Bölüm On: Kahraman Leo

1.5K 97 176
                                    

Medyadaki kapak için @PrettyTumblrGirl 'e çok teşekkür ederim! Epey geç koymuş olsam da ben çok beğenmiştim. Ve kapaktaki kız tam anlamıyla hayalimdki Tiffany *-*

Multi'de Tileo anlarını yazarken dinlediğim şarkı, Mayday Parade- Miserabe At Best var.

[Tiffany Garcia]

Bir odadaydım.

Bomboş, bir şekilde aydınlanan ama ışığın kaynağının belli olmadığı, simsiyah bir odadaydım. Işık her yönden geliyormuş gibiydi ve o kadar rahatsız ediciydi ki, önümde dikilen kadını ilk başta fark edemedim.

Karşımda duran yemyeşil gözler, kusursuz beyaz ten, simsiyah saçlar ve kırmızı rujuyla asil duruşunu bozmayan kadının mükemmelliği bana tek bir olası seçenek bırakıyordu: Tanrıça.

Karşımdaki bir tanrıçaydı, hiç şüphesiz. Açık ve koyu yeşil kadife kumaşlardan dikilmiş elbisesi yerleri süpürüyordu, koyu yeşil bir kemerle bağlanmıştı incecik beline. Siyah saçları çok zarif bir topuzla başının üstünde toplanmıştı, topuzunu zümrütlerle süslenmiş altından bir taç daha da görkemli kılıyordu.

Ters giden tek şey, kadının güzel gözlerinde birikmiş, her an akmaya hazırmış gibi gözüken gözyaşlarıydı. Kadını incelemeyi bıraktığımda yüzündeki ifadeyi tam anlamıyla çözebildim: Pişmanlık. Tüm bu asilliğe ve kendinden emin duruşuna karşın, kadın yaptığı bir şeyden ötürü derin bir pişmanlık içindeydi. Yüzünde o kadar alakasız ve acınası duruyordu ki bu ifade, ister istemez kadına sarılmak geçti içimden.

Kadının dudakları titriyordu, her an akmaya hazırmış gibi duran gözyaşlarının bir damlası yanağına düştü, yuvarlana yuvarlana çenesine kadar indi.

Kadın, damlayı silmek için herhangi bir girişimde bulunmadı. Ya blöf yapıyordu, ki sanmıyorum çünkü ifadesi oldukça içtendi, ya da... kadın yalnızlığa alışkın değildi.

Gözyaşlarını kendi silmeye alışkın değildi.

En sonunda kadının titreyen dudaklarından gözyaşlarını hissettiren bir kararsızlıkla ismim çıktı "Tiffany?"

Elimden geldiğince yumuşak yaklaşmaya karar verdim. "Ee, kimsiniz acaba? Daha doğrusu hangi tanrıçasınız?"

Kadın, burukça gülümsedi ve "Zeki kız." dedi. "Zeki bir kızsın."

Omuz silktim. "Hep öyle derler."

"Ben Hekate." dedi en sonunda kadın. "Büyü ve kavşakların tanrıçası."

Bununla ilgili bir şey anlatmamışlar mıydı? Sanırım Annabeth göl kıyısında bir savaş ve Hekate'yle ilgili bir şeylerden bahsetmişti.

Dinlemiyordum. Göldeki yansımama dalmıştım.

"Sen... Senle Melez Kampı arasında bir savaş olmamış mıydı?"

Bu sözlerle birlikte Hekate'nin gözyaşlarına hıçkırıklarda katılmıştı ve bu benim teorimi doğruluyordu.

"Ben... ben gerçekten istemezdim... eğer olmasaydı... eğer Aydınlığın Kızı beni zorlamasaydı..." Hekate, güçlükle konuşabiliyordu artık, kendi gözyaşlarıyla boğulmak üzereydi.

"Ne olmasaydı?" Çok kötü durumda olabilirdi, ona acıyor olabilirdim ama sanırım biraz sorumluluk alma zamanı gelmişti. "Neyden bahsediyorsun sen, açık konuş!" Sonlara doğru yükselen sesimle irkilen tanrıça ürkek bir bakış attı.

Sonradan (muhtemelen gururuna yediremeyip) kendine bir çekidüzen verdi, güçlü durmaya çalıştı, hala dudakları titriyordu oysaki.

Bir tanrıçayı böylesine yıkanın ne olduğunu merak ediyordum.

CRAZE [Leo Valdez]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin