YENİ HÜNKAR

98 2 2
                                    

Şeh oldur ki kulluğun etti senin
Kulun olmayan şeh gedâ yaraşur
Adlî

Şehzade Mustafa ve ordusu kazandığı zaferin mutluluğuyla payitahta ilerliyordu. Yanında bu zaferi elde etmesinde büyük bir role sahip olan İbrahim Paşa da vardı. İbrahim Paşa da elde edilen bu zafer için en az Şehzade Mustafa kadar mutluydu. Zira küçüklüğünden beri yanındaydı onun, bir söz vermişti kendine. Şehzade Mustafa'yı koruyacağına ve vakti geldiğinde tahta çıkacak şehzadenin Mustafa olmasını sağlayacağına. Bugün verdiği sözü tutmanın mutluluğu ve huzuru vardı içinde. Şehzade Mustafa ve İbrahim Paşa bu zafer için mutluydu lakin içlerinde derin bir üzüntü vardı. Bu burukluğu ikisi de hissediyordu. İkisi de zamanında en çok önem verdikleri kişiyle bu duruma gelmenin burukluğunu taşıyordu içinde. İbrahim Paşa can dostu bildiği kişiden ihanet görmüştü. O, Sultan Süleyman'ı kardeşi bilmişti. Sultan Süleyman da onu kardeşi bilmişti aslında, ancak zaman ilerledikçe hiçbir şey aynı kalmadı. Eski zamanları hatırladı. Nasıl saraya geldiğini. Parga'dan devşirilmiş Rum köle Theo iken nasıl Osmanlı İmparatorluğu'na Sadrazam İbrahim Paşa olduğunu düşündü. Çocuk yaşta getirilmişti Osmanlı'ya, Theo olarak. Kefe'ye geitirilmişti. Burada bir kadın onu köle pazarından almış, oğlu olarak bilmişti. Ayrıca kendisini evlat edinen kadın Theo'nun müziğe olan ilgisini keşfetmiş ve ona keman eğitimi aldırmıştı. İşte böyle tanışmıştı Kefe Sancakbeyi Şehzade Süleyman ile Theo. Theo'nun keman çalmasını beğenen Şehzade Süleyman onunla dost olmuş ve zamanla ilerleyen bu dostluk adeta kardeşliğe dönüşmüştü. Daha sonrasında ise Şehzade Süleyman, Sultan Süleyman olmuş;Rum Theo ise, Osmanlı'ya Sadrazam İbrahim Paşa olmuştu. Yıllar sonra 1538 senesinde ise İbrahim Paşa'nın infazına karar verilmişti. O gece İbrahim Paşa cellatlarla mücadele ederken aklına tüm sevdikleri gelmişti:Çok sevdiği eşi Muhsine Hatun, kızları Fatma ve Züleyha,oğlu Ahmed, oğlu gibi bilip sevdiği Şehzade Mustafa ve nicesi... en son ise Sultan Süleyman gelmişti aklına, bunca yıl nasıl dost oldukları, nasıl kardeşi bildiği hünkarının kendini bir çırpıda silip attığını... İdamdan zor kurtulmuş, sadrazamlıktan azledilmişti. Daha sonrasında ise yerine Mihrimah Sultan ile evlenerek damat unvanını alan Rüstem Paşa gelmişti.O gün görmüştü İbrahim Paşa, Sultan Süleyman'ın gözünün nasıl karardığını ve işte o vakit Şehzade Mustafa'nın tahta çıkması için uğraşmaya karar vermişti. Muvaffak olmuştu nihayetinde,belki de bu onun tek tesellisiydi... Şehzade Mustafa'nın da içinde burukluk vardı ve aslında onun içindeki yaralar ve burukluk daha da derindi. Zira gördüğü bu ihanet babasındandı. Hâlâ babasının infazına karar verdiği gerçeği altında eziliyordu yüreği bir yandan... Onun gözünde artık dünya güvenilmez bir yer olmuştu, öylesine güvenilmez bir yer ki bir baba kendi oğluna kıymaya kalkıyor. Sevgisizliğin açtığı yaralar vardı Şehzade Mustafa'da ve bu yaralar yıllar geçse de kapanmıyordu aksine daha da derinleşiyordu. Çocukluk günleri aklına geldi birden: Henüz çocuktu, babası tahta çıkınca Şehzade Mustafa ve validesi Mahidevran Sultan da saraya gelmişti. Lakin sevinçle geldikleri Topkapı Sarayı onlar için zamanla bir zindan haline gelmişti adeta. Annesinin gözyaşlarıyla büyüdü Şehzade Mustafa. Babası daima kendisini ve validesini bir kenara atıp yeni gözdesi Hürrem Sultan ve onun çocukları ile ilgileniyordu. Mutsuz bir çocukluk geçirmişti Şehzade Mustafa. Ancak yine de babasının kendisini sevdiğini düşünüyordu o zamanlar. Ardından sancağa çıkma yaşı geldi. Saruhan Sancakbeyi olarak atandı. Veliaht şehzadeydi artık. Görevini layıkıyla getirmek için elinden geleni yapıyordu. Halk ve asker ile yakından ilgileniyordu. Zaten devlet ricalinin sevgisini kazanmış olan şehzade, burada halk ve askerin de sevgisini kazanmıştı. Adaleti ile halkın, cengaverliği ve dedesi Yavuz Sultan Selim'e benzerliği ile askerin göz bebeği  olmuş, kısa sürede en sevilen şehzade olmuştu. Ancak işler beklendiği gibi olmadı. Şehzade Mehmed'in sancağa çıkma yaşı gelmesi üzerine Şehzade Mustafa Saruhan Sancakbeyliği vazifesinden dolayısıyla veliaht şehzadelikten kovulup babası tarafından Amasya Sancakbeyliği'ne gönderilmişti. Halk ve asker bu duruma çok kızmıştı. Şehzade Mehmed halk tarafından Şehzade Mustafa kadar benimsenmemişti. Bünyesi zayıf olan Şehzade Mehmed, 1543 senesinde yakalandığı hastalık yüzünden vefat edince veliaht şehzade olarak ise bu sefer Şehzade Selim seçilmişti. Halk bu duruma daha da öfkeliydi çünkü Şehzade Selim devlet işleriyle pek alakadar değildi, halk tarafından zevk-ü sefaya düşkün,sorumsuz bir şehzade olarak anılıyordu. Şehzade Mustafa da farkındaydı haksızlığa uğradığının ancak kabullenemiyor,babasına hâlâ güveniyordu. Asker defalarca şehzadeye hakkı olanı almasını, isyan etmesini söylese de şehzade bu tekliflere öfkeyle yaklaştı, asla isyan etmeyeceğini belirtti. Babasına sadıktı. Asla ona isyan etmeyi düşünmemişti.  Daha sonra ise daha önce de canına defalarca kastetmiş Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa tarafından kendisine tuzak kurulmuştu. Üstelik bu oyuna kardeşi Mihrimah Sultan da katılmış ve mührünü çalmıştı. Aynı anda hem kardeşi hem babası ona ihanet etmişti. İhaneti en yakınlarından tatmıştı şehzade. Yaşadığı en acı olay ise babasının infazına hüküm vermesiydi. Bir kalp ancak bu kadar kararabilirdi... Bir can ise ancak bu kadar yakılabilirdi... eğer ordu ve İbrahim Paşa olmasa o gün ölmüş olacaktı. Bütün bunları düşünürken daha sonra oğlu Şehzade Mehmed'i düşündü. Eğer kendisi idam edilseydi henüz küçük bir çocuk olan Şehzade Mehmed'e de kıyarlardı. Oğluna en ufak zarar gelmesini dahi istemeyen şehzadenin yüreği bu düşünceyle acıdı. Babalık duygusunu ve sevgiyi işte o vakit hissetti. Bir an düşündü acaba kendi babası da onun için böyle hissetmiş miydi? Sevgi neydi? Bir kelebeğin ömrü kadar kısa olmadığı kesindi...Sahi bu taht bu kadar kanlı mıydı? Değer miydi ki bu taht uğruna masum çocuklara kıyılması, dahası bir babanın kendi evladına kıyması... Bu kadar değerli miydi bu taht? Vicdanın ve babalık duygusunun önüne geçecek kadar hemde...
***
Ordu payitahta ilerlerken mola vermek amacıyla duraksadı. O sırada İbrahim Paşa ve Şehzade Mustafa konuşma fırsatı buldu:
-Ne hissediyorsun Mustafa?Sonunda zafere ulaştık.
-Zafere ulaşmamız güzel ancak bir yandan yüreğim acıyor. İçimde bir yerlerde hüzün var. Kendi babamın bunu yapmasını kabullenemiyorum.
-Seni o kadar iyi anlıyorum ki Mustafa, bende infazıma karar verildiğinde bunları hissetmiştim. Biliyorum ikimizinde içinde bir yerlerde bu kederin izleri var, belki de hep olacak. Ancak bu günler geçti. Artık bizim için de mutluluk zamanı geldi.
-Sana minnettarım İbrahim. Sen olmasan canımdan oluyordum. Eğer şuanda payitahta sultan olmak üzere yürüyorsam bunda senin payın büyük. Bunca yıl bana adeta babalık yaptın, beni korudun. Hakkını ödeyemem. Tahta çıktığım vakit sadrazamım sen olacaksın. İade-i itibarına kavuşacaksın.
-Ben yapmam gerekeni yaptım Mustafa, senin de  bu kanlı oyuna kurban gitmene müsaade edemezdim.
***
Ordu yola devam eder ve payitahta varır. Saraya gelen Şehzade Mustafa, sultanlığını ilan eder. Cülus töreni düzenlenir. Osmanlı tahtı yeni sultan için Babüssade'ye çıkartılır. Cülus töreni gerçekleşir. Askerler toplanır yeni sultanı selamlar, devlet adamları yeni sultana dua edip,eteğini öper. Kılıç kuşanılır. Artık cümle Osmanlı mülkü ona aittir. Askerler çok sevdikleri şehzadenin tahta çıkmasıyla son derece mutlu olmuşlardır. Kalabalık ordudan Sultan Mustafa için tezahüratlar yükseliyordu. Sultan Mustafa... Bu lafı duyunca anladı artık, Osmanlı İmparatorluğu'nun yeni hakimi oydu. Ayrıca ülkenin dört bir yanına ulak gönderilmiş, yeni sultan duyurulmuştu. Artık resmi olarak hünkar oydu. Şehzade Mustafa artık Sultan Mustafa olmuştu. Çok büyük hedefleri vardı devlet için Sultan Mustafa'nın. Yeni dünyaya açılmak istiyor, okyanusları keşfetmek istiyordu. Osmanlı topraklarını büyütebildiği kadar büyütmek istiyordu. Henüz şehzadeyken de devlet için hayaller kurardı. Dünya haritaları çizdirir, yeni dünya hakkında araştırmalar yapıyordu. Hatta Osmanlı'nın 50 yıllık planını bile çizmişti. Önemli devlet adamları ve alimler ile bu konular hakkında konuşuyor, dünyadaki gelişmeleri takip ediyordu. O zamanlar bir şehzadeydi ancak artık tahta çıkmıştı ve bu hedeflerini gerçekleştirebilmek için önünde hiçbir engel yoktu...

SALTANAT:Mustafa HanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin