Küçük Leyla, sıcak bir Haziran sabahında, cıvıl cıvıl ötüşen kuşların sesleriyle gözlerini açmıştı. Uykudan yeni uyanmanın verdiği tatlı sarhoşlukla minik gözlerini ovuşturdu. Seslere kulak verdi ve neşeyle pencerenin önüne koştu. Bir süre dedesinin onun için ekip, büyüttüğü çeşit çeşit meyve ağaçlarının üzerinde, daldan dala uçuşan serçeleri izledi. Serçenin biri olgunlaşmış beyaz dutlar ile kahvaltısını yapıyordu. Leyla, gülümsedi o sırada karnında gurul gurul bastıran sesleri işitti. Kendisinin de acıktığına ikna olmuş, koşarak aşağı inmişti.
Annesi mutfakta sofrayı hazırlıyordu. Leyla, annesine keyifli bir günaydın edasıyla seslendi.
- Anneciğim burnuma enfes kokular geliyor her zamanki gibi maharetlerini döktürmüşsün. Krepler leziz görünüyor. Ellerine sağlık.
Annesi kızının bu neşeli hallerini oldukça severdi. Ona sevgiyle gülümseyip alnına küçük bir öpücük kondurdu.
- Günaydın kızım. Güzel yüzün hep böyle gülümsesin inşallah. Hadi yüzünü yıka da soğutmadan yemeye başla.
Leyla, birden durakladı.
- Anne dedem uyanmadı mı?
- Hala uyanmadı kızım yüzünü yıkadıktan sonra, dedeni de uyandırıp hemen gelin, sofra fazla beklemez.
Leyla, yüzünü yıkadıktan sonra dedesinin kapısını çaldı. İçeriden ses gelmeyince yavaşça kapıyı açıp, girdi. Dedesi hala uyuyordu. Leyla, başından tüylü tokasını çıkarıp, dedesinin burnunu gıdıklamaya başladı. Dedesi öksürerek gözlerini araladı. Torununa;
- Seni hınzır demek burnumu gıdıklarsın şimdi seni yakalarım.
Leyla, gülümseyerek mutfağa koştu. Kısa bir zaman sonra dedesi de geldi.
- Günaydın kızım! Bu tatlı küçük yine yaramazlık peşinde, burnum hala gıdıklanıyor.
- Ah babacığım o da olmasa evimize kim neşe verir. Babası gittiğinden beri tek neşemiz. Kim bilir ne yapıyordur boyu devrilesi.
- Alma o hayırsızın adını ağzına. Oğlum demeye utanıyorum. Leyla'mı başsız bıraktı da gidip, bir deli kadının oyuncağı oldu ama merak etmeyin ben hep sizin yanınızdayım. Üzülmeyin hele Leylam hiç üzülmesin.
Leyla, babasının bir kadının peşinden gittiğini biliyordu. Uzun zamandır eve gelmemişti ama hiç üzülmüyordu çünkü dedesi vardı. Onu çok seviyordu. Dedesi Leyla'yı her zaman güldürür, hiç üzmezdi.
Leyla, masadan kalkıp, dedesinin solgun yüzüne bir iki öpücük kondurdu. Tekrar dönüp, kahvaltısına devam etti. Kreplerin üzerine annesinin, bahçeden toplayarak yaptığı vişne reçelinden sürerek keyifle yedi.
Dedesi kahvaltısını yaparken sürekli öksüyordu. Bu Leyla'yı da annesini de tedirgin ediyordu. Annesi dedesine; birçok kere doktora gitmeyi önerse de dedesi, "benim bir şeyim yok herşey şu sigara meredinin yüzünden telaşlanmayın ben, sağlam ve güçlü bir adamım" diyerek konuyu kapatıyordu. Gerçekten de dedesi çok fazla sigara içiyordu. Dedesi böyle söyledikçe, Leyla da öksürmesinin sebebinin bu olduğunu düşünüyordu.
Annesi saate bakarak, Leyla'yı uyardı.
- Hadi kızım okula geç kalıyorsun, acele et.
Leyla, hemen üzerini giyinmeye koştu. Üç dakika sonra çantası sırtında aşağı inmişti. Dedesine sarılıp, annesiyle birlikte okula gitti.
Leyla, "bugün Cuma okulun son günü hafta sonu dedemle daha çok vakit geçirebilirim" diye düşünerek yürüyordu. Hafta sonu neler yapabileceklerini kafasında kurarken, okulun önüne yaklaşmışlardı. Annesi her zamanki altın öğütlerini kızına sıralayıp ona, sıkıca sarılıp iyi dersler dileyerek uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖYKÜLERİM
Short StoryHer hayatın ayrı bir hikayesi vardır. Hikayeler insanı bir hayattan, başka bir hayata götürür. Başka hayatların varlığına şahit kılar. İnsan hikayeleri ile var olur. Hikayeler yaşadıkların, bazen de hayal gücündür. Burada yazan hikayelerin mimarı b...