürece hangisi olduğu fark etmiyordu benim için.

Düşüncelerimi bölen arabanın durması ve Chris’in bana seslenişi olmuştu. Ne olduğuna bakmak için kafamı vagonumdan uzatmamla Chris’i yere eğilmiş atın nalıyla uğraşırken görmem çok uzun sürmemişti. 

“Kıymık battı galiba, ilerleyemiyor. Az ileride çok bilinmeyen bir han var oraya gidelim şimdilik.”

Son cümlesiyle sesli bir iç çekmiştim.

“Biliyorum biliyorum, lüks yerleri seviyorsun ama şuan bir tercihimiz olduğunu sanmıyorum Hyunjin”

“İyi bari, ama bana iki kadeh şarap borcun var”

Dediğim şey ile, bunun kendisinin suçu olmadığı hakkında şikayet etmeye başlamıştı, buna rağmen bagajdaki çantaları çıkarmaya koyulmasıyla gülümsedim.

Chris’in tatlı sert hallerine alışmıştım. Her zaman nazımı çeker, düşünmeden yaptığım aptalca hareketlerimi engellerdi. Ayrıca zekası sayesinde bir çok zor durumdan kurtulmuştum. Tabii buna seksi bir vücuda sahip olması da yardımcı olmuştu. 

Elimizde bir sürü tuval ve çantalarla pek uğranmadığı her yerinden belli olan eski bir hana ulaşmıştık sonunda. 

İçeri girmemizle holde koşuşan kedilerin iki tanesinin gelip bacaklarımıza dolanması bir olmuştu, diğeri ise uzaktan iğrenircesine izlemekle yetinmişti. Kedilerden çok hoşlanmazdım, her yere sürtünür tüylerini bırakmaktan çekinmezlerdi ve  bu benim hapşurmama sebep oluyordu. Ayağıma dolanan sarman kediden kurtulup çoktan hancının olduğu bankoya ilerlemeye başlamış olan Chris’in yanına gittim. Bir yandan da hana göz gezdiriyordum, köşede yemek alanı olarak tasarlanmış alanda oturan pek de varlıklı görünmeyen topluluk dışında dümdüz bir yerdi. Chris'in konuştuğunu duyarak kafamı bankoya çevirdim. Bankoda duranın genç ve yakışıklı bir çocuk olduğunu daha önce fark etmemiştim.

Böyle güzel bir yüzün, yapılı bir vücudun neden bu derme çatma handa hancılık yaptığını sorguladım kendi kendime fark etmeden. Ben onun yakışıklı yüzünü izlerken Chris sorunumuzu anlatmış, bir gecelik iki oda tutmuştu bile, bana seslenmesiyle sonunda bakışlarımı ayırdım tablolarımdan bile güzel olan yüzden. Başımla selam verip Chris’in anahtarını verdiği odama ilerledim. Oda demeye bin şahit isterdi gerçi. İçine dört demir ayaktan oluşmuş tek kişilik bir yatak, yüzü dökülmüş, çivileri çıkmış bir dolap ve pis bir cam konulmuş anca hayvan barındırılabilecek ahırlardan farkı yoktu benim için. Dışarıya açıldığı dibine girmediğiniz sürece belli olmayacak cama yaklaşıp “Sadece bir gece Hyunjin” dedim kendime hatırlatarak “Sadece bir gece”

a night theft - hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin