"Koparmadan çiçek koklar gibi,
hiç bozulmamış yasaklar gibi aklımdasın."
■■■■■■
Yaz kamplarının eğlenceli olduğunu hangi aptal söylemiş...
Evet,koskoca insanlar olan ama şu anda lise yıllarındaki hallerinden daha ergence davranışlar sergileyen arkadaşlarımı izlerken aklımdan tam olarak bu geçiyordu.
Çok sevgili arkadaşlarım,her yıl bana fikrimi dahi sormadan planladıkları yaz kampına bu yılda beni dahil etmeyi başarmışlardı.
Oysa yapmak istediğim şeyler listesinde kesinlikle kampa gelmek yoktu.Sakin bir yaz geçirmek istiyordum ve hayranı olduğum şairin yaşadığı şehre kısa bir gezinti yapmak.Ama kader işte,şimdi burada asırlık bir çınar ağacına sırtımı dayamış ilerleyen yaşlarına rağmen uzun eşek oynamaya çalışan arkadaşlarımı seyretmek zorundayım.
Elimde tuttuğum kitabın kapağını açıp ilk sayfadaki imzayı usulca okşadım,en azından kitabı yanımdaydı.
Yaşadığı yerleri,çocukluğunun geçtiği sokakları belki bu senede göremeyecektim ama en azından imzalattırmayı başardığım kitabı yanımdaydı."Seni sevmek cehenneme gitmeye gönüllü olmak demekti..."
"Ahh!"
Tabiki de rahat bir şekilde kitap okumama izin vermemişlerdi.Elimle futbol topunun vurulduğu alnımı ovalarken,bir taraftanda beni umursamayıp oyunlarına kaldıkları yerden devam eden arkadaşlarıma göz gezdirdim.
Bunlar hangi ara futbol oynamaya geçmişlerdi az önce uzun eşşek oynamıyorlar mıydı?
"Hey iyi misin?"
Nihayet beni farkeden Furkan oyunu bırakıp yanıma gelmişti.
"İyi değilim,"dedim"Ve buradan gidene kadarda iyi olmayacağım."
"O kadarda kötü değil,"dedi Furkan,gözleri az ileride oynayan arkadaşlarımızdan yanlızca birine kilitlenmişti."Aksine gayet güzel."
Yanlış kişiye dert yanıyordum,platonik aşkına sadece yaz kampında bu kadar yakın olabilen Furkan dert yanabileceğim son kişi bile değildi.
Kamp boyunca tek ilgi odağı Simge'ydi sevgili arkadaşımın.Her ikisinide uzun yıllardır tanıyorum ve onları tanıdığım günden bu yana Furkan Simge'ye aşık ama bizim esmer bomba bunun farkında bile değil.Furkan ve Simge'nin aşkını düşünmeme engel olan ikinci kez kafama vurulan futbol topuydu.
Beni rahat bırakmayacaklarını anladığımda oturduğum yerden kalkıp ormanın içine doğru yürümeye başladım.Sadece birazcık huzur istiyorum,beni kimsenin bulamayacağı bir yerde kitabımı okumak,aptal arkadaşlarım tarafından rahatsız....
"Ahhhhh!!!!"
Elbette koskoca çukuru göremeyip içine düşmek ancak benim başıma gelirdi.Şanslı bir insan olduğum söylenemezdi,hatta şanssızlığın ve belanın vücut bulmuş haliydim.
Düştüğüm yerden kalkıp toz içinde kalmış kıyafetlerime baktım,kot pantolonum pislik içinde kalmıştı.
Elimle mümkün olduğu kadar üzerimdeki tozları temizlerken,bir taraftanda bu koca çukurdan nasıl çıkacağımı düşünmeye başlamıştım.Sessiz bir yer ararken kamp yerinden epeyce uzaklaşmıştım.Eğer şansım varsa ve arkadaşlarım oynadıkları oyundan bir ara vakit bulup yokluğumun farkına varabilirlerse beni aramaya çıkabilirlerdi.Ama sizde farketmişsinizdir şans bana pek uğramaz.
Dik çukurun kaygan zeminine tırmanma çabalarım bir kaç deneme sonrasında sonuçsuz kalınca,çaresiz oturmuştum ki bir köşeye tok bir ses duydum çukurun başında.
"Hey!Sen iyi misin?"Dedi çukurun başında duran adam,yüzüne vuran güneş ışığı yüzünden tipini pek seçememiştim.
"Ben mi?"Diye sorduğumda çukurun dışından hafif bir kahkaha yükseldi."Orda senden başka birisi var mı?"
Aptal gibi etrafıma bakınmış olacağım ki,kulaklarımı yeni bir kahkaha dalgası doldurdu.
