Üç Şeytan

1.4K 51 259
                                    

Öfke; engellenme, incinme, gözdağı vb. gibi bir durum karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık.

Ne de tuhaf, şu anda bu duyguların tamamına sahibim, ''bana ne yapacaksın?'' diye sordum yüzümdeki gerginlik ve öfkenin emareleriyle.

Karşımda duran adam benim babamdı. Kendimi bildim bileli yanımda ve beni koruyordu ama son birkaç gündür takındığı tavırlar nihayete ermişti. Tümüyle ona odaklanmıştım, beni getirdikleri lüks otelin 3312 numaralı odasının önünde. Arkamda izbandut gibi adam kaçmama fırsat vermezdi, ki benim de gücüm ona yetmezdi.

Sorumun mukabilinde koruma elindeki kırmızı ve yer yer yerli motiflerin olduğu banda ile gözümü kapatmaya yeltendiğinde, babam olacak aşağılık herifin uyarısıyla durdu, ''seni ahmak. Onun gözlerini kapatmanın manası yok.'' Ona tepki veriyordu artık midemi bulandıran zat ama bana karşı tepkisizdi.

Üzerindeki gayet şık siyah takım elbisenin içerisinde artık gerçek kimliği olduğunu öğrendiğim bir şerefsiz vardı. Elindeki yarısı bitmek üzere olan sigaradan bir fırt daha çekerek hiç düşünmeden yere attı ve dumanını tamamen içine çekerek odanın kapısına yöneldi, ''içeride neler görüyorsun?'' elbette sorusu banaydı. Gayet güzel yapılmış ense tıraşına bakıyordum ve içeriyi görmek dahi istemiyordum. Elli iki yaşındaydı ve saçlarının bazı yerlerinde beyazlıklar çıksa da şerefsiz çok yakışıklı ve dinçti.

Biliyorum, babama bunu demem hiç etik değildi ama onun bana yaptıklarından ve birazdan yapacaklarından sonra benimle onun tek bağı kan olarak kalacaktı. Yüzümde hâlâ onun uyguladığı şiddetten dolayı var olan morluklar ve dikişler vardı. Kollarım ile karnımı hiçe sayarsak gayet iyiydim.

''Sana içeride neler görüyorsun dedim!'' bir insan sessizce bile yüksek perdeden konuşabilir miydi? İşte bu iblis konuşuyordu.

Sol omuzunun üzerinden keskin ve muhtemelen ondan aldığım lanet genler sayesinde aynı renge sahip olduğum koyu yeşil gözlerini görmemle geri çekildim. Ürkütücüydü ve artık ondan nefret etsem bile korkuyordum. Bakışlarımı çektim ve yere diktim. Omuzlarımın üzerinde duran kumral ve öndeki birkaç telini platin sarısına boyadığım dalgalı saçlarım yüzümü örtmüştü. Ona cevap vermeyecektim, her ne olursa olsun ona saygım artık sıfırdan ibaretti. Ondan tepki olarak aldığım tek şey derin bir nefes verişti.

Aslında içeride neler oluyor merak ediyordum ama beni buraya getirmesinin sebebini bildiğim için bakmak dahi istemiyordum. Lakin az sonra o gerçeklikle yüzleşecektim. Koyu kahverengi geniş kapı açıldığında içerideki lüks ortam gözümden kaçmadı. Kapıyı açan, bizimki kadar olmasa da yine yapılı adam, ''Mahir Bey sizi bekliyor'' dedi. Mahir Karaylı, ülkenin en büyük baronlarından biri ayrıca en büyük silah tedarikçisiydi. Ve maalesef yeni silahı ben olacaktım...

Babam olacak iğrenç mahlukat içeriye adım attığında, ''Alina, beni takip et'' diyerek emir verdi. Mecburen emre uyacaktım zira başka çarem yoktu.

İlerledik, bir saray kadar büyük olan olağan dışı sadelikteki lüks odada. Önümüz oldukça genişti ve bizi karşılayan oldukça sade, indigo rengi koltuklarının ilerisi muhteşem boğaz manzarasını sergiliyordu. Her ne kadar akşam olsa da İstanbul muazzam görünüyordu. Burada görünen kimse yoktu ve etraftaki birkaç değerli küçük tarihi eser tablolardan ve vazolardan başka bir şey yoktu. Mahir Bey, zengin olduğu gibi gayet sade bir hayat yaşıyordu. Babam demeye dilim varmadığı adamla birlikte koltuklara yaklaşmıştık ki bizi içeriye davet eden adam burada beklememizi söyleyip sağda ve solda yeni fark ettiğimiz merdivenlerin sağ tarafta olanından üst kata çıktı. İşte o anda belindeki silahı görünce korkuma korku katılmıştı.

Bayan GözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin