"Sen benim kaçışlarım, kaybolmak istediğimsin.
Sen benim bakışlarım ve gördüğümden de ötesin.
Ben bir yalan olsam en büyük gerçeğimsin.
Misafirliklerim boş, sen benim evimsin"*************
Fırat üzerini değiştirmiş ve duş alıp gelmişti.Saçlarını tam kurutmamıştı,hafif nemli görünüyordu.Benim hemen karşıma oturduğunda hala bir rüyayı yaşar gibi hissediyordum.
Bugün gördüğüm her şey gözümün önünden durmadan bir film şeridi gibi geçiyordu.Kendimi hala burada olduğum için şanslı hissediyorum ama yine de bu manzaraya şahit olmak beni kötü hissettirmişti.
"Ne oldu yoksa beklediğiniz gibi değil mi?"
Fırat'ın sorusu ile bir süredir didiklediğim yemeğimi rahat bıraktım.Buraya gelirken gerçekten aç hissediyordum ama yemeğe başladığımda yanık kokusunu sanki yeniden hissetmeye başlamıştım.Gözümün önünden küle dönmüş kahvehane gitmiyordu,tabi bir de şu yaralı çocuk vardı.Fırat'ın dediğine göre yüzünün sağ kısmı yanmıştı,gözüne bir şey olmamıştı ama yanağı yanık içindeydi.Doktorlar büyük ihtimal ile izin kalacağını söylemişler.
"Açıkçası yanan bir kahvehane beklememiştim,"dedim rolüme bürünüp.Cevabım ile birlikte yüzünde alaycı ve birazda sinirli bir ifade belirdi,ona göre ben haber peşinde koşan ve tüm bunları oyun gibi gören bir gazeteciyim.Zaman yolcucusu olduğumu söylesem sanırım asla bana inanmaz,ben olsam bende inanmazdım.Bu yüzden rolüme uygun davranmalıyım,"Bana öyle bakma,benim işim bu.Bir şeyler olur ve bende o şeyden insanların haberdar olmasını sağlarım."
"Bunlar oyun değil,burada insanlar ölüyor!"
Sağ eli ile masaya sertçe vuruyor,allahtan Ayşe teyze bir süredir içeride ve şu ana şahit olmuyor."Sakin ol,"dedim sinirle kasılmış yüzüne bakıp.Sesim biraz gergin çıkmıştı çünkü gerilmiştim,şu anda feci öfkeli görünüyordu ve bu öfkenin odak noktası bendim."Burada neler olduğunun elbette farkındayım,senin gözünde pisliğin teki gibi görünebilirim ama o çocuk için bende üzüldüm."
"Cavit,"diyor üstüne bastırarak.Yüzü yanan çocuğun adı buydu ve yanlış hatırlamıyorsam Fırat'ın ders verdiği öğrencilerden biriydi."Henüz on yedi yaşında,önünde uzun bir yol ve kurduğu onca hayali var,"diye devam ediyor.Şimdi biraz daha sakin görünüyor,yumruk haline getirdiği avcunu nihayet açıyor.Sırtını oturduğu sandalyeye iyice yaslıyor,o an gözüme çok yorgun görünmeye başladı.Sanki omzunda onca yük varmış ve artık omuzları bu yükü taşıyanıyormuş gibi düşmüş,göz altlarında dün geceden kalma morluklar var.Kim bilir kaç saattir ayakta,kafasından neler geçiyor,bunların cevaplarını bilmiyorum."Sabah yanına uğradım,aynaya bakmayı reddediyormuş.Konuşmaya çalıştım ama dinlemedi bile."
"Belki geçer yara izi,"dedim Fırat sustuğunda.
"Keşke ama doktorlar bunun zor olduğunu söylüyor."Gözlerini kapatıyor,bir süre ikimizde sessiz kalıyoruz."Bedende kalan izlere alışır insan,"diyor.Sesinde büyük bir hüzün var,"Ama o çocuk dün gece ölebilirdi, üstüne üstlük katili çocukluk arkadaşı olacaktı."
Açıkçası buna söyleyecek bir şeyim yok.Fırat'ın söylediği olası senaryoyu düşündüm bir an,biri ölü diğeri katil on yedi yaşında iki çocuk.Peki ne için ölecekti biri ve öldürecekti diğeri? Farklı iki ideolojiyi savundukları için,farklı değerlere sahip oldukları için.Oysa sorsan her ikisinede bunu ülke için yapıyorum derdi,aydınlık güzel günler için.Peki gençler birbirini öldürürken,yine gençler dar ağacında sallanırken aydınlık güzel günleri kimler görecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
La douleur exquise
Fanfic"Biz seninle; Aynı yerinden vurulmuş, aynı yerinden acıyan, aynı yerinden kanayan aşıklar gibiyiz..." (Barış'ın geçmişe gittiği ve Fırat'ın solcu bir şair olması ile ilgili bir kurgudur.)