Bugün hapsolduğum kitabın içinde geçirdiğim dördüncü gün. Buradaki insanlar söylediğim hiçbir şeye inanmıyorlar ve deli olduğumu düşünüyorlar.
Annem ve babam olduğu söylenen kişiler ise bugün burada olacaklardı. Herkese onlar gelene kadar odamdan çıkmayacağımı söyledim. Bundan önceki günler de olduğu gibi sessiz bir şekilde odama getirilen kahvaltıma odaklandım. Isırdığım ekmeği ağır ağır çiğnerken içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalışıyordum.
İçimde her geçen gün büyüyen bir korku vardı. Sebebi; annemi, babamı, evimi ve arkadaşlarımı bir daha görmeyecek olmamdı. En çok bunlar korkutuyor beni. Bu meseleyi biran önce çözmek istiyorum bu yüzden. Çözebilmem için de Olivia'nın anne ve babasının buraya gelmesini bekliyorum. Eğer benim kızları olmadığımı anlarlarsa onlar da gerçek kızlarını geri almak için bana yardım edeceklerdir. Benim için değil kızları için, onu tekrar görebilmek için.
Bütün gün odamda onların gelmesini bekledim. Hava kararmak üzereyken geldiler. Odamdan koşarak çıktım. Merdivenleri hızlı adımlarla indim. Karşımda Olivia'nın babası ve annesi vardı. Eleanor ve Albert Greene. Yani, sanırım onlardı. İkisi de uzun boyluydu. El ellerdi. Abbey ve evin temizliğinden sorumlu olan, adını hâlâ öğrenemediğim kadın onlara selam verip tekrar işlerine döndüler. Kapıda Olivia'nın anne, babası ile büyükanne ve büyükbabası kalmıştı sadece. Büyükanne karşısındaki kadına küçümseyici bir bakış attı. "Kızın iyice delirdi. Aynı senin gibi." Demek bu tavrı sadece bana özgü değildi. İnsanlara karşı genel bir nefreti vardı anlaşılan.
Albert annesinin tavrına saygılı ancak tepkisini de belli ederek cevap verdi. "Sana daha önce de söyledim anne, karımla ve kızımla ilgili ettiğin her kelimede dikkatli olacaksın aksi takdirde bir daha bu kadar sakin ve ılımlı davranmam. Bu son uyarım." Söylediği her kelimenin ardından Eleanor'un elini daha çok sıkıyor gibiydi. Ancak emin değilim. Hâlâ merdivenlerin üzerinde dikildiğimi gören ikili koşar adım yanıma geldiler. Bana sıkıca sarılıp ikisi de aynı anda sordu. "Nasılsın?"
"Hiç değilim," dedim beni sıkıca saran kollarından kurtulmaya çalışırken. Bunu hissettikleri için mi yoksa duydukları yüzden mi bilmiyorum ama ikisi de beni rahat bıraktılar. Endişeyle bana bakıyorlardı.
"Neden güzel kızım? Ne oldu?" diye sordu Eleanor ellerimi tutarken. Derin bir nefes alıp derdimi anlatmaya çalıştım. "Öncelikle ben sizin kızınız Olivia'ya değilim. Ben Julia'yım. Bir şeyler ters gitti ve ben kendimi bir an da burada buldum. Büyük ihtimalle kızınız da benim yerime geçti. Gerçek kızınızı görmek istiyorsanız bana yardım etmelisiniz."
Karşımdakiler bana şok olmuş bir şekilde bir bakıyorlardı. Albert birkaç adım geri gitti. Başındaki fötr şapkayı çıkarıp yelpaze gibi salladı. Siyaha çalan gözlerini karsına dikip "sanırım doktor Rick'i çağırmalıyız." dedi. Kadın dolan yeşil gözlerini gözlerime dikti. "Olabilir," dedi. Kocasıyla konuşuyordu ama bana bakıyordu.
"Beni bilge kadına götürmelisiniz." dedim. Hayal kırıklığına uğramıştım. Onlar anne ve babası oldukları için beni Olivia'ya denen o kızdan ayırt edebilirler diye düşünmüştüm hep. Düşüncelerimden kurtulabilmek için başımı iki yana salladım. Tekrar onlara baktım. Birbirlerine bakıyorlardı. Albert ilk kez direkt bana hitap ederek konuştu. "Oraya neden gitmek istiyorsun?"
"Çünkü bana yalnızca o yardım edebilir."
"Hazırlan gideceğiz." dedi. Şaşkınlıkla ona baktım. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Kafamda ettikleri itirazlar karşı onca cümle kuruyordum kaç gündür. "Nereden çıktı şimdi bu?" Sesin sahibi tüm olanları bir süredir tiksinerek izleyen büyükanneye aitti. Umarım her şeyi mahvetmez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimliksiz
Fantasy"Ruhum kayıp, benliğim kayıp, kimliğim kayıp... Onları bir türlü bulamıyorum. Kendimi bulamıyorum. Ruhsuz ve kimliksiz bir şekilde yaşamımı sürdürüyorum yıllardır. Ama artık dayanamıyorum. Ruhumu da kimliğimi de bulmak istiyorum. Lütfen bana yardım...