Baekhyun taksi şoförüne parayı ödedikten sonra, apartman katının merdivenlerine doğru ilerlemeye başladı. Tek istediği şey daha ilk -ilk ve son- randevuda evlilikten konuşmaya başlamayı gayet normal kabul eden, Park Chanyeol gibi erkeklerin olduğu dünyaya kapısını kapatmaktı.
Chanyeol'e bir daha romantik olarak yaklaşmasının mümkün bir yolu yoktu. Çok yakışıklı ve eğlenceli olabilirdi ama etrafta öylesi çoktu.
Belki tam olarak Chanyeol kadar iyi görünümlü ve birlikte vakit geçirmesi kolay olmayabilirlerdi, ancak en azından Baekhyun'nun vermek istediğinden daha fazlasını talep etmezlerdi.
Köşeyi döndüğü sırada daha önce birkaç kez apartmanda karşılaştığı bir adama neredeyse çarpıyordu. "Karşılaştığımıza sevindim," dedi adam elini uzatarak. "Kendimi tanıtmayı istiyordum. Adım Jack. Kız arkadaşım ile birlikte 1F'de oturuyoruz. Los Angeles'tan geldiğimiz için yerleşme işimiz bir hayli uzun sürdü sonunda birileri ile konuştuğuma sevindim."
"Baekhyun." Tokalaştılar. "Hoş geldiniz ve tanıştığımıza memnun oldum."
Merdivenlerden çıkmaya başladığında, "Dinle," dedi. "Nişanımızı kutlamak için birkaç hafta içinde bir parti düzenleyeceğiz ve binadaki herkesi davet etmenin iyi bir fikir olduğuna karar verdik. Sonunda komşularla tanışmak için iyi bir bahane olduğunu düşündük. Seni orada görmeyi isteriz."
"Tebrikler," dedi. "Hafta sonları genelde çalışıyorum ama tarihi kararlaştırdığınızda bana haber verin, ben de gelebilir miyim diye bir bakayım." Sohbeti uzatmamasının fazla kabaca olmadığını umdu Baekhyun. Çünkü tek yapmak istediği şey uzun bir duş aldıktan sonra bir bardak şarap ile televizyonun karşısında vakit geçirmekti.
Fakat her nedense bu nişan partisi haberi ve gününü Chanyeol ile Junmyeon'ların arazisine bakarak geçirmesi, Baekhyun'un kendi küçük dairesinden daha fazlasına, kendine ait bir ev ve bir bahçeye sahip olma arzusunu bastırma ihtiyaç duymasına sebep oldu.
Evleri ve bahçeleri olan bütün arkadaşları ona her zaman bir evin gerektirdiği bakım masraflarıyla uğraşması gerekmediği için onun ne kadar şanslı olduğunu söylememişler miydi? Üstelik nasıl düzenli yaşadığına her zaman hayran kalmamışlar mıydı?
Baekhyun iki şey haricinde, evine eşya tıkıştırmakta hiçbir anlam göremiyordu. İlki, mevcut giysi dolabı bölümünü çoktan aşan ve artık yan duvarda asılı olan stil sahibi rafların üzerini kaplayan kıyafet koleksiyonuydu. Diğeri ise her köşeyi kaplayan saksı bitkileriydi. Bitkilerin biraz su ve biraz güneş ışığından başka bir şey istememesini seviyordu.
Sonuçta Baekhyun'un dairesi onun için işleri zorlaştıracak birisine neden ihtiyacı olmadığını hatırlatan mükemmel bir alandı.
"Merhaba, tatlım."
"Anne?"
Baekhyun Chanyeol'e söylediği bahaneyi hatırladı. Annesinin buraya geldiğine dair küçük, beyaz bir yalandan sonra annesi çat kapı çıkıp gelmişti.
Kaderin oynadığı oyun fazlasıyla hızlıydı.
Kang So Yeon ellili yaşlarındaydı. İnsanlar genellikle, eğer erkek çocuklarının annelerine benzediği teorisi doğruysa, Baekhyun'un gerçekten çok şanslı olacağını söylerdi. Annesi, manikürlü tırnaklarından son derece mükemmel uygulanmış makyajına kadar her şeyiyle etrafına bir zarafet hissi yayıyordu. Dış görünüşünde yalnızca birkaç çatlak vardı. Mesela annesinin gözlerinin altındaki makyaj kalıntıları ve Baekhyun'un -eğer gözleriyle onu arıyor olmasaydı- hemen görmemesi için kanepenin kenarına, hafifçe arkaya itilmiş bir biçimde koyduğu bavulu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love again; wedding | chanbaek
Fanfiction"Söylesene Baekhyun, mucizelere inanıyor musun?" "Bize inanıyorum." love again; wedding | @minelif4