bir gün gidebileceğini bile bile, döneceğin umuduyla.

229 34 23
                                    

Venti o gece daha fazla konuşmadı ve saatler boyunca parmaklarını enstrümanın telleri üzerinde gezdirdi. Gözleri kapalıydı fakat ara ara kirpikleri titriyor, dudaklarındaki gülümseme büyüyüp küçülüyordu. Xiao da onun sessizliğine ayak uydurmayı seçmiş ve gözlerini onun ellerinde, uzun parmakları ve düzgün tırnaklarında, incecik ve zarif bileklerinde gezdirdi. Elleri hiç ağır iş görmemiş gibiydi. Onun bir tanrı olduğunu, aşağı yukarı kendisiyle aynı yaşlarda olduğunu biliyordu, bu yüzden herhangi bir savaşa katılmamış, ellerini bir kez olsun kana bulamamış olması imkansızdı. Yine de elleri sadece enstrüman çalmak için varmış, daha önce hiç silah tutmamış gibiydi.

Sonra Xiao onun yüzüne baktı. Yüz hatları oldukça yumuşak ve rahattı. Gülümsüyordu, incecik, pembe dudakları her hareket ettiğinde arasından bilinmeyen şarkılar kaçıyor gibiydi, lakin Xiao enstrümandan başka hiçbir şeyin sesini duyamaz olmuştu. Gözlerine bakıyordu, o süre boyunca hiç göz göze gelmemişlerdi, irislerini hiç doğrudan görmemişti ama oldukça buruk göründüğünün de farkındaydı. Venti huzurlu görünüyordu, evet, ancak gülümseyişi hüzün barındırıyordu, gözlerinin içi parlıyor olabilirdi fakat bu parıltılar canlılığın bir eseri değildi, daha çok ölü bir acıydı.

Venti güzel görünüyordu, huzurlu olduğu kadar da acı doluydu, sadece bakması bile insanın içerisinde birçok farklı duygu uyandıracak bir tablo misaliydi.

Xiao huzurlu hissediyordu, fakat bir o kadar da hüzün çökmüştü üzerine. Gözyaşları çok uzun zaman önce kurumasa ağlayabilirdi bile.

Bir süre sonra Venti'nin parmakları durdu ve arp ellerinin arasında kayboldu, Xiao'nun dalgın gözleri onun gözlerine çıkmıştı bunun sonucunda. Venti yavaşça, gözleri kısılana dek gülümsedi ve biraz tereddütle dudaklarını araladı. "Zamanım azalıyor, Barbara fark etmeden bunu yerine bırakmam gerekiyor. Ve Xiao, biliyorum, sana nasıl flüt çalınacağını öğreteceğimi söylemiştim ancak korkarım bunu yapamayacağım." Hafifçe parlayan bileğini gördüğü an gömleğinin kolunu çekiştirdi.

"Neden?" Dedi Xiao, sesini olabildiğince düz çıkarmaya çalışmıştı fakat yine de buruktu. Venti onun hayal kırıklığına uğradığını gördüğünde güldü fakat bu mutlu bir gülüş değildi. "Gitmem gereken bir yer var, muhtemelen bir süre buralarda olamayacağım."

"Arada seni görmek için Mondstadt'e gelebilir miyim?" Xiao hiç düşünmeden, neredeyse onun sözünü keser gibi sordu. Ağzından çıkan kelimeleri sonradan fark etmiş olacak ki anında ağzını kapatmış, utanç duymuştu. Bu söylediği kendisine yakışmıyordu belki de, fakat o an bunu düşünmek istemedi. Her şey Venti'nin iki dudağının arasından çıkabilecek kelimelerdeydi. "Korkarım gelsen de bulamazsın." Xiao tüm dünyası başına yıkılmış gibi görünmüştü bir anlığına, Venti ise daha beter durumdaydı, gülümsüyordu fakat masanın altına sakladığı elleri tir tir titriyordu.

"Xiao, bu hiç geri dönmeyeceğim anlamına gelmiyor. Ben seni bulurum yine, hem flütü sana bırakacağım. Hatta arpı da bırakmak isterdim ama bu şey saçma bir şekilde insanlarım için çok önemli. O yüzden geri götürmem gerek. Yine de çok üzülme olur mu, çok beğendiysen ve görmek istersen Mondstadt'e gelip Jean'e adımı verirsen onu görmene izin verecektir."

"Ne kadar beklemem gerekiyor tam olarak?" Sesi durgundu, merak etmiyor gibiydi, sanki çoktan yıkılmıştı bile.

"Bilemem. Ama benim için her flüt çaldığında duyacağım. Şimdi gitmem gerekiyor Alatus, ama veda etmeyeceğim çünkü bu bir veda değil asla." Xiao sadece başını salladı ve flüte bakarken kaldı öylece. Venti bu sefer bir anda gözden kaybolmak yerine sadece kapıdan çıkıp gitmişti. Xiao ise bunun nedenini çok sonra, Zhongli'den öğrendi. Israrları sonucu Venti'nin artık bir gnosise sahip olmaması veya insanları tarafından yeterince dua almamasına rağmen yine de ona yardım edebilmek için tanrısal güçlerinin büyük bir kısmını  kullanarak şeytani aktiviteleri kaldıramasa da en aza indirgeyecek güçlü bir büyü yaptığını, bu sebeple de gücünü toplaması için bir süreliğine dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Xiao kendini hayatında ilk defa bu kadar buruk hissetmişti belki de, ona her şeyini veren Venti'ye doğru düzgün bir teşekkür bile edememişti.

Bu yüzden her gece Liyue'nin en yüksek yerine çıkar ve saatlerce Venti için flüt çalardı. Duyup duymadığını bilmiyordu, iyi çalıp çalmadığını da öyle.

Sadece Lord Barbatos kendisini yalnız hissetmesin istiyordu, o kadar.

~~~~
Selamlar

Öncelikle bu şeyde bazı olayları kendi kafama göre büktüğümü belirtmek istiyorum, yani oyunun hikayesine oldukça hakimseniz ve bir şey böyle değilse lütfen umursamayın, çünkü bu kurgu da fazla umursanarak yazılmadı

Okuduğunuz için teşekkür ederim
(Ve oyunu oynuyorsanız ve Venti'niz varsa hayalimdeki hayatı yaşıyorsunuz 🥲)

kanlı eller meselesi | xiaovenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin