5. Bölüm

21 3 2
                                    

          Gece boyu uykumdan ara ara uyanıp, gülümseyerek yine uykuya daldım. Ne güzel bir duyguymuş, sarıp, sarmalanmak, güvenli bir yerde uyuduğunu bilmek. Hayal ettiğimden bile güzelmiş. Ama hala kızgınım ben bu kollarında olduğum adama; en çok da kırgınım. Uyanmasını beklerken o gece aklıma düştü.

           Annem Halise Teyze'ye gitmemi ve ondan çiçek tohumunu almamı istemişti. Gitmek istemesem de beni ikna etmişti. Sabah erkenden ekebilirse tohumlar daha iyi tutarmış gibi açıklamalar yapmıştı. Akşam ezanı okunmuş ve ezandan sonra kılınan namazların ardından sofralar kurulmuş ve çay içme fasıllarına geçilmişti. Mahallede ilginç bir şekilde yemek saatleri ezan vakitlerine denk gelir ve sonrası sofralar kurulurdu. Sabah ezanından sonra kahvaltı, öğle ezanından sonra öğle yemeği, ikindi ezanından sonra kadınların çay sohbeti, akşam ezanından sonra akşam yemeği, yatsı ezanına kadar çay ve meyve faslı devam eder, yatsı ezanından sonra ise evlerin ışıkları belli bir süre sonra sönerdi.

              Yatsı vaktine daha vardı bahçe kapısını kapatıp; sokağa çıktığımda. Hafif esen bir rüzgâr olduğu için şalımı omzuma atıp, öyle yoluma devam ettim. Bizim evin karşı tarafından yürüyünce altıncı ev, yeşile boyalı, balkonunda ve pencerelerinde sakız sardunyalarla süslü Halise Teyze'nin eviydi. Onların da evlerinin bahçesi vardı bizimkisine benzeyen; bahçe kapısı rüzgârdan olsa gerek tam kapatılmamıştı. Usulca kapıyı iteleyip, çay vaktinde kullandıkları arka bahçelerindeki verandalarına doğru yürüdüm. Bahçede sadece Halise Teyze ve o vardı. Diğerleri üst kata çıkmışlardı sanırım, görünürde kimse yoktu çünkü. Aralarındaki konuşmayı bölmemek için biraz bekledim, beni fark etmeleri için.
- Zeynep'i mi isteyeceksin gelin olarak anne?
- Neden istemeyeyim ki oğlum? Tam ailemize uygun, bana gelin olacak kız. Tüm mahalledeki kadınlar oğullarına talip, bizden iyisini mi bulacaklar Zeynep'i vermek için? Eli yüzü düzgün, becerikli ve hanım kız Zeynep. Elimi çabuk tutayım da yarın istemeye gideceğimizi söyleyeyim annesine.
-Olmaz anne, Zeynep olmaz!
- Neden olmaz ki oğlum?
- Benim altımdan kalkan kızı mı gelin olarak isteyeceksin?
- Ne, ne dersin sen oğul?
- Ne diyorsam o anne! Zeynep olmaz, başkasını bul. Zeynep'e sahip oldum ben!
- Aman oğlum deme, nereden bilirdim ki ben o masum yüzlü kızın, öyle olacağını. O zaman ben hemen Teyzenin kızı Hülya'yı istemeye gideceğimizi söyleyeyim de, bir aya düğün kurup, halledelim şu işi.

- Evet, Hülya olur bence. Hülya uygun kız, terbiyeli de, tam bize uygun. Bir aya düğün yapacağımızı söyleyeyim ben babamlara o zaman.

- Söyle oğlum, söyle yapalım da düğünümüzü, alalım gelinimizi. Hem yaşlılığımda hastalığımda da bakar bana Hülya. Nasıl olsa teyzesiyim değil mi?

- Öyle tabi anne. Sen hemen yarın sabah ara teyzemi, hemen gidip, isteyelim.

          Duyduklarımla olduğum yere çakılı kaldım. Hareket edemedim hiç bir yere. İncir ağacının dibine saklandım o yukarı çıkarken. Görmek bile azap veriyordu bana artık. Halise Teyze de sevinçle yukarı çıkıp, oğlunu evlendirmenin sevinci ile bahçenin ışıklarını kapattı. Bahçede kimse kalmayınca sessizce süzüldüm kapıdan dışarıya. Eve gelinceye kadar sanki ayaklarıma beton dökmüşlerdi de yürüyemiyordum. O gün hayatımda en uzun ve yorucu yolculuğu yaptığımı düşünüyordum. Ne kadar vakit geçti de mavi demir kapıdan içeri girip de bahçedeki uzun salıncağa gidip, ağlamaya başladım, hatırımda değil. Sabah ezanı okunurken kalktım salıncaktan ve bir valiz hazırlayıp, İstanbul'daki yatalak halama bakmak istediğimi söyledim babama. Halam uzun zamandır hastaydı ve ona gece gündüz bakacak birini arıyorlardı, henüz bulunamamıştı.

         Babama isteğimi anlatırken, önce sevindi; sonra emin olup; olmadığımı sordu. Emin olduğumu ve çocuklarına da ona da bakmak istediğimi söyledim. İlk otobüsle beni o küflü peynir yeşili kulenin olduğu terminalden İstanbul'a yolcu ettiler.

         Yolculuk nasıl geçti, hangi saatte ulaştım da halamın çocukları beni nasıl almaya geldiler terminalden hiç hatırlamıyorum. Hani bazen insanın zihninden bazı günler ve saatler silinir ya, bende sadece önceki gece Halise Teyze ve oğlunun konuşmaları kaldı; diğerleri silindi...

          Ben geçmişi hatırlarken, onun da uyanıp, beni izlediğini gördüm. Ne desem şimdi olmazdı. Sessiz kalmak işime geldi. O da sessizlikten sıkıldı sanırım, yine sardı kollarına beni. Saçıma bir öpücük koyup; başladı konuşmaya:

- Madem o gece olanları dinledin, bana bile sormadan sabahında gittin, senden sonra olanları anlatayım sana. Celal Abim için Teyzemin kızı Hülya istendi, bir aya da evlendiler. Bizim alt kata yerleştiler. Onlar evlendikten sonra bir aralık bulup; anneme seni istediğimi söylemeye çalışacaktım. Annem ile Teyze kızımız olan Hülya arasında çıkan bir tartışma sonrasında Celal Abim ve Hülya evi terk ettiler. Annem üzüntüsünden felç geçirdi. En büyüğümüz olan Celal Abim hiç bizi arayıp, sormadı. Selma ve Hakan da küçüklerdi tabi o zaman. Babam ve ben evde hem anneme bakmaya hem de çocuklarla ilgilenmeye başladık. Annem on yıl yatağa bağımlı kalarak yaşadı, yaşamaya çalıştı desek daha doğru olur. Annemin vefatından iki sene sonra da babamı kaybettim. Kardeşlerimin başında bu sefer sadece ben kaldım. Selma da Hakan da hiç üzmediler ne beni ne de babamı. Biri okulunu seneye bitirecek, Hakan da askerden gelince işine devam edecek. İşin özü sen hasta halana bakarken ben de dağılan ailemi bir arada tutmaya çalıştım. Neden gittiğini öğrendiğimde önce nasıl olsa gelir, beni bırakmaz dedim, gelmeyince senden nasıl haber alabilirimin derdine düştüm. Anneni ve babanı sık sık ziyaret ettim boş vakit buldukça. Bir gün Nevin Teyze anladı, sana olan sevdamı. Ben de anlattım tüm yaşadıklarımızı. Abim ile ilgili konuyu da anlattım ama seni yaralayan o kısmı es geçerek tabi. Nevin Teyze sürekli dinledi beni ama sadece ' Ah be oğlum!' dan başka bir şey söylemedi.

          Evlenseydin zaten Hatice Teyze bana söylerdi. Annen de hastalanınca senin yanına geldiğinde bu sefer Hatice Teyze'nin kapısını yol ettim kendime. Ne anam kalmıştı ne babam ne de sen. Hep giden yalnız kalır zannedilir ya, kalan olmak daha zordu be Zeynep! Gözüm kapılarda, yollarda kaldı sen geleceksin diye yıllar boyu. Gelip, kollarını bana açıp, dertlerimizi paylaşacağız diye hayal ettim durdum. Sonunda geldin ya buraya, gerisi teferruat benim için. Bu dünyada ölümden başka her şeye çare var, bir tek ölüme çare yok gülüm. Ölünceye kadar yanından, yamacımdan ayrılmak gibi bir niyetim yok bilesin.

    Yorumlarınızı bekliyorum canlar

YOLUN SONUNDAYIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin