Pluto Paradoksu

287 38 19
                                    

Saat sabahın üçü ve ne Satoru ne de Suguru uyuyabiliyor. Satoru, telefonunun fenerini tavana doğrultarak ikisi için amatör bir gölge oyunu performansı sunmakla meşgul.

" Hayır! O benim oğlum olamaz! Ben bir kuşum, o ise bir kurt!"

Kuşu andıracak şekilde açtığı ellerini bir süreliğine indiriyor ve bir kurt yansımasıyla geri dönüyor.

" Baba, beni bırakma!"

" Sen benim oğlum değilsin!"

Suguru burnundan sıkıntıyla bir nefes veriyor ve esniyor. Uykusu yok ancak Satoru yaklaşık kırk beş dakikadır aynı kavgayı canlandırıyor.

" Hadi balkona çıkalım. Bunaldım."

Satoru sanki bunu bekliyormuş gibi ellerini indiriyor ve fenerini kapatıyor.

" Oh be! Hiç sormayacaksın sandım."

" Eğleniyor gibi duruyordun, bozmak istemedim."

Satoru yüzünü buruşturup başını sallıyor.

" Meh, asıl sen öyle duruyordun. Soytarı gibi hissettim kendimi."

Suguru sırıtıyor ve balkon kapısını açıp aniden karşılaştığı serin havaya karşı kollarını ovuşturuyor.

" Öylesin zaten."

Satoru esnemesini tamamlayıp zayıf bir sesle birkaç hakaret mırıldanıyor. Balkon masasının etrafına dizilmiş plastik sandalyelerden birisinin üzerine yığılıp sokak lambasının aydınlattığı kedileri izliyor.

" Mahito'nun mamasını verdin mi?"

" Siktir- unuttum. Bekle beni." diyor Suguru ve aceleyle balkondan çıkıp mutfağa gidiyor. Bir süre sonra Mahito'nun sinirli miyavlamaları eşliğinde elinde bir mama kabıyla tekrardan balkona giriyor.

" Al bakalım, üzgünüm seni beklettim." diye mırıldanıyor ve kedinin tüylerini okşuyor. Mahito mırıltılar eşliğinde mamasını çiğnerken onu minik bir gülümsemeyle izliyor.

" Bu kediye sanki dünyaları önüne sermiş gibi bakıyorsun da neden bana gelince hamam böceği görmüş gibi oluyorsun?"

" Sen kedi değilsin çünkü. Sorman hata."

" Sen çok değiştin. Zaten geçen gün dalga geçtin benimle."

Suguru, kanser şakasını hatırlayıp gülüyor. Satoru somurtmaya devam etmesine rağmen bunu şirin bulmaktan kendini alamıyor.

" Neyse, biz ne yapacağız? Boş boş burada oturup bir yere varamayız- Mahito aşağı! - Shoko'yu mu arasak?" diyor Suguru ve balkon demirlerine yaslanıyor.

" Uyumaz mı o bu saatte?" diye soruyor Satoru. Aslında biraz mantıksız bir soru, Shoko bir vampir gibi yaşıyor; geceleri uyanık, gündüzleri ise uykuda.

" Sanmıyorum. Telefonumu versene."

Satoru, Suguru'nun masaya bıraktığı telefonunu alıyor ve Suguru'ya doğru atıyor. Suguru telefonu küfürler eşliğinde yere çakılmasına saniyeler kala yakalıyor.

" Beyinsiz herif! Uzatsana, ne diye fırlatıyorsun?"

Satoru dil çıkarmakla yetiniyor. Suguru agresif bir şekilde telefon ekranına basıyor ve hoparlöre alıyor. Birkaç saniye sonra Shoko'nun ruhsuz sesi balkonda yankılanıyor.

" Ne var? Biriniz bir yerini mi kırdı?"

Satoru sırıtıyor ve mikrofona eğiliyor, " Sıkıldık biz. Gelsene?"

Hattın öbür ucundan birkaç hışırtı ve homurtular geliyor. Ardından bir kapı sesi ve sallanan anahtarlar.

" İyi. Biriniz gitsin bana sigara alsın. Biranız var mı?"

" Benim yedek paketi veririm ben sana. Bira da var. Seni almaya gelelim mi?" diyor Suguru. Shoko onlardan bir sokak ötede oturmasına rağmen bunu teklif etmesi Satoru'ya nazik geliyor.

" Gerek yok, hemen şurası zaten. Kapıyı açarsınız."

Suguru telefonu kapatıyor ve esniyor.

Birkaç dakika sonra Shoko da balkon sandalyelerinin birinde yayılıyor. Sağ elinde bir kutu bira, sol elinde ise sigarası var. Göz altları her zaman olduğu gibi mor, olmayan uyku düzeninin bir sonucu.

" Beni buraya hep beraber sıkılalım diye mi çağırdınız?" diye soruyor ve birasından bir yudum alıyor.

" Yoo, belki bir şeyler biliyorsundur diye." diye yanıtlıyor Satoru. Alkol toleransı düşük, çikolatalı süt içiyor.

" Aferin."

Bir süre sessizlik içinde oturuyorlar. Shoko telefonundan izlediği kedi videolarını, Satoru'nun gördüğü kadarıyla, Utahime'ye gönderiyor.

" Pluto Paradoksu'nu duydunuz mu?"

Sessizliği Suguru bozuyor. Ayakta ve sırtını balkon demirlerine vermiş şekilde duruyor. Sigarası çoktan kül tablasında durduğu yerde sönmüş.

" Hmm, o ne?" Shoko telefonunu kapatıp masaya bırakıyor ve dikkatini Suguru'ya veriyor.

" Şu köpek olan mı?" diye soruyor Satoru. 12 yaşına kadar Mickey Fare'nin Kulüp Evi'ni izledi, tabii ki aklına ilk gelen o oluyor.

Suguru onaylar şekilde başını sallıyor.

" Ee, nesi varmış?"

Satoru şimdiden uzun, uzun bir açıklamanın geleceğini tahmin edebiliyor.

" Şimdi, Mickey Fare evrenindeki hayvanların hepsi gerçeklerini anımsatıyor, tek farkları konuşmaları ve kıyafet giymeleri, değil mi?"

Shoko başını sallıyor ve sigarasını söndürüp yeni bir tane yakıyor.

" Donald ve Daisy birer ördek, Mickey ve Minnie birer fare, Goofy bir köpek,"

Bir süre susuyor.

" Ee?" diye iteliyor Satoru.

" Pluto da bir köpek."

" Kör değiliz canım, biliyoruz."

" Goofy kıyafet giyen ve konuşan bir köpek. Pluto konuşmayan ve kıyafet giymeyen bir köpek." diyor ve birasından bir yudum alıyor.

" Şöyle düşünün: çıplak ve konuşmayan bir insan."

Shoko gülmek için zorlukla birasını yutuyor, " Bu kadar derine inmeye gerek yok bence, eninde sonunda çocuklar bunu anlamayacak."

Suguru omuzlarını silkiyor ve kendisine bir sigara yakıyor.

" Olsun, aklıma geldi."

Satoru geriniyor ve çikolatalı sütünü bitiriyor. Buna gerçekten kafa yormak istemiyor.

" Eğlenelim dedik, sen gelmişsin burada paradoks bilmem ne diyorsun. Gelin Süngerbob izleyelim."

" Çok iyi fikir." diyor Shoko ve yerinden kalkıyor.

Suguru, Satoru'ya birkaç saniyeliğine öldürücü bakışlar atmasına rağmen birasını da yanına alıp içeri geçiyor.

Hava aydınlanıp sokak canlanana kadar Süngerbob izliyorlar ve Satoru, Suguru'nun bahsettiği şeyin aslında mantıklı olduğunu düşünürken uyuyakalıyor.

Suguru'nun söylediği şeylerin %97'si mantıklı, geri kalanı ise sarhoşluk hataları veya Satoru'nun etkisi.

Her neyse, Satoru bunu ona asla itiraf etmeyecek.

Bu bölüm çok saçma ve boş.

Pluto Paradoksu'nu isterseniz araştırabilirsiniz, ilginç.

Her neyse, yazacak başka bir şeyim yok.

Kendinize iyi bakın, şimdiden teşekkürler ฅ(≚ᄌ≚)

teenage dirtbag • satosuguHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin