3

37 4 20
                                    

Derler ki insan gözü yabancısı olduğu her şeye zaman geçtikçe alışır, bu kez eskisini yadırgar; belli ki büyük bir yanılgıydı zira dakikalardır tam gözümün önünde duran siyah tutamlara azıcık bile alışamamış aksine her an daha da farklı gelmişti görünüşü.

Artık uzun biçimli parmaklarıyla kulağının arkasına iliştirmiyordu onları, alnına dökülenleri geriye itmekle yetiniyordu gözlerini açığa çıkarmak adına.

İçime oturan ağırlık eşliğinde ağlamamak adına arka arkaya yutkunmam gerekmişti, alıştıklarımdan kolayca vazgeçemediğimi bilmeme rağmen böylesine büyük etkisi olacağını da düşünememiştim oysa onunla ilgili her şeyin dev aynası karşısında kendini izlediğinin bilincindeydim uzun zamandır.

Düşüncelerimi bulunduğu zeminden uzaklaştırmayı denedim, inmesine bir durak kalmışken odaklanmam gereken beni üzse bile bu halinin dahi ne denli güzel göründüğü olmalıydı çünkü.

Çok güzeldi, içimi açıyordu yalnızca varlığı dahi.

Gözlerim yakalanmamak adına bıraktığı saniyelik kaçamaklar haricinde üzerinde gezintiye çıkarken göğüs kafesimdekinin sığınağındaki çırpınışını duyumsayabiliyordum.

Onu özlemiştim, beş günün böylesine uzun sürdüğünü öğrendiğim ilk seferdi; lavanta çocuğun yokluğunda geçen her dakika yıllara bedeldi sanki.

"Yokluğumu fark etmiş midir acaba?" diye geçirdim içimden varlığımdan haberi olmayan biri için fazla umut içerdiğini ayrımsadım fazla sürmeden.

Sonra tıpkı önceki günler gibi ayrılık vakti geldi ben ona doyamadan; hoş, asırlar boyu sevsem tenini yine de ellerim yetmeyeceğini söylerdi birkaç duraklık mesafe bunun yanında hiçten hallice kalırken.

Canımı sıktıkça sıkan düşüncelerin tesirinden aldığım derin nefeslerle kurtulmaya çalışsam da başarısız olmuştum, okula ulaşıp da arkadaşlarımı gördüğümde ise sanki bu anı beklemek için köşelerine çekilmiş gibi tüm olumsuzluklar doluşmuştu önce zihnime ardından gözlerime.

Günaydın demeye bile zaman bulamadan ağlamaya başladığımı gördüklerinde ortaya çıkan surat ifadelerine gülmediğimde anlamıştım canımın ne kadar çok sıkıldığını, anlatmaya başladığımda ise bana kızacaklarını çok iyi biliyordum.

"Ne oldu?"

Hana'nın oturduğu yerden kalkıp yanıma gelmesiyle hıçkırıklarım artarken yüzümü omzuna gömerek sürdürmüştüm gözyaşlarımı akıtmayı.

"Jeongin önce bir sakinleşip anlat bize," diye endişeyle konuştu Yongbok yüzünü göremesem de sesinden anlayabiliyordum bunu "kötü bir şey mi oldu gelirken?"

Sarsılmaya başlayan bedenimi güçlükle harekete geçirerek ikizimden uzaklaştığımda benim için boş bıraktıkları yere geçip elimin tersiyle gözlerimi silip konuşmaya başladım cümlelerimi iç geçirişlerim bölse de.

"Lavanta çocuğum," duraksadığımda hepsinin bunu beklediklerini belli eden ifadelerini görmüştüm "saçlarını kestirmiş."

Beklemedikleriyse cümlenin sonunu böyle getirmemdi zira gülmekle ciddi tepki vermek arasında kalarak önce bana ardından birbirlerine bakmışlardı, gerçekçi yorumlarıyla bütünleşen Hana ise ilk sırayı diğerlerine bırakmayarak aralamıştı dudaklarını.

"Aşkım şaka mı yapıyorsun ağlanır mı bunun için?"

Bir çırpıda söylediği cümlesi sakinleşen gözlerimi tekrar harekete geçirirken ellerimle yüzümü kapatıp hıçkırmaya başladım, farkındaydım fazla tepki verdiğimin ancak durduramıyordum da.

belle lavande | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin