jisung anlatım
şuan ne kadar aptal olduğumu sorguluyordum. daha öncesine kadar asla yapmam dediğim şeyleri asla yapmazdım. şuan neden bu durumda olduğuma mantıklı bir açıklama arıyordum içimden.
resmen dalga geçtiğim her şeyin teker teker kölesi olmaya başlamıştım.
saat gece 1 olurken boş sokakta tek başıma yürüyordum. ve neden bunu yaptığım konusundaki fikirlerim kafamı duvara sürtme istediğini getiriyordu. sadece sokak lambalarının hafif ışığı vardı yürüdüğüm sokakta. ayaklarım beni şuan neden ona götürüyordu. bir anda böylesine ağır bir duygu hissetmem normal miydi?
yaklaşık 10 dakika yürüdüm. soğuk rüzgar sürekli vücudumun titremesine sebep oluyordu. bu yürüyüşümün ardından bir anda anlam yüklediğim o kapıya gelmiştim. minho'nun evine.
"ne yapıyorum ben ya." dedim kendime. yerdeki taşa vurdum hızlıca. karşı duvara çarptığında sessiz sokağın etkisiyle ses yüksek gelmişti sanki. ne yapsam diye düşündüm bir süre. çok saçma geliyordu şuan burda olmam ama kendime engel olamamıştım. ve eğer buraya kadar geldiysem geri dönüşümde keşke demeyecektim.
pişman olacaksam yapmadığım için değil yaptığım için olacaktım.
telefonumu çıkardım hızlıca. minhoya kapıda olduğuma dair bir mesaj yollayıp geri cebime attım telefonu. birkaç defa titredi mesaj sesiyle ama bakmadım. biraz bekleyecektim. eğer minho gelmezse geri dönecektim. düşüncem bu yöndeydi. ama ben daha bunları düşünürken önünde durduğum bahçe kapısı açıldı.
"ne oluyor jisung?" dedi şaşkınca. yüzündeki korku ve şaşkınlık hoşuma gitmişti. "jisung kafayı mı yedin bu saatte?" dedi bu defa sesi biraz daha sert çıkmıştı.
"evet yedim minho. kafayı yedim." kaşlarını çattı tek elini beline yerleştirirken. sonra göz devirip ofladı. bahçe kapısını kapatıp kenardaki duvara yaslandı. bu defa ellerini göğsünde birleştirdi.
"anlaşılıyordu zaten." dedi alaycı bir gülüşle. "sen benim son mesajımı yanlış okumuş olabilir misin? çünkü ben orda koş evime gel gibi bir şey demek istememiştim." dedi devam eden gülüşüyle. artık gülüşünün güzelliğini daha net fark edebiliyordum. çok bakmış olacağım ki rahatsızca kıpırdandı.
"anlaşılan böyle mal gibi bakacaksın sen. duvarla iyi bakışmalar ben gidiyorum." duvardan sırtını ayırırken oflayarak konuştu. bahçe kapısına elini uzattığında hızlıca elini tutup geri çektim. tekrar hızla kaşlarını çattı.
"çıldırdın mı amına koyayım bırak." elini hızlıca çekti ve bir adım uzaklaştı. bir adım atarak aramızda mesafeyi kapattığımda tekrar geri bir adım atıp duvarla birleştirdi sırtını. gülümsedim gözlerimi kısarak. ne olduğunu asla anlayamamış bir ifadesi vardı ve bu gülmemi sağlıyordu. tekrar bir adım attım aramızdaki mesafeyi kapatmak için. bu defa kaçabileceği bir yer yoktu.
"bir arkadaşım senin benden hoşlandığını söyledi." dedim hızlıca. kendimi yaptığım şeye fazlasıyla kaptırmıştım ve çok eğleniyordum. gülümsedim söylerken. sözümü bitirmemle yüzündeki şaşkın ifade sinire dönüşmüştü.
"ne saçmalıyorsun" diye çıkıştı hızlıca. heyecanlandığı nefes seslerinin yükselmesinden anlaşılıyordu. sessiz sokakta daha net duyabiliyordum.
"minho birkaç gündür asla aklımdan çıkmıyorsun." ellerimi minho'nun yaslandığı duvara koydum. kafamı hafifçe yana eğdim minhoya bakarken. dediğim kelimeler gülmesini sağlıyordu bunun farkındaydım. ama gülüşünü saklamak için büyük bir savaş veriyordu. ne kadar güzel olduğunun farkında olmadığı gibi bunun da farkında değildi.
"bu benim sorunum değil. senin sorunun jisung." parmağını göğsüme koydu. hafifçe iterken alaycı bir gülüşle konuştu. gözlerini kapatıp gülümserken yavaşça kafa salladı. gözlerini açmadığında ne yaptığını anlayamadım. "böyle bir sorunun olması hoşuma gitmedi dersem yalan olur sanırım." yavaşça mırıldandı. gözleri hala kapalıydı. başını tamamen duvara verdi ve yukarı kaldırdı. gülümsemesini saklamaya çalışıyor gibiydi.
"bu sorunu çözmeyecek miyiz?" sessizce konuştum minho'nun yüzüne daha çok yaklaşırken. boynuyla karşı karşıyaydım şuan. güldüğümde gözlerini açıp bana döndü. ellerini olduğu duvara doğru koydu.
"ne yapıyorsun amına koyayım. çekil!" kıpırdamadan konuştuğunda güldüm.
"bir arkadaşım benden hoşlandığını söyledi demiştim ya." gözlerini kısıp kafa salladı. tüm dikkatini bana vermişti. "sence arkadaşım haklı mı?" dedim gülerek. hızlanan nefesini tüm yüzümde hissediyordum artık. bir süre durdu. gözlerini kaçırdı sürekli. tavırlarından belliydi aslında cevabı. ama yine de ondan duymak istemiştim. günlerdir kafamın içine yer kurmuş düşünceler beni minhoya itiyordu artık buna tamamen emin olmuştum.
"arkadaşın senden çok daha zeki belli ki." dedi alaycı bir gülüşle. dalga geçer gibi bir tavrı vardı. bu durumdan zevk aldığı çok belliydi.
"aynı arkadaşım gelip dudaklarına yapışmamı da söyledi." söylediğim şeylerle bir anlığına minho'nun yüz ifadesi değişti. tekrar gülümsemeye başladı.
"anladığım kadarıyla arkadaşlarının sözlerini dinliyorsun." üst dudağını dişlerinin arasına aldı gülümserken. kafa sallayarak onayladım dediği şeyi. dudağını dişinden kurtarıp diliyle ıslattı bu defa. bunu istemeden yaptığı çok belliydi ama bu bile kafamın içini dolduruyordu.
"dinlemeli miyim?" sorduğum soruya karşılık gülümsedi. duvarda olan ellerini omuzlarıma çıkardı. boynumun arkadasında birleştirdi ellerini. başını hafifçe yana doğru eğdi ve kafa salladı. ben duvarda tuttuğum ellerimi minho'nun beline doğru indirirken duvardan uzaklaştı. ellerimi beline koyduğumda tekrar yaslandı duvara. kolaylık sağlamıştı bana.
"aklımı ele geçirmiş olabilir misin?" kulağına yaklaştım yavaşça. sessizce güldü ve kafasını eğdi. "olabilir miyim?" gülüşünün arasında sesi çok kısık çıkmıştı.
"ne değişti jisung? daha iki önce-" minho korkuyla konuşmaya başladığında hızlıca dudaklarımızı birleştirdim. saniyeler sonra geri çekildim. sadece korkularını dile getirmesini engellemiştim. verecek herhangi bir cevabım yoktu. duygularımı ben bile anlamamıştım çünkü.
"çok şey değişti minho." diye fısıldadım. hızlanan nefesi yüzüme daha fazla çarpıyordu yakınlığımızdan dolayı. buraya gelirken soğuktan titreyen vücudum şuan minho'nun sıcak nefesi yüzünden titriyordu.
"seninle gerçekten ciddi bir konuşma yapmam gerekiyormuş demek ki." gülerken söylediğinde gülümsedim ben de. "burda böyle durmaya devam edecek miyiz?" dedi bu defa endişeyle etrafına bakarken.
"gideyim mi?" diye sordum. bir yandan gitme desin istiyorumdum. ama diğer yandan da şuan nefes almam bile zorlaşıyordu. kafa salladı yavaşça. "git hadi. zaten niye geldiysen jisung" dedi alaycı bir şekilde. ellerim hala belindeyken yanağına yavaşça öptüm. hızlıca ellerimi geri çekip bir adım geri gittiğimde boynumda tuttuğu ellerini çekti.
"hadi jisung!" dedi el sallayarak. hızlı adımlarla bahçe kapısından içeri girdiğinde güldüm. hala kapıya bakarken geri geri adımlarım. ellerimi cebime atıp gülümsemeye başladım. havanın soğukluğuna rağmen vücudum resmen alev alıyordu.
daha önce hiç hissetmediğim kadar fazla sıcaklık hissediyordum bu defa.
changbin - minho
minho
CHANGBIN ISE YARADI LANCIDDEN GELDI
boyle yakinlasma sahneleri yazmayi hic beceremiyorum ben ozurdilerim by
![](https://img.wattpad.com/cover/309332151-288-k95830.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cope
Hayran Kurguaptal orospu: güller kırmızıdır menekseler mor en sevdigim madendir bor eger beni istiyorsan please open the door ... minsung, hyunmin