Evet! Tekrardan dönüş yapmış bulunmaktayım. Düzenli bir şekilde bölüm paylaşmaya çalışacağım. Tek engel Haziran'ın ilk iki haftasında olan son sınavlarım. Onun dışında sizlere düzenli bölümler paylaşacağım. Duyurularımı görmek için instagram hesabımı takip edebilirsiniz. (beyzaaozaydin) Şimdi uzun bir dönüş bölümünü okumak üzere sizleri yalnız bırakayım... <3
"Sessiz olun, bebek uyuyor."
Her uyandığımda vücudumu saran aynı memnuniyetsizlik baş gösterirken gözlerimi araladım. Ah! Maalesef ki yine uyanmıştım. Bir gün bu hayata gözlerimi kapatıp bir daha açmamak isterdim, eğer ardımda küçük bir kardeşim olmasaydı. Belki de yaratıcının hikâyemin devamını yaşamam için beni zorunda bırakış yoluydu Can. Çünkü o olmasaydı çoktan bu rezil hayatımı sonlandırmıştım.
Üzerimde olan üç bakışa sırayla karşılık verdikten sonra yavaşça algılamaya başladım. "Bebek derken benden mi bahsediyordun?"
Barlas içeriye giren Meriç ve Çağrı'nın ardından kapıyı kapatırken "Hareketlerin o yaşlarda değil mi?" diye sızlandı. Gözlerimi devirirken üzerimdeki örtüyü kenara atıp koltukta doğruldum ve uykulu gözlerle karşımdaki koltuğa oturan Meriç ve Çağrı'ya baktım. Meriç elindeki poşeti ortadaki sehpaya bırakmıştı. Poşetten güzel kokular geliyordu. Sanırım kahvaltı için bir şeyler getirmişlerdi. Pek kahvaltı anlayışım yoktu. Genellikle kahve içerek başlardım güne. Sabah sabah fırına gidip bir şey almaya üşenmemin yanı sıra mahallenin fırını bana bir şey satmak istemezdi muhtemelen. Ben de o fırıncı küreğiyle onu dövmek zorunda kalmamak için gitmemeyi tercih ediyordum. Gaz kaçıran ocağımı da kullanmak istemediğim için kahvaltı yapmamayı alıştırmıştım vücuduma. İşe gittiğimde bir şeyler atıştırıyordum. Ama şimdi kokusu güzel gelmişti. Bana, artık bir hayalmiş gibi kalan eski kahvaltılarımı hatırlatıyordu. Gözlerim Barlas'a çevrildi. O anılarda olan bir sima. Ben sabah sabah annemin nükseden psikolojik sorunları sebebiyle şahit olmaması adına Can'ı evden çıkartırken elinde tuttuğu fırın poşetiyle Barlas karşılardı beni. 'Günaydın! Can için zeytinli açma...' dedikten sonra bakışları bana çevrilirdi ve gülümserdi. '...senin için ise patatesli poğaça.'
Barlas'ın da gözleri fırın poşetinde takılı kalmıştı. Aynı anıyı mı anımsıyorduk yoksa aklı çok başka yerlerde miydi bilmiyordum ama bakışları bana döndü. Göz göze gelmemizle bakışlarını kaçırdı ve mutfağa yöneldi. "Ben çay koyayım."
Kendime kahve almak için kalktığım sırada Meriç "Nereye?" diye sorduğunda duraksayıp ona döndüm. Çağrı "Gidiyorsundur umarım." Dediğinde ona baygınca baktım. Gidiyor olsam dahi bu sözünden sonra günümü bu evde geçirirdim. Baygın bakışlarımı alınmışım gibi algılamış olacak ki "Şaka yaptım." Dedi yumuşak bir ses tonuyla. Gülümsedim. Her ne olursa olsun iyi insanlardı. Oldukça zıtlaştığımız Çağrı bile, iyi insandı. Dünyada daha çok yerleri olmalıydı böyle insanların.
"Kahve yapacağım kendime."
Mutfaktan "Aç karna olmaz!" diyen kızgın bir ses geldi. Ah Barlas... Benim yıllar önce kaybettiğim annem gibiydi. Sorun şuydu ki, annem bile son zamanlarında artık bizi tanımıyor gibi olduğu için ne yiyip ne içtiğimizi umursamazdı ama Barlas hep umursardı. Çağrı 'emir büyük yerden' der gibi bana bakarak omuz silktikten sonra mutfağa gitti ve kısa süre içerisinde tabak ve bardakların olduğu tepsiyle geri döndü.
"Ben kahvaltı yapmam. Siz de kendinize göre almışsınızdır zaten." Diye direndim. Sonuçta Meriç'le Çağrı burada kaldığımı bilmiyor olmalıydı. Çağrı orta sehpaya tabak ve bardakları yerleştirirken Çağrı da masaya konulan tabaklara poşetin içerisindeki unlu mamulleri koyuyordu. Son olarak orta sehpanın benim uyanmış olduğum koltuğun tarafında olan bir tabağa iki tane poğaça koydu ve "Patatesli poğaçalar senin için." Dedi. İçim ısınırken tekrar koltuğa oturdum ve kol dirseklerimi dizlerime yasladıktan sonra ellerimi de boynuma götürdüm. Gülümsememeye çalışarak poğaçalara bakarken "Onu sevdiğimi nereden biliyorsunuz ki?" diye sordum cevabı bilmeme rağmen. Elinde çaydanlıkla salona giren Barlas "Rüyanda sayıkladın." Diye dalga geçip konuyu geçiştirmeye çalıştı. İşin aslını bildiğim için gülümseyişimle karşılık verdim alayına. Bakışları ve vücudu birkaç saniyeliğine gülümseyişimde donsa da tekrar hareketlenip çaydanlığın altına yasladığı altlıkla birlikte masaya koydu. Meriç de çatalları ve bir tavanın içerisinde güzel kokan omleti getirmişti. O da çatalları tuttuğu eliyle birlikte tutmaya çalıştığı altlığı masaya koyduktan sonra tavayı da üstüne koyup çatalları tabaklarımıza koydu. Bakışlarım Çağrı'ya döndü. Keyfim yerine geldiği için "Sen böyle hiçbir işe yaramaz mısın?" diye sorduğumda neredeyse vücudunun tüm uzuvlarıyla beni gösterdi. "Sen sadece orada oturdun! Ben en azından poğaçaları, simitleri, açmaları koydum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Çırağı
Teen Fiction"Sevgisiz büyüyen her çocuk, 'Seni seviyorum' diyen herkese inanabilecek kadar çocuk." derler. Hayatım geniş ve henüz çözülmemiş bir olay yeri gibiydi. Yaşanmamış çocukluğumun kanıtları sarı bantlarla çevirili alanda dağınık bir şekilde duruyordu...