Güzel okumalar,
bolca yorum diliyorum sizden.🤍
#6
"Parmaklarınızın piyano klavyesi üzerinde nereye zıpladığına kafa yormaya başladığınızda, parçayı çalamaz hale gelirsiniz."
Hepimizin hayatında "keşke ölmeden önce şunu yapsaydım" listesi yer alır. Yaşamayı seven, sevmeyen herkes gün sonunda yastığına sarıldığında bunu yapsaydım ne güzel olurdu der. Yapmadığınız şey mi? Hepiniz, hepimiz yaptık.
Keşke ölmeden şu ülkeyi görsem, Mona Lisa tablosunu izlesem, uzun bir deniz yolculuğuna çıksam, onunla tanışsam, bir helikoptere binsem, mutlu hissettiğim bir gece hayatı yaşasam, dünyanın 7 harikasını göreceğim küçük bir dünya turuna çıksam ve daha nice hayaller... Bu liste böyle uzar gider. Bence sonu bile gelmez.
Gerçekten baktığınızda o kadar çok şeyin güzel olduğunu görüyorsunuz ki..
biz insanoğluyuz.
Her zaman daha iyisi, daha fazlası, hataya, eksikliğe ve öğrenmeye, gelişip olgunlaşmaya hiç mi hiç yer yok.
"Eğer herkes genlerini değiştirebilecekse, o zaman herkes her yönden mükemmel olmayı seçecektir; böylelikle farklılık olmayacak, mükemmel olma anlamsızlaşacaktır.." -diyor Ray Kurzweil yazdığı 700 sayfanın, rastgele birinde.
"Ben dünyadakı o mükemmel kişiyi arıyorum" sence de pek tanıdık kelimeler değil mi ciel étoilé?
Ben Kim Mercier Namjoon, ölümümden sonra okuyacağın notlar yığınına çevirdim bu eski defterimi. Bir anlamı var artık aşkım. Daha dikkatli seçmem gerek kelimlerimi.
Mesela seni betimlerken, bizi anlatırken. Ah, sen bir sor bana, hangi kelime yeter bizi anlatmaya? Hangi lafı kullanırım ki? Sonuçta aşkı anlatabilmek için, yeryüzünde olan dillerden daha farklı bir dil gerekir. Çok, çok farklı bir duygu, bakıyorum gözlerine, kendimi görüyorum ve işte diyorum. İşte aşk. orada, ama nasıl? Nasıl sağlarım bilmiyorum;
sende gördüğümü, bir gün bende görür müsün? diye kafamdakı bitmeyen içmahkememden uzaklaşamıyorum.
Aşkım,
benimle ben ölmeden önce keşkelerimi gerçekleştirir misin?Pek pahalı, pek abartı şeyler istemedim hiç. Okuduğum kitaplarda aşkı betimleyen yazarlara özenir, bunları yazmak için gerçek aşkı yaşamak gerek diye düşünüyordum. Asla 'aşk sahte' diyen insanlardan olmadım. Bence dünyada sahte olan hiç bir duygu yok. Sadece aşkı doruklarında yaşamak çok farklı. Aşk, bir şiire sığmayacak kadar, bir satıra yerleşmeyecek kadar farklı. Sonra sen geldin, boncuk iri gözlerin ile bana aşkı tanımlamamda yardımcı oldun. İlk görüşte aşk değildi benimkisi. Yüzünü sevmedim önce, ne sesini, ne nazikliğini ne de diğer başka dış özelliklerini. Yanımda oturdun, sıkılmadan konuştun benimle, cevap alamadın ama ben sana o cevabı hep verdim Étoilé.
Öyle bir zaman dilimi yok ki, "ben sana o gün aşık oldum, şunu yaptığın için" diyeyim. Sen benimle zaman geçirdin, ben içimde sen adlı bir bulmaca çözdüm. Parçalar bir birine uydu, tam oturdu ve ben kafamı kaldırıp dış dünyaya baktığımda, seni arar oldum. Okuduğum kitaplarda bizi koydum karakterler yerine. Dinlediğim şarkılar duygularımı anlatmaya başladı bana. Kafam çınladı, çınladı. Hiç durmadı.
Ben seni öyle sevdim.
Düşüncelerine aşık oldum, üzerine haraketlerin eklendi ve en çokta o gülüşün. O gülüşün bana cenneti tattırdı. Çok bilinen bir aşçının en prestijli yemeği gibiydi, kendimi özel hissettim.
Evime geldiğin o gün, aralığın 16-sı. Dışarda bariz bir soğuk. Kış geçiyor. Herkes yeni yıl hazırlığında. Oturduk şöminenin başına, sana sıcak çikolata ikram ettim, kışta en sevdiğin içeceğin o olduğunu öğrendim ve sonra böyle uzun uzun konuştuk. Kitaplardan konuştuk, sana piyano çaldım ve bana eşlik ettin. Narin ellerin arasına yakışan beyaz kemanın ile, gülüştük. Ben yine duymadım kendi melodilerimi. Sana bakınca kaçırdıysam bile bir kaç notayı hiç bildirmedin bana. Seni duydum ama. Bir kez daha meftun oldum parmaklarının sayesinde yaranan o melodiye. Geçirdik o günü öyle, akşama doğru eve gidiş yolunda sana eşlik ettim. Dışarıda küçük çocukların yaptığı kardan adam ile bir çok fotoğraf çekindik. Sonra sen gittin. Klişe dizilerdeki gibi beni öperek kaçsaydın nasıl olurdum diye düşündüm eve dönene kadar. Sonra geldim, hâlâ daha orta sehpada yan yana duran kupalara baktım ve o gece gülümseme yüzümden hiç silinmedi.
O günün sabahı, hafif baş ağrısı ve yeni başlayan unutkanlığım ile gittim doktora. Küçüklüğümden beri aksatmadan çalıp ezberlediğim notayı unutmak garibime gelmişti. Oraya bir sakinleştirici yazdırmak için gidiyordum, bir kaç saat içinde koca bir haberi öğreneceğimi bilmeden. Seni aramak istedim, seni çok aramak istedim ama yapamazdım. Eve geldim, bende bıraktığın hırkana sarıldım ve ertesi gün derslerden sonra sen 2 gündür üniversiteye gelmediğim sebebiyle kapıma dayanana kadar çıkmadım evden. O anlık kararla anlatmak istemedim, sen de beni öylece küçük bir baş ağrısı sebebi ile uyuyor olarak bilmeye başladın.
Dünya zıtlıklardan ibaretmiş, hayatıma girerek bana verdiğin sonsuz mutluluğu, sana acı ile geri vermek istemedim. Bu yüzdendir senden bir haftadır saklama sebebim. Bir süre daha saklayacağımı umuyorum, Fransa'dan çıkıp Rusya'ya gitmem gerekiyor şimdi de. Peki ya bu durumu nasıl açıklayayım sana Étoilé?
Je sais ce que c'est juste parce que je suis laissé dans les vents sombres, mon petit papillon, je préfère m'éloigner plutôt que d'infliger sciemment cette douleur à l'homme dont je suis tombée amoureuse.
Karanlık rüzgarlarda kalmanın nasıl birşey olduğunu bildiğim sürece benim küçük kelebeğim, aşık olduğum adama bu acıyı yaşatmak yerine çekip gitmek tercihim olur.*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Paradise - Namkook
Fanfic"Ve yüzündeki anılar için burada hiç çare yok," 'Bu bir melodi gibi, aklımdan hiç çıkmayacak' © tüm hakları jeongguk'un beyaz kemanının tellerinde saklı.