"Biraz bekle,az ileride arkadaşlarım var.Onları çağırıp geliyorum,"deyip gittiğinde,ben bu sesin bana ne kadar tanıdık geldiğiyle ilgili bir şeyler düşünüyordum.
Sanki bu sesi daha önce duymuştum,hatta duyduğuma emindim ama nerede duymuştum?İşte bu büyük bir muammaydı.Sesi tanıdık gelen adam gideli bir on dakika olmuştu ki,çukurun başında birden fazla kişinin sesi duyuldu.
"Gerçekten çukurda biri mi var?"
"Evet dedim ya Rasim,daha kaç kez soracaksın,"dedi tanıdık ses ve bir anda çukurun başında yedi kafa göründü.
"Şimdi sana bir ip atacağız,"dedi sesi tanıdık gelen ama öğlen güneşi yüzünden yüzünü hala tam göremediğin adam ve kalın bir ip sarktı çukurun içine.
"Şimdi ipi tut,"dediğinde sanki hayatım buna bağlıymış gibi sıkıca tuttum ipi,ben ipi tutar tutmaz yedi kafa birlikte ipe asılmaya başlamıştı.
Bir kaç dakika sonra dışarıdaydım ve karşımda...
Aman Allahım!!!
Bu...bu bir rüyaydı değilmi?
Evet,evet kesinlikle bir rüyaydı.
"Şey,acaba neden hayalet görmüş gibi bakıyorsun? Diye soran adamın sorusuna zaten bir hayalete bakıyorum diye cevap vermek istesemde,hemen önümde duran sesi tanıdık gelen -şu anda yüzüde oldukça tanıdık gelen -adama döndüm.
"Biz hangi yıldayız?"
Sorumla birlikte yüzünde oluşan garip ifadeyle yanındaki arkadaşına baktı,"Acaba çukura düşünce kafasını sert bir yere mi vurdu?"
"Olabilir Fırat,"diye cevapladı diğeri arkadaşını,ama ben onun cevabına takılmayıp önümde duran adamın omuzlarından tutup dikkatini kendime çektim.
"Biz hangi yıldayız?"Bana cevap vermek yerine omzundaki ellerimden kurtulmak için hamle yapınca daha sıkı tuttum omuzlarını,"Lütfen,bunu bilmeye ihtiyacım var."
"1973,"dedi."Haziranın onaltısı."
"Aman Allahım!!!"
Bugün kaçıncı kez olduğunu bilmeden aynı nidayı tekrarlarken,O omuzlarını ellerimin kıskacından kurtarmıştı.
Ya çukura düşünce kafamı gerçekten bir yere vurmuştum,ya da kafayı yemiş hayal görmeye başlamıştım.Ama biraz önce dokunduğum adam hiç de hayale benzemiyordu,gündüz vakti rüya görüyor olmam ise epey imkansızdı.
Peki o zaman neler oluyordu?
Bu sorunun cevabını düşünürken aklıma çukura düşmeden önce dudaklarımdan dökülen cümleler doluştu.
Sadece birazcık huzur istiyorum,kimsenin beni bulamayacağı bir yerde....
Cidden mi? Yüzümde oluşan gülümsemeyi deliliğim işareti olarak gören adamın mavi gözleri şüpheyle kısıldığında,aramızdaki mesafeyi bir kaç adımda kapatıp ahtapot misali kollarımı beline doladım.
"Sen ne yapıyorsun?"
Onun şaşkın çıkan sesi,benim gülümsememin daha çok genişlemesine sebep olmuştu.
"İlk görüşte aşk diye işte buna denir."
"Kes sesini Cahit ve sen çek ellerini üzerimden."
Sinirli çıkan sesini arkadaşlarının şen kahkahası sekteye uğratmıştı ve bende sarılışımı daha çok sıkılaştırmıştım.
Tabikide onu dinlemeyip daha çok sarılacaktım,hem insan hayatında kaç kez geçmişe gidip hayranı olduğu şairin -oldukça yakışıklı olan- gençliğiyle karşılaşır ki?
O beni omuzlarımdan tutup kendinden uzaklaştırmaya çalışırken,arkadaşları onun bu haline kahkahalarla gülerken benim aklımdan yanlızca şu geçiyordu.
Yaz kamplarının sıkıcı olduğunu hangi aptal iddia etmişti ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
La douleur exquise
Fanfic"Biz seninle; Aynı yerinden vurulmuş, aynı yerinden acıyan, aynı yerinden kanayan aşıklar gibiyiz..." (Barış'ın geçmişe gittiği ve Fırat'ın solcu bir şair olması ile ilgili bir kurgudur.)