"Olivia Greene."

21 7 0
                                    

Sabah gözlerimi güçlükle açtım. Her uyandığımda yaptığım gibi biraz gerinip doğruldum. Doğrulduğum an da kendi odam da olmadığımı fark ettim. Yatağımın sağ tarafında iki kapaklı, geniş, koyu kahverengi dolap duruyordu. Sol tarafında ise hep hayal ettiğim de gibi boydan boya cam olan açık bir balkon kapısı vardı. Kapının önünde ise yere kadar uzanan, beyaz perde vardı. Dışarıdaki rüzgarın etkisiyle olsa gerek perdeler uçuşuyordu. Bacaklarımı örten beyaz yorganı yan tarafıma atıp yataktan çıktım. Ne olduğunu anlayabilmek için düşüncelerimi toplamaya çalıştım. Sol tarafta kapının yanında duran koyu kahverengi makyaj masasına koştum. Neden bilmiyorum ama yüzümü görmek istedim. Yüzümde herhangi bir değişiklik yoktu. Tek değişilik yüzüme ve gözlerime yeniden gelen canlılıktı. 

"Neden buradayım?" Diye sordum kendi kendime. Sağ tarafımdaki kapıya doğru hızla adımladım. Kapıyı aceleyle açtım ve kendimi geniş bir holde buldum. Heyecandan ve korkudan yerinden çıkacak gibi atan kalbimi biraz olsun yatıştırabilmek için derin bir nefes aldım. Şu an nerede olduğuma dair herhangi bir fikrim yok. Bu evi daha önce hiç görmedim. Ev her şeyiyle eski evleri anımsatıyordu. "Rüyada mıyım acaba?" Diye geçirdim içimden. Adımlarımı soldaki uzun ahşap merdivene yönlendirdim. Birkaç basamak indiğimde kulaklarımı bir bağırış doldurdu. Yalnız bu bağırış buyurgan değildi, rica gibiydi. 

"Küçük hanım, gecelikleriniz ile nereye gidiyorsunuz öyle?" 

Ne yapacağımı bilemeden arkama, sesin sahibine döndüm. Karşımda daha önce hiç görmediğim, balık etli, uzun boylu, siyah saçlarını arkadan toplamış bir kadın, iri ela gözlerini açmış merakla bana bakıyordu. "Siz kimsiniz?" Diye sordum merakımı belli ederek. Şaşkın gözlerini üzerimden ayırmadan "Senin dadınım." Kısa bir süre durup devam etti. "Abbey." 

"Benim bir dadım yok, bir yanlışlık olmalı..." Dedim çekingen bir tavırla. Neyin içinde olduğuma dair hiçbir fikrim yok. Bana telaşla yaklaştı ve elini alnıma koydu. "Ateşin de yok." 

"Evet, gayet iyiyim." 

"Yine her zamanki gibi aklınla ilgili bir şey mi bu, küçük hanım?" Geriye doğru birkaç adım attı. Ne demek istediğini anlamadım. "Aklımla ilgili ne olabilir ki?" 

"Kendi kaybettiğin ve bulamadığınla ilgili şeyler anlatıyorsun ya bize, yine onunla ilgili mi diye soruyorum."

"Kimden bahsettiğiniz bilmiyorum ama bunları size söylen ben değilim. Ben sizi hayatımda ilk kez görüyorum zaten." 

"Odana git ve üzerini giyin ben hemen geliyorum." Dedi ve koşarak uzun merdiveni inmeye başladı. Telaşlıydı. Ne yapacağımı bilemeden orada biraz dikildim. Daha sonra geriye döndüm ve az önce ayrıldığım odaya geri döndüm. Mantıklı olan buymuş gibi geldi. Abbey'nin dediğini yapmak için dolabı açtım ve giymek için rastgele bir elbise aldım. Elime uzun, mavi, efil efil bir elbise geldi. Tam hayallerimdeki gibi. Gülümseyerek üzerimdeki uzun, beyaz geceliği çıkarıp mavi elbiseyi büyük bir özenle giydim. Saçlarımı taramak için makyaj masasının önündeki sandalyeye oturdum. Saçlarımı hep yaptığım gibi özenle taramaya başladım. Bu sırada Abbey ve tanımadığım bir kadın odaya girdi. Kadın oldukça yaşlıydı ama yine de çekici gözüküyordu. Dalgalı, uzun, aralarına beyazlar serpiştirilen kahverengi saçları ve bembeyaz teniyle mükemmel görünüyordu.

"Olivia yüzüme bak hemen!" Dedi, âdeta emir vermişti. Umursamadan saçımı taramaya devam ettim. Hiç beklemediğim bir an da elimdeki tarak çekilince korkuyla bir çığlık attım. "Sana bana bak dedim!" Diye yüksek sesle bağırdı. Korkuyla yutkundum. "Ben mi?" 

Öfkeden büyüyen göz bebekleri ile gözümün içine bakarak "Burada senden başka Olivia var mı?" dedi. "Ben Olivia değilim." Dedim ve korkuyla geriye gitmeye çabalayarak devam ettim. "Ben Julia Baker'ım." 

Elini masaya vurdu. "Bütün saçmalıkların bitti şimdi de bu mu başladı Olivia?" 

"Yemin ederim Olivia değilim. Kim olduğunu bilmiyorum ama ikiniz de beni o sandığınıza göre bayağı benziyor olmalıyız. Nasıl olduğunu bilemiyorum ama burası benim evim değil. Size nasıl anlatayım bilmiyorum a..." Hızlı bir şekilde durumu anlatmaya çalışırken sözüm kabaca kesildi. 

"Kimliği, ruhu bitti şimdi de bu saçmalıkların çıktı başımıza!" 

Omzumun üzerinden bakıp "Git ve josef'i çağır!" diye bağırdı. "Hemen hanımım." Diye bir ses duyuldu, ardından kapı sesi. Hâlâ dibimde duran kadın da, öfkeyle parlayan gözlerini üzerimden çekmeden benden uzaklaştı. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Rahatlamıştım. Bana aynı öfkeyle bakmaya devam eden kadından uzaklaşmak için ayağa kalktım ve yatağın üzerine oturdum. Ona arkam dönüktü. Bir daha görmek istemiyordum kendisini. 

Kısa süreli bir sessizliğin ardından kapı tekrar açıldı. İçeri uzun boylu, kır saçlı bir erkek girdi. "Ne oldu, sorun ne?" Diye sordu bana bakmadan. 

"Torunun yine saçmalamaya başladı! Bir an önce anne ve babasına haber ver, tatillerini fazla uzatmasınlar."

Adam bana ilk kez döndü, kısa bir süre baktı. Tekrar kadına döndü. "Bu sefer durum çok daha kötü." Dedi kadın. "Tamam, haber vereceğim." Diyerek odadan çıktı. "Burada kal!" Dedi adamın peşinden giderken. 

Bu sahneler bana hiç tanıdık gelmese de konuşmalarının bazıları bana bir şeyler anımsatıyordu. Özellikle bu kimlik ve ruh mevzusu... Derin bir iç çekip kafamı iki yana salladım. "Böyle bir şey mümkün olamaz. Okuduğum kitap beni içine hapsetmiş olamaz."

Telaşla ayağa kalktım. "Eğer böyle bir şey olduysa bir çıkış yolu bulmam gerek, hem de bir an önce." 

Korkudan nefes alışverişim hızlandı. Tüylerim diken diken oldu. Kendimi sakinleştirebilmek için başımı iki yana salladım. "Buraya gelebildiğime göre buradan gitmem de mümkün. Sadece sakinleşmem ve buradan çıkmanın bir yolunu düşünmem gerek."

                                                                                                SON               

 Selamlar! Nasıl buldunuz ikinci bölümü? 

Sizce Julia kendi dünyasına dönebilmenin bir yolunu bulabilecek mi? Sizce geri dönmesi için bir imkanı var mı?

KimliksizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin