2-"Find Me, Take Me, Love Me"

5.3K 638 642
                                    

Bölümdeki fotoları kabul etmediği için küçültmek zorunda kaldım.

Güzel yprumlarını eksik etmeyin 🥺

Geçen birkaç günün ardından Jungkook uykusuz gözlerini kırpıştırarak parmak ucuyla tabloya dokundu. İşaret parmağı önce sarı buklelerde, ardından yüz hatlarında gezindi.

"Çok güzel..." dedi hayranlık dolu bir fısıltıyla.

Aklında dolaşan onlarca soru vardı. Ama en önemlisi Jimin'in kim olduğuydu, ya da hayır hayır. En önemli soru Jimin'i nerede bulacağıydı. Başını iki yana sallayarak kurtulmaya çalıştı düşüncelerinden. Buna vakti yoktu.

Kış geliyordu ve ekinlerin zarar görmemesi için iyi bir plan yapmalıydı. Kafasını parşömen kağıdının üstünde yazılanlara çevirip, kendini zorladı. Aklını toparlamalı, zihnini temizlemeli ve odaklanmalıydı. Öylece baktı kağıtta yazılanlara ama hiçbir şey düşünemedi. Tablodaki çocuktan başka...

"Uyumalıyım." Dedi en sonunda yenilgiyle kalkarken. "Uyursam iyi olurum." Diye tekrarladı.

Saat gece yarısını bulsada, Jungkook yatakta dönüp dolaştığından yarım saat olmamıştı uykuya dalalı. Rüyaların derinliklerinde dolaşırken, gözlerinin önüne gelen şirin bir çocuğun silüetiyle dondu kaldı.

"Jimin?" Dedi şaşkınca "Bu sensin değil mi?"

Üzerinde beyaz bir hanbok vardı, parıldayan gözleri ve gülümsemesiyle onu izliyordu. Kar beyazı yumuşak görünen teni, kıyafetiyle uyumluydu.

Hevesle ona birkaç adım atsada, aralarındaki mesafenin birkaç adım uzadığını gördüğünde durdu. Önce anlamsız bakışlarla izledi. Yavaşça ayağının ucu ile ileri bastığında aynı şekilde, eşit şekilde ondan uzaklaştığını gördüğünde kaşları çatıldı.

Jungkook atletik biriydi. Onun için bir savaş makinesi demek doğru olurdu. Hız, güç ve dayanıklılık hepsi onda en üst seviyedeydi. Ve Jungkook bu özelliklerine çokça güvenirdi. Bu yüzden ciğerlerine derin bir nefes doldurarak zemini döve döve koşmaya başladı. Eğer hızlıca koşarsa ona ulaşabileceğini düşünüyordu ama yanlış düşündüğünü anlaması birkaç saniyesini bile almadı.

Sarışın ufak tefek bedenin ufukta kaybolmak üzere olduğunu gördüğünde durdu hemen.

"Bana gel!" Dedi öfkenin hakim olduğu bir sesle "Bana gel, sana emrediyorum!"

Sarışın çocuk öylece dikilmeyi sürdürdü, Jungkook öfkeden kudurmak üzere olsada, çocuğun dudaklarında hala ufak bir tebessüm vardı.

Jungkook koşarak ona yaklaşamayacağını çoktan anlamıştı. Jimin'e adım attıkça yaklaştığını sanıyor ama aslında yaklaştığı kadar uzaklaşıyordu. Belki geri adam atarsa o zaman yaklaşabilirdi değil mi?

Tedirgince geri gitti bir adım. Zaten yeterince uzaklaşmışken onu tamamen kaybetmek istemiyordu. Ama bu da işe yaramadı. Ne tarafa giderse gitsin, ondan uzaklaşıyordu. Yenilgi hissiyle birlikte kurduda çırpındı içinde, önce alfasının çıkmak için uğraşması, acıyla birlikte tüm boşlukta yankılanacak şekilde kükremesine sebep oldu.

"Ben senin kralınım!" Gür bir sesle bağırarak inletti her yeri. "Bana itaat et! Sana emrediyorum, hemen şimdi bana gel!"

Genç çocuk bu korktucu, duyan herkesi diz çöktürecek güce sahip kükremeden hiç etkilenmedi. Ondan epey uzak olmasına rağmen, yumuşak ince bir fısıltı, Jungkook'un kulaklarında yankılandı "Sen bana gel..."

İri yarı alfa, bu hoş gülümseme ve melodik sese karşı nasıl dizlerinin titrediğini anlayamadı.

"Beni bul... Beni al... Beni sev..."

Miracle in the PaintingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin