eighteen

282 27 8
                                    

Han jisung

Kendimi bir anda Lee Minho'nun evinde, onun yatağında oturup duştan çıkmasını beklerken bulmuştum. Hayır kesinlikle isteğimle gelmemiştim. Ciddiyim. Hatta şuan onu dikizlememek için zor durmuyorum. Ay ne diyorum ben ya? Bunu başıma yine o asla iyi bir işe yaramayan arkadaşlarım açmıştı. Daha doğrusu Pollyanna kılıklı Jeongin'in 'hazır herkes barışmışken ve aranız iyiken hep beraber kutlamak için pikniğe gidelim' demesiyle başlamıştı. Sonrasında Seungmin Jeongin'e kıyamadığı için kabul etmiş, Chan hyung'da bu fırsatı Hyunjin ile konuşmak olarak görüp direk onaylamıştı. Ama sonra hain Seungmin rahat durmayıp nedense yıllardır sığdığımız arabaya bir anda sığamayacağımızı iddia ederek Minho'ya beni de almasını söylemişti. Cidden inanılmaz bir insandı.

"Nereye bakıyorsun sen öyle?" Sesin geldiği yöne kafamı çevirmemle geri önüme dönmem bir oldu. Ben biliyordum ama böyle olacağını. Beline incecik havlu bağlamış ve ıslak vücuduyla dışarı çıkmıştı kalbime oynayan pislik Minho. Tamam daha önce görmüştüm ama şuan cidden çok gergindim. Sadece bir kere evine gelmiştim onda da sarhoştum. Daha önce onla birlikte uyuduğum yatakta oturmak bile aşırı tuhaf geliyordu şuan. "Hiç ya öyle gözüm dalmış." Hareket ettiğini gördüm göz ucuyla. Tanrım tam dolabının olduğu tarafta oturuyordum ve o mecburen buraya gelecekti. Bakışlarımı yukarı çıkarıp tavanı incelemeye başladım o dolabının önüne vardığında.

Güldüğünü duyduğumda kafamı eğdim ve göz göze geldik. "Hyunjin'in doğum gününde çok cüretkardın, nereye gitti o Han jisung?" Stresle dudaklarımı dişledim. Ne var yani bazen hormonlarım benim kontrolümü ele geçiriyorsa? "Büyük ihtimalle gerçeklerle yüzleşti." Diye fısıldadığım da gülerek bana yaklaştı. Ellerini iki yanıma yerleştirip üzerime eğildiğinde kendimi geriye çektim zorda olsa. "Bedenim de tıpkı kalbim gibi sana ait güzelim, dokunmak istediğin sürece tabi." Gülümsememek için dudaklarımı dişledim. Daha önce nasıl bu kadar tatlı biri olduğunu fark etmemiştim acaba?

Ellerimi iki yanıma yerleştirdiği kollarına koydum ve yavaşça gezdirdim göz temasımızı kesmeden. Minho'yu arzulamamam dünyanın en saçma şeyi olurdu. Herif resmen Tanrı gibiydi. Ellerimi gezdirdiğim kolları, karın kasları, gözleri, burnu, dudakları... hepsine ufak dokunuşlarla benim olduklarını hissettirmiştim. "Jisung... benimle oynama." Güldüm. Ellerimi gezdirdiğim her yer geriliyordu ve kendini zor tuttuğunu belli ediyordu. Yüzümü yavaşça yüzüne yaklaştırdığım da hiç zaman kaybetmeden dudaklarıma atılmıştı. Gülümseyerek dudaklarımızı birleştirmesine izin verdim. Ellerinden birini yanağıma yerleştirip dudaklarıma yöneltti ve aralamamı sağladı. Masum bir öpücük istemediği aşikardı. Dillerimiz buluştuğunda inledim. Engel olmak istemiyordum kendime. Arzuladığım adamla öpüşüyordum sonuçta.

Eğilmekten sıkılmış olsa gerek bir anda belimden tutup beni kaldırmış ve oturarak beni kucağına çekmişti. O kadar hızlıydı ki ellerini kalçalarıma yerleştirdiğinde idrak edebilmiştim ne yaptığını. Tanrım kucağında oturuyordum ve incecik havlu hiçbir şeye engel olmuyordu. Ellerimi ensesine atıp kendimi iyice kucağına yerleştirdiğim de inledi ve ellerini tişörtümden içeri daldırdı yavaşça. Nefessiz kaldığımı anlamış gibi dudaklarımdan ayrılıp yanağımı, çenemi ve boynumu öptü yavaşça. Köprücük kemiklerimi dişlediğinde gözlerim zevkle kapanmıştı. Ah bir saniye noluyordu şuan? Bütün arkadaşlarımız bizi bekliyordu.

"M-Minho?" Hiç rahatını bozmamış ve dişlerinin arasında ki tenime odaklanmış bir şekilde eziyet ederken cevaplamak amaçlı bir ses çıkarmıştı. "Hmm?" Dudaklarımı dişleyip kendime gelmeye çalıştım. "Durmamız lazım bizi bekliyorlar." Kalçalarımı sıkan eliyle beni dinleyip dinlemediğini sorguluyordum. Tanrım şuan cidden birlikte mi olacaktık. "Bence sevişmemizi engellemek istemezler." Dediğinde utançla omzuna vurdum. Gülerek kafasını boynumdan kaldırmış ve dudaklarıma sert bir öpücük bırakmıştı. "Bebeğim cidden benimle sevişmek yerine pikniğe mi gitmek istiyorsun?" Sıyrılan tişörtümün önünü düzelttim ve Minho'nun ellerini kalçamdan belime çıkardım.

"Jeongin bu etkinliğe cidden önem veriyor bebeğim." Kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Kafasını yine yüzüme yaklaştırdı. "Ne dedin sen?" Gülerek kafamı yana çevirdim. Dudaklarıma yapışırsa bir daha kalkamayacağımı hissetmiştim kucağından. "Duydun işte. Hadi giyinde gidelim." Gülerek kafasını boynuma gömdü. Derin bir nefes aldığında huylanarak kafamı ona doğru yatırdım. "Benim giyinmemdense senin soyunman daha kısa sürmez mi?" Tanrım cidden çok ahlaksızdı. Omzuma ufak bir yumruk atıp zorda olsa kucağından kalktım ve kapıya yöneldim. "Beş dakikan var Lee Minho." 

*
Ay benim böyle bir hikayem varmış üstüne bir de bölüm yazıp atmayı unutmuşum inanılmaz dşeiwiwğdidixi

Tamam sövün hadi bana ama çok da şey yapmayın hani eheh

Neyse koydum aklıma bu hikayeye güzel bir final ve smut yazmayı eheh

SEE U LATER~

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Say İt{MinSung}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin