3.Bölüm

16 4 1
                                    

- Sen!
- Evet, ben!
- Ama bu nasıl olur?
- Nasıl mı olur Zeynep?
- Evet, sen burada mı yaşıyorsun hala?
- Son 40 yıldır buradayım, ama yaşıyor muyum bilmiyordum az öncesine kadar. Yaşamıyormuşum be Zeynep!
- Sen, burada olman yanlış, lütfen git ne olur!
- Nesi yanlış burada olmamın onu söyler misin?
  - Sen evlisin ve ben bunun yanlış olduğunu nasıl anlatmalıyım sana?
- Ben mi evliyim Zeynep?
- Evet, sen evlisin. 15 yıl önce evlendin ya sen!
- Peki bundan benim niye haberim yok?
- Ne bileyim ben bunu?
- Kim söyledi benim evleneceğimi sana Zeynep? Ben mi?
- Annen, annen söyledi.
- Ve sen de bana bile sormadan kaçıp, gittin öyle mi?
- Sormalı mıydım? Annen yabancın değil bence.
- Ah, be güzelim!
- Ben senin güzelin değilim, hatta hiç bir şeyin değilim. Gider misin buradan. Laf söz olacak şimdi.
- Kim çıkaracak o lafı sözü?
- Mahalleli, ya da seni gören birileri. Hem benim evli olmadığımı nereden biliyorsun sen. Belki kocam gelecek birazdan.
- O iş yaş be güzelim. Evlenmediğini biliyorum senin.
- Nereden biliyorsun ki? Belki resmi nikah yapmadım. Sevdiğim bir adam...
    Cümlemi tamamlamadan dudaklarımın üstündeki baskıyı hissettim.Beni susturmak için öpen adama hiç bir tepki gösteremedim. Dondum kaldım. O ise baskısını arttırarak devam ediyordu dudaklarımı aralamam için. Bir şey söylemek için ağzımı açacakken devam etti öpmeye. Farkına bile varmadan karşılık verdiğimi anlayınca iteledim.
- Ne yapıyorsun sen?
- Ne mi yapıyorum? Sevdiğim kadını öpüyorum.
- Sen ne hakla bana böyle yaklaşıyorsun? Bu ne cürret?
- Sevdiğin adam olarak yaklaşıyorum Zeynep!
- Ne dediğini bilmiyorsun sen!
- Biliyorum, bal gibi de biliyorum. Senin korkup kaçman yüzünden on beş yıl boşa gitti Zeynep. Bu sefer kaçacak yerin yok. Bu gece imam nikahımız kıyılacak, yarın da resmi nikahlı karım olacaksın, o kadar.
- Olmayacağım. İstemiyorum seni!
- İstesen de istemesen de olacak bu iş Zeynep.
- Senden iğreniyorum!
- Bu benim için sorun değil. Şimdi git hazırlan. Hatice Teyzelere gidecekmişsin. Seni onlara bırakacağım. Bahçedeki poşetleri ben yerleştirirken, işini bitirmiş ol. Yanına bir tülbent al. Mevlüt okuyacaklarmış.
- Ben kendim giderim, çık git bu evden.
- Sana ne istersin diye sormadım.
- Zorba bir adam olduğunu bilmiyordum.
- Bilmediğin o kadar çok şey var ki, sana tüm bildiklerini unutturacağım  müstakbel karıcığım.
- Bana bak, ben senin karın falan olmayacağım.
- Sen şimdi hazırlanıyor musun yoksa ben bahçe kapısından seni nikahıma aldığımı bağırayım mı mahalleye?
- Sussana sen, beni yeterince rezil etmedin mi sen. Daha ne kadar rezil edeceksin acaba?
  - Rezil mi ettim seni?
  - Bak hatırlamıyorsun bile ne yaptığını. Hem annen beni gelin olarak istemez. Boşuna uğraşma.
- Onun fikrini alacağımı mı zannediyorsun? Daha fazla sinirlendirme de beni hazırlan! Daha ilk günden dır dır etmeye başladı bu hatun!
- Ne dır dırından bahsediyorsun sen? Evlilik, nikah,  sen ve ben diye bir şey yok be adam, anlasana!
- Zeynep, on dakikaya aşağıya inmezsen mahalleye duyuracağım şeyi sen de herkesle öğrenirsin.
   Daha ilk günden evimi basan bu adamdan  yıllarca kaçan ben, nasıl bu kadar gafil avlanmıştım, anlayamıyordum. Sırf rahmetli anne ve babama laf gelmesin diye sesimi çıkartamıyordum, ama bir yolunu bulup, bu deliden uzaklaşmalıydım. Hızlıca hazırlanıp, aşağıda mutfakta poşetleri yerleştiren adamı izledim bir süre. Keşke dedim, keşke bunlar yaşanmasaydı derken; bir keşkenin bir ömür telafisinin olmadığını hatırlayınca sustum sadece.
    Kapıdan çıkarken, anahtarı elimden alıp, kilitleyen adam anahtarı bana geri vermeden cebine attı.
  - Akşama seni eve ben getireceğim zaten. Sen kaybedersin şimdi.
- Senin aklın yerinde mi? Ver şu anahtarı, deli mi ne?
- Deliyim Zeynep, sokakta cebime elini uzatman yanlış anlaşılabilir. Bu tarz  isteklerini yanlızken göster bence.
    Yüzümün kızardığına eminim. Bu adam ne arsız, ne utanmaz olmuştu böyle. Daha fazla sinirlenmemek için aramıza mesafe koyarak yürümeye çalışıyorken, o elini omzuma atıp, kendine çekmeye çalışınca iyice tısladım.
- Ne yapıyorsun sen, ayıp be! Sokak ortasındayız!
- Emin ol şu anda ayıp olan bir şey yapmıyorum. Emin ol ona da sıra gelecek. Sadece benim olanı etraftaki insanlara gösteriyorum güzelim .
- Ben senin güzelin değilim zorba adam!
  - Güzelimsin sen benim hala ve hep öyle kalacaksın.

    Ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da başaramadım. Sessiz olmaya karar vermemden cesaret almasını da istemiyordum. Nasıl olsa acısını çıkaracaktım bu kendini bilmezden. Hatice Teyze'nin evine varınca elini kolunu çeker zannettim ama bir türlü çekmedi. Aksine o da benimle bahçeye girdi. Ellerini omzumdan bile çekmeden eve kadar girip, salona ilerletti. Bizi gören Hatice Teyze sessiz bir dua okuyup, yüzümüze üfledi.
- Maşallah kuzularım sonunda muradınıza ereceksiniz ha?
  - İnşallah Teyzem. Ali imamı getirmedi  mi daha?
  - Getirdi, oğlum içerideler.
- Ama Hatice Teyze, şey, fazla acele et...
- Ah be Zeynep Kızım ne acelesi, anacığının vasiyetiydi sizin evlenmeniz. Sen ne zaman dönersen kasabaya, benden hemen sizi evlendirmemizi istemişti ahretliğim.
- Ama benim bundan niye haberim yok?
- Anneciğin bir video yollamıştı bize hastaneye yattığında. Bir hemşireye  mi ne çektirtmiş. Dur bir gözlerim de görmüyor ki. Şu telefondan Şenay Hemşire diye bir numara vardı. Onu bul kızım bakalım. O numaradan gelen videoyu da aç bakalım. Sen de emin ol o zaman. İçin rahat olsun.

    Ellerim titreyerek oturduğum sandalyede telefondaki uygulamadan bulduğum numaranın yolladığı videoyu açmaya cesaret edemedim.  Ama izlemezsem de inanmayacaktım ki tüm bu olanlara. Açtım ve izlerken, anneciğimin hastane odasındaki küçülmüş halini görünce ağlamaya başladım. Gerçekten de Hatice Teyze'den kasabaya döndüğüm gün bizi evlendirmesini istiyordu. Bana da ölmeden önce en geç bir yıl sonra kasabaya dönmemi, evinde kalmamı istemişti. Evim sessiz kalmasın kızım demişti. Neydi bu annemin ölmeden önceki planı. Biliyordu kimi sevdiğimi ve kimden kaçtığımı. Bizi bir araya getirmeye çalışıyordu da biz birlikte olamayacak kadar tükenmiştik. Annem bunu bilmiyordu sanırım.

    Vasiyeti gereği bu akşam olan her şeye sessiz kalmam gerektiğini anladım. Nasıl olsa onu bezdirip, kaçırabilirdim. Bu da bir şeydir. En azından bana yaşattıklarını yaşatır, bir nebze de olsa içimi ferahlatırdım.
    Salondaki imamı görünce istemsiz bir şekilde gülümsedim. Rasim Amca mahalledeki herkesin nikahını kıyan adam, benim nikahımı da kıyacaktı. Yanımda mevlüt var diye getirdiğim örtüyü başıma örtüp, zorba adamın yanına mesafe bırakarak oturdum. Rasim Amca dua okurken istediğim mehiri sorunca hiç bir şey istemediğimi  söyledim. Yanımdaki zorba ise oturdukları yeşil ahşap evi verdiğini söyledi. Nasıl olsa beni boşarken verecektim ona geri. İstemediğim şeyler için beni zorlamaya iyice alışmıştı bu adam.
      Sessizce kıyılan nikahtan sonra yemek masasına geçilmiş, hiç bir hizmete yardımcı olmama izin verilmemişti.  Ne de olsa bu akşam bizim en mutlu olmamız gereken akşam gibi cümleler kuruldukça sinir katsayım artıyor, bir şey söyleyip, engel olamadığım için sinirden tırnaklarımı yoluyordum 
     - Bu kadar gerilme karıcığım. Ben seni sakinleştireceğim bu gece. Sen merak etme! Bu arada çantandan fotoğrafını ve nufus cüzdanını da aldım karıcığım, malum resmi nikah olmazsa olmazım benim.
  - Sen tam bir zorba, kaba, odun bir adamsın biliyor musun?
- Bana bilmediğim bir şey söyle karıcığım. Mesela şey, kocacığım kelimesini kullanabilirsin artık.

YOLUN SONUNDAYIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin