sparkling soul • benedict bridgerton

32 • masquerade

✦ ✦ ✦

Sezonun ortasına yaklaşırken o haftanın cumartesi günü Aubrey Hall için önemliydi, köklü tarihe sahip kocaman konakta çiçeği burnundaki Vikontes Kate Bridgerton'ın ikinci büyük balosu düzenleniyordu. Maskeli balo olacağı duyulduğunda cemiyetteki leydileri heyecan sarmıştı, Leydi Danbury bile bu heyecandan payını almıştı zira kadın bu baloların sıkıcılığından bahsetmeye başladığı sezon onu tekrardan cemiyetin içine çeken bir balo patlak vermişti.

Maskeli balo fikrini asıl ortaya atan kadın, Cynthia Sparrow ise seçtiği inci beyazı elbisesine iç çekerek baktı. Baloya gitme isteği yok denecek kadar azdı. Kate Bridgerton'ı seviyordu ancak balo duyurulduğunda Bay Tyrell'in onu evinden alıp Aubrey Hall'a kadar kendi arabasıyla götürmeyi teklif ettiğinde ve Cynthia da kabul etmek zorunda kaldığında kadın baloya olan hevesinin kaçtığını hissetmişti. Ailesinin dikkatini çekeceğinden beyefendinin teklifini kabul etmişti ama genç kadın oraya sadece Bay Tyrell'le dans etmeye şartlanmış halde gitmek istemiyordu. Bay Tyrell kısıtlayıcı görgü kuralları olmasaydı onun için gayet iyi bir arkadaş olabilirdi zira adamın tavırları değil, adamın duygularına karşılık verememesinin suçluluğundan dolayı onunla vakit geçirmek istemiyordu. Bay Tyrell son derece anlayışlı, nazik ve saygılıydı. Dalgalı koyu kızıl saçları ve ilkbahar yapraklarının açık tonlarındaki ışıltılı gözleriyle kolayca etkileyen adam Cynthia'ya adeta tapıyordu, onu el üstünde tutuyordu ve Cynthia ona arkadaştan daha fazlası olarak bakamadığı için kendisini berbat hissediyordu.

İnci beyazı elbisesinin ışıltısı güneşin altında göz alıcıydı. Gerçekten de inci tozundan yapılmış gibiydi. O an Madame Delocroix'ın emeğini gerçekten takdir etti, her ne kadar kadının Benedict Bridgerton'ın kalbini çalan asıl kişi olduğuna inansa da. Elbisenin yakası kalp şeklindeydi ve hafif dekoltesi Cynthia'nın sevimli genç aurasını dağıtmış, onu hem olgunlaştırmış hem de cazibe katmıştı. Omuzlarından başlayıp kollarına dökülerek birbirinin üzerine düşen tüller yumuşacıktı ve tenini okşarken kadın kollarının neredeyse çıplak olduğunu hissediyordu. Bu beyazlığı daha da ortaya çıkarmak ister gibi pudra pembesi ve dirseklerinden yukarıya çıkan bir eldiven tercih etmişti, ayağına da aynı renkte kısa topuklulularını geçirmişti. Maskesine baktı. Altın sarısı işlemelerin kıvrımlı göz kenarlarına ve maskenin köşelerine kondurulduğu beyaz maske yüzünün yarısına tam oturuyordu, kadınsı cazibesine çekici bir gizem katmıştı.

Kadın aynada kendisini incelerken kıyafetlerinden nefret etti. Cynthia kadınsı cazibesinin çekiciliğinden hoşlanmamıştı çünkü bu elbisenin kendisine kattığı bu olgunluğu hissedemiyordu, hâlâ yerinde durmak istemeyen ve gençliğini yansıtan sevimli bir heyecanla baloda dolanmak istiyordu. Şeftali veya açık pembe tonlarındaki elbiseleri bu yüzden severdi çünkü gençliğini yansıtıyordu. Bu beyaz elbise ise onun artık olgunlaştığını ima eder gibiydi.

Annesi içeriye girdiğinde Cynthia elbisesiyle aynı renk olan küçük çantasını ve maskesini yatağının üzerinden alarak kapıya döndü. Genç kadının yarım topuzundan ensesine düşen tutamlar hafif dalgalıydı ve kadın pek bu tarzı yapmadığından sırtının gıdıklanmasını göz ardı etmeye çabalıyordu hala. Kalp dekolteli elbisenin sırt kısmı da diğer elbiselerine nazaran daha açıktı. Bu yüzden saçlarının ucu doğrudan tenine değiyordu.

Babası annesinin peşinden odasının kapısında belirdiğinde hafifçe gülümsedi. "Muazzam görünüyorsun. Bu gecenin yıldızı olacağına şüphem yok."

Cynthia küçük bir tebessüm kondurdu dudaklarına. Ardından annesi kızına göz gezdirdi ve kaşlarını hafifçe kaldırdı, sanki kızının gerçekten büyüdüğünü ilk defa o an idrak ediyormuş gibiydi.

"Çok güzel olmuşsun." diye fısıldadı. "Bay Tyrell'ın aklını başından alacaksın."

Cynthia gülümsemesini genişletirken bozuntuya vermedi. Adamın lafının geçmesi kadının yüreğini sıkıştıran sıkıntıyı daha da yoğunlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu ama bunu ifadesine yansıtamazdı.