Bir gece.. bir gece demiştim değil mi? Sanırım Hwang ailesindeki kimsenin dediği bir geceye güvenmemek gerekiyordu. Sevgili anneciğim babamın gitmesi için de tek gecelik bir ticaret yolu demişti. İkide sıfır gidiyorduk çünkü şu an Chris'le neden bu fare yuvasından çıkmadığımızın kavgasını yapıyordum.
Sabahın erken saatlerinde normalde gitmemiz gereken hana zaptiye görevlilerinin bir ziyarette bulundukları haberini almıştık. Ve bunun üzerine Chris biraz daha burada kalmamızı münasip görmüştü. Hala zaptiye görevlilerinin benimle ne alakası olduğunu ve sırf bir iki devlet kölesi için neden rahatımdan ödün vermek zorunda kaldığımı anlayamıyordum. Ama eğer bunun biraz daha üstünde durursam Chris'in güzel göğsüme bir iki kılıç yarası bırakacağından emindim. O yüzden sadece huysuzluğumu belli ederek hanın eski masasında kahvaltı yaparken bazen etrafı izleyip bazen de eskizime devam etmekle yetiniyordum.
Sabahın üstünden sadece bir kaç saat geçmesine rağmen han hakkında bilgiler de edinmiştim. Mesela dün gördüğüm pek varlıklı durmayan orta yaşlı topluluğun aslında varlıksız olmadıklarını, yerleşik müşteriler oldukları için burada kaldıklarını anlatmıştı içlerinden susmak bilmeyen cadaloz olanı. Daha sonrasında buranın aslında bu kadar perişan olmadığını ama hanın sahibinin ölümü üzerine verasetin iki kardeşe geçtikten sonra çöktüğünü de söylemişti.
Açıkçası hanın eskiden de o kadar iyi durumda olduğunu sanmıyordum. Girişi hariç sadece üç kat ve 8 odadan oluşuyordu tüm han. Holünde ise sadece bir kaç tahta masa ve bir bar tezgahından yapılmış yemek alanı, giriş kapısının karşısında duran resepsiyon bankosu (banko olarak satın alınmadığından ve uydurmasyon bir yapı olduğundan eminim), bankonun tam yanında mutfağa açıldığını varsaydığım ama sürekli girip çıkan kediler yüzünden öyle olmamasını umduğum bir kapı bulunuyordu.
Han sahibi iki kardeş hakkında da bir kaç şey söylemişti yeni cadaloz dostum ama pek dinlememiştim. Sadece uzaktan konuşmasını izleyen biri bile eski hancıya karşı bir hayranlığının olduğunu ve çocuklarından açıkça haz etmediğini görebilirdi. Kafa onaylamalarıyla başımdan savmaya çalışıyordum ama sürekli anlatacak yeni bir konu buluyordu. Sonunda o da tepkizliğimden sıkılmış olacak ki yerleşik topluluğun arasına gitti tekrar. Tanrı'ya şükrettiğim nadir anlardandı. Yalnız kalmamın rahatlığıyla çayımdan bir yudum alıp eskizime devam etmeye başladım. Karaladığım şey çok da ilgi çekici değildi, paslanmamak için elimde sürekli bir uğraşın olmasına önem veriyordum sadece. Ve tam önümde kedilerini seven genç hancı varken bununla uğraşmaya karar vermiştim. Önümde böyle yakışıklı bir çehre bulunuyorken herhangi bir ressamın seviştiği birinin portresini taklit etmek haksızlık olurdu.
Yanımdan gelen kıkırdamalarla bakışlarımı defterimden çektim. Chris'in hancılardan küçüğüyle sıcak bir sohbette bulunduğunu görmek beni şaşırtan bir manzara olmamıştı. Ah gerçekten bu adam beni delirtecekti, dönemde oğlancılık faaliyetlerinde bulunan kodamanlar haricinde eşcinsellik hakkında hiçbir fikiri olmayan bir topluluğun yanında bu kadar rahat davranmasına inanamıyordum. Ayrıca zevkini de hiçbir zaman anlayamamıştım, kardeşlerden büyük olanı açıkça daha çekiciydi! Sonunda fark etmiş olacak ki bana çevirdi kafasını ve işime bakmamı ima eden o bakışını atıp konuşmasına devam etti. Tabii ki işime falan bakmayacaktım. Biraz daha ilgisini belli ederse göze batacak ve bu fare tüneğinde bile kalamayacaktık. Çözüm olarak henüz yarısını bile içmediğim çayımdan bir yudum daha alıp dökülmesine izin verdim. Tabii dramatik bir haykırış eklemeyi de unutmamıştım. Sonuç olarak küçük kardeş ilgisini bana döndürmüş, telaşla yanıma gelip iyi olup olmadığımı sormuştu bir yandan da abisini çağrıyordu. Chris ise köşesinde sinirli gözlerini bana dikmiş öylece duruyordu.
