Kadehine vuran kırmızı parlak sıvının hem görüntüsü hem tadıyla hafif çakır keyif olmaya başlayan Minho yanında çoktan sızıp uyumuş olan oğlanın manzarasıyla sarhoş olmuştu bile. Küçüklüğünden hatırlıyordu, üstleri başları isten pislenmiş oradan oraya zıplayan veletler olmalarına rağmen kasabada her yeni bir kız yüzü göründüğünde arkadaşlarının beceriksiz flört girişimlerini kıskanmasını ya da her zamanki Minho olup bir inlik yapıp ilgiyi üstüne çekmeye çalışmasını. Kıskanırdı o kızları, kendi de arkadaşlarına katılırdı bazen ama kıskanırdı yine de. En başından beri biliyordu belki de. Belki de sadece karşısındaki, büyük annesinin tüm kasabayı toplayıp anlattığı masallarda betimlenen, güzelliği için şövalyelerin birbirlerine kılıçlar doğrulttuğu, uğruna krallıkların alındığı, kimisinin hasetine kimisinin aşkına kurban edilen o şahane prenseslerden birisi olduğuna yemin edebileceği çocuk yüzündendi böyle hissetmesi.
Ya da hayır, hayır. Bu masalları anlatanlar eğer Hyunjin'i görmüş olsalar bir prensese ithaf ettikleri bolca mübalağa içeren konuşmalarından utanırlardı diye düşündü Minho. Hiç demişler miydi bu betimlenen kişinin bir prenses olduğunu ya da güzelliği övüldüğü için illa bir prenses olduğunu mu düşünmüştü bu güne kadar hatırlayamadı. Eğer öyle düşünmüşse bile Hwang Hyunjin tüm tezlerini geldiği 2 günde çürütmüş olurdu. Gülümsedi kendi kendine, bu güne kadar çürüttüğü tüm o güzellikler geldi aklına, geriye dönüp hepsine teselli vermek; "Bakın intikamınız alındı, en güzeli tarafından çürütüldüm" demek istedi.
Hanın kirli camlarından günün ağarmaya başladığını görmesiyle yerinden kalktı. Hiç uyumamıştı ve şimdi kalkıp temizlik yapması gerekiyordu. Bazen gerçekten Tanrının varlığına ve yaptıklarının cezasını çektiğine inanacak gibi oluyordu. İç çekerek kadehleri eline aldı ve mutfağa ilerledi. Kadehleri bırakıp, prens oğlanı kıymıkları çıkmış masadan başını kaldırması için uyandırmaya gideceği sırada bankoda açık olan gazete ilgisini çekti. Yongbok gece bırakmış olmalıydı, üstünde 4 gün sonra olacak müzayedenin haberi vardı. Bir sürü sanatını icra ettiğini iddia eden ama çoğunun köleliğinin eseri olan tablolar siyah beyaz mürekkeble işlenmişti kağıda. Bir tablo çok tanıdık geldi gözüne hancı gencin. Bir yerde gördüğüne emindi. İki gündür hatırının ne kadar zayıf olduğu yüzüne çarpıyordu Minho'nun, halbuki genelde her detayı hatırlar, görürdü.
Gazete kağıdını bırakıp masaya ilerledi,
"Bay Hwang, gün aymaya başladı."
Ses gelmedi. Bu sefer omzundan hafif dokunarak tekrar konuştu,
"Bay Hwang odanıza eşlik etmemi ister misiniz?"
Hafif kıpraştı Hyunjin, gözlerini tembellikle açtığı anda karşısında Minho'yu görmeyi beklemiyordu yine de bir tepki veremeyecek kadar uyuşuk hissediyordu. Başıyla hafifçe onayladı sadece, kaç kadeh içmişti Tanrı aşkına sadece ayılmak için içecekti ve şimdi içtiği için ayılması gerekiyordu. Minho kolundan tutarak kalkmasına destek oldu, tökezleyen adımlarla ikinci kata ulaşmışlardı. Minho, Hyunjin'den anahtarı alarak kapıyı açtı ve yatağa kadar eşlik etti. Yatağın karşısında gece ilgisini çeken tabloya baktı yine. İşte. İşte bulmuştu gazetede gördüğü tabloyu nereden hatırladığını. Biliyordu Minho, biliyordu bu hana böyle genç ve düzgün tiplerin öylesine gelmeyeceğini. İkilinin geldikleri günün ertesi günü çıkan zaptiye görevlilerinin merkezlerdeki hanlara yaptıkları ziyaret haberlerini hatırladı. Yerine oturmuştu her şey Minho'nun zihninde. Yanındaki yataktan gelen mırıldanmalarla hala odada durduğunu fark etti, ses çıkarmamaya çalışarak çıktı odadan, kapıyı arkasından kapattı. Şimdi ise kilerin kapısını açık bırakanın kendisi olmadığı hakkında şüphelerle baş başaydı.
_______________
2 haftalik yazar erami droplamadan taslak bosaltiyorum belki tahammulsuz oclugum gecer diye :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a night theft - hyunho
FanfictionÇalmak için yaptığım tabloların her birinden daha güzeldi ve ben çalmak için hep en güzelleri seçerdim.