22

15.8K 1.6K 2.2K
                                    

mina'nın mesajını okuduktan sonra telefonu cebime koyup spor salonuna doğru hızla koşmaya başladım. öğle arasında olduğumuz için spor salonu fazlasıyla kalabalıktı ama sevgililerin ve gizlice sigara içmek isteyenler için özel bir yer haline gelmiş spor salonunun arkasındaki küçük ara tamamen boştu. hemen girişteki insan kalabalığını yarıp araya doğru ilerledim.

araya girer girmez hemen gözlerim jisung'un gözlerini buldu. beş kişi jisung'un bedenini duvarla arasına almış, biraz daha korkutmak mümkünmüş gibi daha çok sıkıştırıyordu. jisung ellerini önde birleştirmiş, bacaklarını hafifçe kendine doğru çekip korunma pozisyonu almıştı. gördüklerim karşısında tüm sinirlerim gerildi.

ellerim titremeye başlarken kalbim sanki bir bomba misali hızla atmaya başladı. jisung benim geldiğimi görünce gözlerini sıkıca kapattı. dolu gözlerinden yaşlar birer birer süzülürken hemen yanlarına gidip jisung'un tam karşısındaki çocuğun kolundan yakaladım.

ben bedenini kendime doğru çevirirken çocuk ve yanındaki arkadaşları şaşkınca bana bakmaya başladı. çocuğun kaşları çatılırken aynı zamanda sorgularcasına bakıyordu bana.

"ne yapıyorsunuz siz burada?"

burnumdan soluyarak bakıyordum hepsine. çocuğu kendime doğru çevirmemle açılan araya elimi uzatıp jisung'un kolundan yakaladım ve kendime çektim. jisung arkama sinip tişörtümü tutarken çocuk hafifçe sırıtarak cevap verdi.

"sana ne oluyor lan?"

cevabını verir vermez eş zamanlı olarak üstüme yürüdü. geri adım atmadım fakat tam o sırada jisung beni tutup kendiyle birlikte geriye çekti. "minho lütfen gidelim." bir yandan belime sarılmış, bir yandan da kulağıma sessizce fısıldamıştı. hemen bir elimi hafifçe arkaya götürüp bileğinden tuttum rahatlatmak ister gibi.

"kendinizden küçük birini böyle kuytu köşede kıstırıp korkutmak hoşunuza mı gidiyor amına koyayım? gururunuz falan mı okşanıyor?"

ben her bir kelimemi üstüne basa basa söylerken tam karşımdaki çocuk ve onun yanındakiler üstüme biraz daha gelmeye başladı.

"sana mı soracağız ne yapıp yapmayacağımızı?"

karşılık olarak ben de onların üstüne yürüyerek "aynen öyle bana soracaksın." dedim. jisung belime biraz daha sarıldı ve bu sefer sesini yükseltti. "minho yalvarırım gidelim." ağlamaklı çıkan sesi yüzünden derince bir nefes aldıktan sonra başımı arkaya çevirip jisung'a baktım.

biraz öncekinden daha da korku doluydu gözleri. dudakları büzülmüş, gözleri ağlamaktan hafifçe şişmişti. bana öyle sıkı sarılıyordu ki sanki gitmemden, onu bırakmamdan korkuyor gibiydi. karnımda birleştirdiği ellerini bir an olsun serbest bırakmıyordu. karşımdakiler bana delici gözlerle bakmaya devam ederken sinirle gerildi tüm kaslarım.

sonunda dayak yiyecek bile olsam vurmak istiyordum. ne olursa olsun jisung'a bu korkuyu yaşatanların cezasını vermek istiyordum. fakat jisung bana öyle bir bakıyordu ki sanki onun en çok korktuğu şey kendisinin değil benim zarar görmem gibi geliyordu.

buraya kavga etmekten korkarak gelmemiştim aksine kavga etmek, dayak yiyeceğimi bilsem de en azından hesap sormak için gelmiştim. fakat şimdi düşündüğüm tek şey bunun jisung'a yardım etmeyeceği aksine ona yeni bir travma kazandıracağı gerçeğiydi. bunu başka yollarla çözmem gerekiyordu. burada, jisung'un gözleri önünde dayak yiyerek durumu daha da korkunç bir hale getirmeden çözmem gerekiyordu.

derin bir nefes alıp yutkunduktan sonra elimi cebime atıp cebimdeki bir miktar parayı çıkardım. sonra da hafifçe kaldırıp karşımdaki çocuğun gözlerinin hizasına getirdim.

as you are, minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin