Bilmedim ahvâlimi gerçi ne hâl üstündedir
Şol kadar bildim nefs ile cidâl üstündedirFikri zikri âşıkın gerçi visâl-ı yârdir
Lîk hiç mümkün değil, fikri muhâl üstündedir
MuhibbiTopkapı Sarayı:
Hürrem Sultan, dairesinde korkuyla ve düşüncelere dalmış bir şekilde bekliyordu. Mihrimah Sultan da yanına geldi:
-Validem, hâlâ ne hünkarımızdan ne de Mustafa abimden haber gelmedi. Rüstem de yok. Bir şeyler ters gidiyor. Sizce neler oluyor?
-Bende bunu düşünüyorum Mihrimah. Bunca vakittir hiçbir haber alamıyoruz. Ne oluyor ne bitiyor bilmiyorum lâkin korktuğum tek bir şey var, o da Şehzade Mustafa'nın isyan çıkarmış olması. İşte o vakit rüzgar tersine döner ve her şey mahvolur.
Kapı çalar, Hürrem Sultan gelmesini söyler. İçeri haberci girer:
-Sultanım, size bildirmem gereken bazı şeyler ve gelen bir haber var.
İki sultan korkuyla birbirlerine bakar. Hürrem Sultan telaşla sorar:
-Ne oluyor?Kimden haber geliyor?Anlat çabuk!
-Sultanım, haber hünkarımızdan. Ne ile olduğuyla ilgili bir malumatım yok. Ancak size mektubu vermeden evvel bildirmem gereken bazı şeyler var.
-Söyle derhal!Neyi bilmem gerekiyormuş?
-Size bu mektup askeri gözetimle ulaştırıldı. Eğer gitmeyi kabul ederseniz sizde askeri gözetimle görüşmenin yapılacağı yere götürülecek ve yine gözetim altında geri döneceksiniz.
Haberci cebinden mektubu çıkartır:
-İşte, mektubunuz.
Haberci selam vererek daireden çıkar.
Hürrem Sultan panikleyerek mektubu alır:
-Allah'ım sen koru!
Mektubu okumaya başlar:
"Hürrem, burada gözetim altındayım. Derhal konuşmamız gereken bir konu var. Zira bu konu seni de evlatlarımı da ve dahası herkesi etkileyen bir mevzu. Evlatlarımın annesi olarak ve bu savaşın başrollerinden biri olarak seninde bilmen gereken şeyler var. Bu mektup sana ulaştığında askerler de muhtemelen sarayın önünde seni bekliyor olacaktır, onlar seni görüşmemiz için belirlenen yere götürecek."
Hürrem Sultan'ın birden yüzü düşer:
"Allah kahretsin!" diye bağırır ve mektubu fırlatır. Bunun üzerine telaşlanan Mihrimah Sultan:
-Validem, bir şey söyleyin. Ne olmuş? Belli ki kötü bir şey olmuş. Yoksa... yoksa isyan mı çıkmış? Hünkarımız mektupta ne diyor?
-Sanırım gerçekten isyan çıkmış Mihrimah. Hünkarımız mektupta bundan bahsetmiyor lâkin başka seçenek yok. Hünkarımız bana bilmem gereken şeyler olduğunu, konuşmamız gerektiğini söylemiş. Askerler beni onun yanına götürecekmiş. Sanırım oldu, rüzgar tersine döndü!Her ne olduysa bizim aleyhimize oldu!
-Validem, gitmeyin! Ya bu bir oyunsa, ya sizi hünkarımızla görüştüreceğiz diye başka bir yere götürürlerse... Gitmeyin validem!
-Gitmek zorundayım Mihrimah. Önümde başka seçenek yok. Zira hünkarımıza ulaşabilmemin tek yolu bu. Belli ki ters bir şeyler olmuş,yardıma ihtiyacı var. Onunla mutlaka görüşmem lazım. Gidiyorum.
-Kendinize dikkat edin validem...
-Merak etme, bana bir şey yapamazlar. Buna zinhar müsaade etmem.
****
Hürrem Sultan, Konya'ya Otağ'ı Hümayun'a getirilir. Arabadan inen Hürrem Sultan merakla etrafa bakar. Daha sonra hünkarın çadırını görünce oraya doğru ilerler. Düşünceler içinde çadıra doğru ilerlerken içinden dualar eder. Çadıra gelir ve içeri girer. Girdiğinde kimseyi göremez ve bağırır:
-Süleyman! Süleyman! Neredesin!
Hürrem Sultan korkuyla etrafa bakarken perdelerin arasından İbrahim Paşa çıkar:
-Demek Sultan Süleyman'ı arıyorsun.
-Evet!Onu arıyorum!Söyle, nerede! Ne yaptınız ona! Kimse yok mu!Hünkarımız nerede!
Pargalı İbrahim Paşa güler:
-Hangi hünkarı arıyorsun peki Hürrem? Eski hünkar mı, yoksa yeni hünkar?
-Ne demek yeni hünkar mı? Ne oluyor?
-Demek bilmiyorsun, o zaman ben sana şöyle anlatayım: planların suya düştü. Mustafa'yı idama giden yoldan kurtardım. Gerçekleri öğrenince orduyu topladı ve çadıra doğru ordusuyla yürüdü. Ordular savaştı. Eh, tahmin edersin ki Mustafa'nın ordusu çok daha büyüktü ve savaşı kazandı. Lâkin sizin gibi vicdansız olmadığı için Sultan Süleyman'ın canına kıymadı ve onun Kefe'ye gönderilmesine karar verdi. Kaldı ki zaten konuşmalarından sonra Sultan Süleyman kendisi bu savaştan çekilip uzaklara gitmeye ve tahtı Mustafa'ya bırakmaya karar verdi.
-Hayır!Hayır!Gerçek olamaz bu!Süleyman tahtı asla Mustafa'ya bırakmaz!
-Demek inanmıyorsun. Kendisinden duy o vakit. Arkasını dönüp eliyle işaret eder. İki asker Sultan Süleyman'ı getirir. Hürrem sorar:
-Ne demek oluyor bunlar Süleyman?Doğru mu anlattıkları?Nasıl tahtı bırakırsın Mustafa'ya!
-Evet, duydukların doğru Hürrem. Savaştık. Mustafa kazandı. Bende savaştan çekilme kararı aldım ve tahtı bıraktım. Bunu yapmamda pişmanlığımda etkili çünkü. Ben senin yüzünden kendi evladıma kıyacaktım az daha! Keşke sana kanmasaydım Hürrem!başıma bunlar gelmezdi...
-Bak, ne duydun bilmiyorum ama benim bu hadiseyle bir alakam yok! Şehzade Mustafa Safevilere mektup yazdı,ben ona bir şey yapmadım! Ayrıca şuan mühim olan bizim akıbetimiz, nasıl tahtı Mustafa'ya bırakmak gibi bir hata yaparsın!
-Daha önce onu zehirlemeye çalıştığın gibi yani Hürrem. İtiraf et artık. Sen kabul etsen de etmesen de bunu senin yaptığının farkındayım. Ayrıca merak etme, Mustafa canımıza kıymaz. Ben onun canını almaya kalktığım halde o böyle bir şey düşünmedi, uzakta yaşamaya devam etmemi düşünmüş. Can almayı yalnızca biz düşündük... gerçek bu!
-Evet!Ben yaptım, tamam mı? Ancak ne için yaptım bir sor Süleyman. Bunu yaparken tek düşüncem senin,benim ve evlatlarımın akıbetiydi.
-Sen bizim akıbetimizi böyle mi koruyorsun Hürrem?Beni evlat katili yaparak mı?Bunca zaman hatalarına aşkımdan dolayı sustum. Ancak bu son nokta oldu. Sana kandım bunca zaman...
-Bak Süleyman, tahtı Mustafa'ya bırakıp gidemezsin. Savaşı o kazanmış olabilir ancak bir yolunu buluruz elbet, payitahta ulaşmadan Mustafa'yı durdurmamız lazım.
-Kararım kesin Hürrem. Savaşmak istemiyorum. Bunca zaman ona haksızlık yaptım, en son canını bile almaya çalıştım. En azından bunu yapayım bırak.
Pargalı İbrahim yanlarına gelir:
-Görüşme bitti sanırım.
Askerler gelir Süleyman ve Hürremi çadırdan çıkarır. Hürrem Sultan bağırır:
-Nereye götürüyorsunuz bizi?Bırakın!
-İstanbula geri dönüyorsunuz, Mustafa İstanbul'a varıp tahta çıkana kadar orada tutulacaksınız. Ardından Sultan Mustafa'nın kararıyla Kefe'ye gönderileceksiniz.
Sultan Mustafa lafını duyan Hürrem çaresizce bağırır:
-Hayır!Götüremezsiniz bizi!Bırakın dedim! Mustafa'nın tahta çıkmasına asla izin vermem! O tahta çıkamayacak!
Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan payitahta götürülmek üzere at arabasına bindirilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALTANAT:Mustafa Han
Ficción histórica"En büyük mahkeme insanın vicdanıdır." Bir şehzadenin mücadelesi... Saray entrikaları, taht savaşları, iki taraftan birinin kaybedeceği büyük bir savaş... Vicdanın ve iktidarın çatışması... İdamdan sultanlığa ilerleyen bir yol... Her şey 1553 senesi...