Uzun zamandır yazamıyorum bunun için üzgünüm. Şimdi ise güzel olduğunu düşündüğüm bir bölümle karşınızdayım. Lütfen fikirlerinizi benimle paylaşın gerçekten buna ihtiyacım var. Medyadaki fotoğraf hayalimdekiyle aynı olmasa da onu andıran bir saray. Şarkı ise çok sevdiğim bir şarkı dinlemenizi tavsiye ederim. Mobilden okuyanlar için ismi Birdy-Skinny Love. İyi okumalar.
Dün gece duyduklarım karşısında şok olmuştum. İlk defa bir erkek bana böyle şeyler söylemişti. Ona olan kızgınlığım biraz da olsa azalmıştı. Peki ya ben tam olarak ne hissediyordum?Bana karşı böyle şeyler hisseden birinden nefret edemezdim. İçimde ona karşı bir kızgınlık vardı, evet ama onun da kendince haklı sebepleri vardı. Belki de onu sevebilirdim. Belki de onunla mutlu bir hayat sürerdik. Hatta annemle bile görüşürdük. Dün gece konuşması bittiğinde ona doğru dönmüştüm. Uyanık olduğumu görünce afallamıştı. Ardından hiçbir şey olmamış gibi dışarıya çıkmıştı.
Yerimden kalkıp dışarıya çıktım. Yemeklerin yapıldığı mutfak kısmına indim. Yemek yapmakla görevli olan hizmetçilerden yiyecek bir şeyler istedim. Zira açlıktan düşüp bayılabilirdim. Bana hazırlanan yemekleri iştahla yiyip masadan kalktım. Arthur'u merak ediyordum. Hizmetçilerden birini durdurup Arthur'un yerini sordum.
" Kral Arthur nerede?"
" Bilmiyorum kraliçem." Kraliçem mi? Garipsemiştim. Mutfaktan çıkıp Arthur'u aramaya başladım. Koridorda yürürken Lucas'a rastladım.
" Merhaba kraliçem. Bu sabah nasılsınız?" dedi sırıtarak.
" Bana kraliçe deme lütfen."
" Neden demiyeyim ki? Sen artık bir kraliçesin." Hala sırıtıyordu. Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim.
" Arthur nerede?"
" O bir kral Kylie. Bazı işleri var. Şu an onunla görüşmezsin."
" Pekala, işi ne zaman biter? Onunla acilen konuşmam gereken bir şey var."
" Sadece akşam yemeğinde görüşebilirsin. Sen bugün ne yapacaksın?" İşte bunu hiç bilmiyordum. Sahiden ne yapacaktım artık?
" Bilmiyorum. Genelde esir aldığınız kişiler nasıl zaman geçirir?"
" Artık bir esir değilsin Kylie. Alış buna.'' Oflamama aldırış etmeden heyecanla konuşmaya devam etti.
'' Buldum! Eğer kaçmayacağına söz verirsen sana bahçeyi gezdirebilirim."
" Bilmem, belki de kaçarım." Gülerek söylediğim için şaka yaptığımı anladı ve o da güldü.
" Madem öyle önden buyurun kraliçem." Bu Lucas gerçekten çok komikti. Onun yönlendirmesiyle bahçeye çıktık. Gördüklerim karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Burası çok güzeldi. Bu barbar halkın böyle güzel bir bahçe yapabilmiş olmasına anlam veremedim. Hayranlıkla bahçeyi izlediğim esnada Lucas aniden bir soru sordu.
" En sevdiğin çiçek ne?" Bu sorusu beni şaşırtmıştı.
" Hiç düşünmedim. Herhalde lavantayı seviyorumdur. Neden sordun ki?"
" Hiç, sadece ilerde Arthur'a tavsiye olarak veririm diye." Gülümseyerek cevap verdim.
" Onunla çok yakınsınız..."
" Evet, küçüklükten beri dostuzdur. Bu sarayda en çok güvendiği kişi benim." Bunu gururla söylemişti.
" Peki ya ailen? Onlar yaşıyor mu?"
" Babam Arthur'un babası Kral Peter'ın sağ koluydu. Savaşta onu korumak için kendini feda etti. Annemse kısa bir süre sonra hastalanıp öldü. Ardından Kral Peter beni yanına aldı. Arthur'a nasıl davranıyorsa bana da öyle davrandı. Gerçekten çok iyi birisiydi. Peki ya sen? Masum bir prenses olmanın dışında nasıl birisindir?"
" Genellikle pek dışarıya çıkmam. Zaten annemin zorla aldırdığı eğitim dışında pek bir şey yok. Cordelia ve Charles adında iki arkadaşım var. Cordelia'yı görmüşsündür. Buraya gelen sarışın kız oydu. Zaten Charles da diğer adamdı."
" Evet, arkadaşlarınla hoş bir şekilde olmasa da tanıştık."
" Keşke her şey daha farklı olsaydı. Seninle gerçekten sıkı dost olabilirdik."
'' Ne yani? Hala dost değil miyiz?'' Her ne kadar gülse de biraz kırılmıştı. Biz keyifle sohbet ederken saat çoktan akşam olmuştu. Lucas sayesinde burası hakkında her şeyi öğrenmiştim. Lucas gökyüzüne baktı ve konuştu.
" Kylie, Arthur'un işleri bitmeden yukarı çıkalım yoksa beni..."
" Öldürür!" Arthur tamamlamıştı. Bu ani çıkışı beni korkutmuştu. Sessizce yutkundum. Arthur yanımıza geldi ve ben yokmuşum gibi Lucas ile konuşmaya başladı. Sanki dünkü sözleri o değil de başka birisi söylemişti. Madem bana aşıktı niye beni umursamıyordu? Bu sabahki sözlerim aklıma geldi. Ona şans vermeyi düşünmüştüm. Gerçekten büyük bir aptaldım. Onları geride bırakıp sinirle yürümeye başladım ve içeriye girdim. Odaya çıktığımda sinirle elimi duvara vurdum. Kapı aniden açıldı ve içeriye Arthur girdi. Onu umursamadan pencereye doğru yöneldim ve dışarıyı izlemeye başladım.
'' Kylie, bir daha benden habersiz dışarı çıkmayacaksın.'' Ses tonu sakindi ama tehdit ediciydi. Umursamadan dışarıya bakmaya devam ettim. Halk sarayın bulunduğu tepenin aşağısındaki kasabada yaşıyordu. Odamdaki camdan baktığımda rahatlıkla ormanı görebiliyordum. İç çekerek kendi bölgemi görmeye çalıştım. Arthur konuşmaya devam etti.
'' Gitmenden korkuyorum.'' Bir kral nasıl korkabilirdi ki? Şaşırmıştım. Ona derdimi anlatmak için en uygun zamandı. Sakince dönüp cevap verdim.
'' Ailemi özledim. Evimi özledim. Burada mutlu olamıyorum. Lütfen beni anla.'' Birden o duygusuz haline bürünüp bana bağırdı.
'' Senin ailen artık benim. Burası da senin evin. Alışsan iyi edersin!''
'' Alışmayacağım! Senin gibi birisi benim ailem olamaz. Keşke beni öldürseydin!'' Kolumu sertçe tuttu.
'' Kylie sabrımı zorlama! Yoksa olacaklardan sen sorumlu olursun!'' Hıçkırarak ağlamaya başladım. Beni gerçekten seviyorsa eğer neden beni üzüyordu? Arkasını döndü ve konuştu.
'' Ağlamayı kes! Sen çocuk değilsin!''
'' Hayır, ben bir çocuğum! Kendi evimdeyken bir çocuktum! Ama sen beni kendi isteğine göre değiştirdin! Ben ne senin karın, ne de bu aptal yerin kraliçesi olmak istiyorum.'' Başımdaki tacı çıkarıp yere attım. Hızla arkasını döndü ve bana tokat attı. İşte bu bardağı taşıran son damlaydı. Bana kızabilirdi hatta bağırabilirdi ama asla vuramazdı. Buna izin veremezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Histeria
RomanceHisteria kenti ikiye bölünmüş durumdadır. Cadılar ve kurtlar... Tek isteği annesi gibi güçlü olmak olan Kylie genç ve güzel bir cadıdır. Fakat Sınır Ormanı'na gittikten sonra hayatı değişir. Artık kurtların esiri olmuştur ve Kral Arthur'un onu bıra...