"Ah iyiyim, üstüme pek gelmedi. Teşekkür ederim Bay-"
"Lee, Lee Yongbok efendim."
"İyi misiniz? Yanık yok ya" diyerek elinde bir bezle büyük olanı da gelmişti.
"Kardeşinize de belirttim, sorun yok Bay Lee" dedim parlak gülümsememle.
"Ben üstümü değiştireyim izninizle." diyerek ayrıldım holden, küçük Lee masayı temizlerken.
Odaya girmemle Chris de arkamdan gelmişti.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun, ilgileri iyice üstümüze çekip müzayede gününe kadar ormanda barınacağız sayende."
Gömleğimi çözerken söylendim. Bana hak verdiğinden olacak o da bir şey dememişti. Henüz bitmemiş olan tablomun önüne geçip incelemeye başlamıştı.
"Ne zaman bitirmeyi düşünüyorsun, müzayedeye sadece beş gün kaldı ve iki gün öncesinde gidip katılımcılara göstermemiz gerekiyor."
"Fırsat olmadı." dedim homurdanmayla karışık.
"Neye fırsat olmadı Hyunjin, bunun için buradayız. Buraya hoş bakmadığını biliyorum ama yine de bunun bir bahane olmadığının sen de farkındasın."
Huysuzluk yapsam da haklı olduğunun farkındaydım. Onaylamamla çıktı odadan. Bende eserimin karşısına geçtim. Çoğu insan ilham bulmaya çalışarak çizim yapmanın zorluğundan bahsederdi ama kimse birinin bulduğu ilhamı çalmanın zorluğundan bahsetmezdi. Sıfırdan ilham bulan kişi istediği gibi sanatını icra edip hata olarak gördüğü yerleri ilhamının bir parçası olarak gösterip herkesin takdirini toplayabilirdi. Ama eğer bir eseri çalmanız gerekiyorsa eserin sahibinin yaptığı hataları bile hatasız yapmak zorundaydınız.
_________________________
Kayda değecek bir ilerlemede bile bulunmamama rağmen gece yarısı olduğunu fark edip sıkıntıyla nefes verdim. Belki de inip bir kadeh şarap içmeliydim. Odanın kapısını açmamla ölü sessizliğiyle karşılaşmıştım, han sakinleri yatmış olmalıydı. Yavaş olmaya çalışarak merdivenlere ulaşıp hole indim. Lee kardeşler de yatmıştı galiba ki kimseyi bulamamıştım. Gerçekten şaraba ihtiyacım vardı. Fıçıları orada bulmak umuduyla mutfak olarak varsaydığım bölmenin kapısını açtım. Hayal kırıklığıydı, mutfak değildi. Ne olduğunu da anlamamıştım, hana kıyasla devasa bir odaydı, içinde ise her köşede çokça bulunan dolaplardan ve genişçe bir masadan başka hiçbir şey gözükmüyordu.
Mutsuzca çıkacakken ayaklarımda bir hareketlilik hissettim, sarman kedilerden iğrenir gibi yüze sahip olandı. Daha önce büyük Lee hariç kimseye sırnaştığını görmediğim için şaşırıp kucağıma almak için eğildim. Parmaklarımın zemine değmesi yerde bulunan tozları da hissetmeme sebep olmuştu. Hayatım boyunca yaptığım temizlikler üzerine yemin ederim ki bunlar pislik tozu değildi. İki parmağımla dokusuna bakmaya çalıştığımda parmak uçlarımı yakması ve burnuma ağır bir kükürt kokusu gelmesi uzun sürmemişti.
Büyük ve ihtişamlı yerlerin ilgimi çektiği olmuştu ancak ilk defa burası gibi ahır kılıklı bir han merakımı cezbetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a night theft - hyunho
FanfictionÇalmak için yaptığım tabloların her birinden daha güzeldi ve ben çalmak için hep en güzelleri seçerdim.