kulaklarımdaki acı çığlıklarına

249 34 0
                                    

"Nihayet uyandın." Altın gözlerini ağır ağır araladı, kirpiklerini birkaç kez titretmiş, bulanık olan görüşünün düzelmesi için birkaç saniye tam karşısına bakmıştı. Birinin yüzü süslüyordu karşısını, içine dünyayı sığdıracak kadar güzel, parıl parıl ve iri gözleri vardı. Birkaç saniye ona sadece baktı, gözlerinde gördüğü o ışığı, buna rağmen içinde donuk bir karanlığın varoluşunu, o gözlerini her kırpıştırdığında titreyen uzunca kirpiklerini izledi, kelimelerini kaybetmiş gibi bir hali vardı. Görüntüsü netleşeli çok oluyordu ancak sanki başka hiçbir şey göremiyormuş gibi gözlerini onun üzerinden alamıyordu.

Bu bilinmeyen kişi de fark etmişti elbet, irislerinin titrediğine de şahit olmuş, donuk gözlerinin içindeki o duygusuz boşluğu da görmüştü. Gözlerini kapatmayı seçti, sonra gülümsedi ve oturduğu yerden kalkarak tekrar kayalıkların üzerine çıktı. Xiao ise nihayet bedenini doğrultabilmişti, sağ elinin yanında duran mızrağını alıp ucunu kuma sertçe batırarak kendisine dayanak yapmaya çalıştı lakin vücudunda kıpırdayacak gücü bulamıyordu yine de.

"Düşmüş tanrıların öfkesine biraz daha maruz kalırsan öleceksin." Sesi sakindi, söylediği kelimeler ise can yakan türden. Xiao başını eğdi, biraz dalgın görünüyordu. "Beni tanıyor musun?"

"Kim olduğunu biliyorum, tanıdığım söylenemez."

"Ben kim olduğunu bilmiyorum." Bu ilgisini çeken bir konu değildi asla, lakin kurtarıcısının kim olduğunu bilmek gibi bir istek belirmişti içinde. Bir anda aklına gelen saçma sapan bir şeydi, belki ona da tuhaf gelecekti. Umursadığı söylenemezdi yine de, onu bir daha görmeyeceği için olsa gerek, fazlasıyla rahat görünüyordu. "Kim olduğumu düşünüyorsun?"

"Morax'ın seçilmişlerinden biri olmadığını biliyorum, aksi takdirde seni tanırdım. Ve Liyue dışından ölümlülerin Guyun Taş Ormanı'na ayak basmayacağını da biliyorum." Küçük bir kahkaha işitti, sonra o gözlerin kendisine bir kez daha dönüşünü izledi, tuhaf bir şekilde oldukça hüzünlü görünüyordu, gülmesine karşın. "Oldukça keskin gözlerin varmış. Haklısın, ben şüphesiz ki Morax'ın seçilmişlerinden biri değilim ve Liyue'nin sakinlerinden de değilim. Ben sadece gün batımını olabilecek en güzel yerde izlemek isteyen sıradan biriyim."

"Sıradan insanlar tanrıların kininin verdiği zararı yatıştıramaz." Biraz bilmişçe konuştu, hafiften de kibirli bir havası vardı sanki. Kollarını göğsünde birleştirip çenesini biraz kaldırarak kayalıkların üzerinde duran kişiye baktı, ona bir kez daha sırtını dönmüştü. "Neden kimliğimi öğrenmek konusunda bu kadar ısrarcı olduğunu doğrusu anlamıyorum."

"Beni kurtaran kişinin kim olduğunu bilmek istiyorum, bu bir sorun mu teşkil ediyor senin için?"

"Yok, hayır... Pek sayılmaz." Xiao onun sesini duydu, şarkı söylemeye başlamıştı. Tatlı tatlı esen bir rüzgarın saçlarının arasından geçtiğini hissetti, aynı zamanda onun da pelerinini uçuşturuyordu. Derin bir nefes aldı, çiçeksi bir koku burnuna ulaştı ve gülümseyecek oldu, lakin sonunda kendini durdurdu. "Madem o kadar bilmek istiyorsun." Bir kez daha yavaş yavaş ona yüzünü döndü, gözlerinde şefkatli bir bakış, dudaklarında minik bir gülümseme, eski haline nazaran oldukça bilge ve sakin bir havası vardı. Gözleri büyüdü, biraz şaşkındı. "Ben rüzgarın ve özgürlüğün tanrısıyım, adım Barbatos, lakin Venti ismini kullanırım."

Xiao onun insan olmadığını tahmin etmişti fakat bir tanrı olabileceğini de hiç düşünmemişti, şimdi şaşkınlığını gizleyemiyordu bu yüzden.

"Seninle yeniden karşılaştığımıza sevindim, Alatus."

kanlı eller meselesi | xiaovenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin