2

65 12 22
                                    

tam arkamı dönüp gidecekken önümde duran arabayla duraksadım. pencere yavaş yavaş açılırken soobin'in çehresini görünce acı bir gülümseme yayıldı yüzüme.

"taehyun! geleceğini hiç düşünmezdim ama iyi ki geldin!" dedi heyecanla kafasını pencereden uzatarak. bir taraftan da inanamıyormuş gibi bakıyordu. gözleri şaşkınlıktan açılmış, tavşan dudaklarını büzmüştü. eliyle ileriyi işaret ederek "şu arabayı park edeyim bir, geliyorum hemen!" dedi. yutkunarak başımı salladım ve gözlerimi soobin'den çektim.

kuruyan dudaklarım, sanki dikiş iğnesiyle dikilmişler gibi açılmayı reddediyorlardı. arabanın arkasından bakmaya o kadar dalmıştım ki kolayca park edebilmesi için yönlendirmeyi akıl bile edememiştim.

tepkisi hiç beklediğim gibi değildi. beni suçlamamıştı ya da kusurlarımı yüzüme yüzüme vurmamıştı. geçmişi geçmişte bıraktığı belli oluyordu, yaralarını sarmış ve onlardan geriye kalan izlerin üstüne yıldızlar çizmişti. geride kalan benim ise yaram hala açıktı, kanıyordu, kan kaybediyordum ve her saniye ölüyordum. belki de hak ettiğim buydu. evet, evet, kesinlikle hak ettiğim buydu! çekecektim. en az prometheus kadar büyük bir günah işlemiştim, cezasını çekecektim.

asıl garibime giden; diğerlerinin iyi olduğunu tahmin ediyordum zaten ama bunu karşılama şeklim çok tuhaftı. sinirlenip melankolikleşmek yerine sanki hafiflemiş gibi hissediyordum. bir yük (ağır olmasa bile) üstümden kalkmıştı adeta. hala diğerlerinin yüklerini taşıyordum ama soobin'in beni affettiğini görmek bende bir umut yaratmıştı. küçük, gökyüzünden düşen su damlacığı gibi. kaderini bilmese de muhteşem bir hızda süzülüyor ve süzülüyordu ama bunun farkında değildi. bir gezegene hayat verdiğini de bilmiyordu, yorgundu, lakin sevinçliydi. "çünkü varım!" diyordu. "çünkü yokluğun bir parçası değilim!" ama çok değil, bir dakika sonra yere damlıyor ve ölüyordu.

benim umutlarımın kaderi de buydu. keza su damlacığı kadar küçük olduklarından (benim gibi zavallı adamın doğurabileceği en büyük umut budur) etkileri de fazla olmuyordu. soobin gelip bana sarıldığında ve çökmüş yüzüme acıyarak baktığında bunu hissetmiştim. bir anlık değişeceğime olan ümidim karanlığa dönüşmüş ve kanıma karışmıştı. belki bunun karma olduğunu düşünüyordu, haklıydı. hak ettiğimi söylüyordu kendi kendine: "yıllar evvel beomgyu'ya çektirdikleri ona geri dönüyor, yazık," diyordu ve gene haklıydı. bu konuda diyebileceği her şeyde çok haklıydı.

elini omzuma attı ve beni baştan aşağı süzmeye başladı.

"vay anam vay! takım elbise ne yakışırmış sana! bundan sonra hep böyle gez, bak millet nasıl köpeğin oluyor! kardeşim benim, özlemişim seni..."

yeniden sarıldığımda gözlerimin dolmasına mani olamamıştım. yalan söylediğini tabi ki de biliyordum, kendimi kandırmayı çok uzun zaman önce bırakmıştım. ama bunu ona çaktırmadım, çünkü anın büyüsü bozulsun istemiyordum.

yavaşça ondan ayrıldığımda "sen gene uzamışsın, yapılır mı bu?" dedim şakayla.

"süt iç azıcık!"

"ölürüm içmem!"

gülerek "aman sen de! hadi içeri geçelim." dediğinde beraber salona doğru yürümüştük. evlenenlerin aileleri bizi karşılarken salona göz atmış ve neredeyse bomboş olduğunu görünce rahatlayarak derin bir nefes vermiştim. herkesin girişimi görüp, bana bön bön bakacağını düşünürken ve kendimi bir solucan gibi hissederken; aslında çok erken gelmiş ve buna engel olmuştum ama haberim bile yoktu bunu yaptığımdan! üzerinde uzun uzun yazmak, bir başka konu üzerinde de içimi iyicene dökmek isterdim ama buraları hızlı hızlı yazmak isterim. zira evlenen arkadaşımızın annesi, bize oturacağımız masayı gösterdikten bir müddet sonra yavaşça, ama eski ürkekliğinden eser kalmamış adımlarıyla girdi içeri. tam da ben kapıya bakarken (gözümü oradan ayırmadığım için bunun bir tesadüf olmadığını söyleyeceksiniz ama bu kesinlikle özel bir şeydi). beni görmedi ama şayet görseydi geri arabasına binip evine döner, o akşam hangi saçmalığı izleyecekse televizyonu açar ve telefonuna dalardı. fakat sonradan, yaşlı kadının soobin ile oturduğum masayı işaret edip "buraya oturabilirsiniz!" demesiyle fark etti varlığımı.

kalbimin parçaları dağılmış her yere | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin