1.Bölüm

585 49 62
                                    

Merhaba arkadaşlar. Öncelikle ilginiz ve destekleriniz için çok teşekkür ederim. Ben 246 okuyucuya 4 günde ulaşacağımı tahmin etmezdim. Ben amatör biriyim. Yanlışlarım olacak bunu burada belirteyim. Bana her bölümde bu bölümden olmak üzere gözünüze çarpan yanlışlıkları söyler misiniz? Yazım yada noktalama. Bir deneyimin olsun istiyorum, elimden geldiğince güzel bir deneyim olsun istiyorum. Bu benim ilk hikayem aslında aylardır kafamda olan ama yazıya dökmediğim. Her neyse uzatmayayım. İlk başlarda belki de sonuna kadar sizi sıkarım bilmiyorum ama elimden geleni yapacağım.

Bir de sanki söylemek mecburiyetin deymişim gibi hissediyorum. İlk " Giriş/ Değişimin Son Günü" Olarak adlandırdığım bölümün öncelerini yazacağım ardından o süreç ve sonrasını.

Yorum ve oylarınızı bekliyorum şimdiden teşekkür ederim.

——

Düşünüyorum... Çok düşünüyorum. Bazen düşüncelerim de boğuluyorum. Tam bir sonuca varamıyorum. Bir insan karşısındakini neden sırf güzel değil diye yargılar? Yetmiyormuş gibi 'benim düşüncem bu istediğim gibi ifade edebilirim' gibisinden düşünüp davranan var. Amaçları ne? Egolarını tatmin etmek mi? Egoları çok mu önemli? Karşısındakinin duygularını neden önemsemiyorlar? Onların canı, can da bizim ki patlıcan mı misali resmen. Bana dedikleri her kelimeyle eve giderken yada gittiğimde yanağımda bir yaş belki onlarca belki yüzlerce yaş dökülüyor(du). Artık yok. Güzel yada çirkin olduğum neden diğerlerini ilgilendiriyor ki? Hiç anlamıyorum. Kusurlarıma laf ettiklerinde, ben ağladığımda yada canım yandığında ellerine ne geçiyor? İşte tüm bu soruların cevaplarını merak ediyorum. Deli gibi.

Düşündükçe sorular artıyor, kafamı çok fazla kurcalıyorlar. Başımı ağrıtacak kadar kurcalıyorlar. Cevaplar arıyorum, bulamıyorum. Mantıklı bir açıklama bulamıyorum. Her okuduğum bir kelime de cümlede yeni diyarlar keşfediyorum. Gerçekliğe döndüğümde o keşfettiklerimi de hazneme ekleyip tekrar düşünüyorum, yine bulamıyorum. Cevapsız kalıyor sorularım. Mantıklı bir açıklama olmadıkça böyle kalacaklar ve biliyorum ki bir insanı tipinden, onun isteyerek seçmediği tipinden yargılanmasının mantıklı bir açıklaması yok. Anlamıyorlar bunları. Egolarının altında kalarak yaşıyorlar, çok yazık.

Kendimi bir kitapta herhangi bir karakter, bir dizi yada filmde herhangi bir oyuncu olarak düşünüyorum, hayal ediyorum. Kendimi sanki o karakterin o oyuncunun yaşadıklarını yaşıyormuşum gibi düşünüyorum. Kendimce bir birtakım 'ben olsam şöyle yapardım' düşüncelerimle karşılaşıyorum. Kısa da olsa bu esnada gerçeklikten kaçıyorum. Kaçmaya çalışıyorum. Kitabın son sayfasına geldiğimde, izlediğim filmin yada dizinin sonuna geldiğimde; gözlerim 'SON' yazısı ile buluştuğunda veya sonuna geldiğimi kavradığımda gerçekliğe dönüyorum. Kaçtığım gerçeklerime. Kaçtığım; hüzünlerime, sorunlarıma, acılarıma dönüyorum.

 Artık eskisi gibi gerçekliğe dönmüyorum. Her döndüğümde bir duvar ile karşılaşıyorum. Duvarı oluşturan her bir malzemede bir acım, bir sorunum, bir gözyaşım, bir hıçkıra hıçkıra nefesim kesilinceye kadar ağladığım gece, bir somurtkan beni barındırıyor. Her bir malzemede beni oluşturan, beni ben yapan herhangi bir şey var. Hepsinin ayrı bir anlamı, ayrı cevapsız yada cevaplı soruları, ayrı sırları var. Mesela kim bilebilir benim gece ağlarken kimse duymasın diye yorganın altına girip yastığı sıka sıka ağladığımı? Sadece anlattığım bilir, bir de Allah.

Malzemeler birleştikçe değişik bir ben daha doğrusu farklı bir ben oluşturmaya başladı. Yeni bir ben belki de. Yaralanmış, canı yanmış, ders almış, direnmiş, direnen bir Aymira. En önemlisi hissizliğe doğru büyük adımlarla ilerleyen, hissizliğin bölgesine girmiş bir Aymira. Tepkisiz bir kız. Kendini gün geçtikçe herkesten daha çok soyutlamaya başlayan bir kız. Belli başlı gerçeklerle yüzleşmiş, ilk darbedeki gibi hemen canı yanmayan bir kız. İlk darbede ki gibi hemen ağlamayan bir kız.

Kızgın kişiler gürültülü, kırgın kişiler sessizdir. Ben böyle duydum, gördüm ve inanıyorum. Ve bunun gerçekliği bire bir yaşıyorum. Her darbe ufakta olsa kırıyor. Her kırılışımda biraz daha sessizleşiyorum. Her darbede biraz daha susuyor insan. Biraz daha yalnızlık çukuruna yumuluyor, biraz daha büyük adımlarla hissizliğin ana noktasına ilerliyor. Her darbe ufak bir yıkılış. Yıkılışları bir arada görünce insanın içinde kopan fırtınaları, depremleri görmek mümkün. Karşıdan bakılınca gülen yada somurtan bir insanın içinde günlük güneşlik bir hava mı yoksa şimşeklerin çaktığı gürültülü, karanlık bir o kadarda sessiz bir gecenin havası mı var bilemeyiz. Tanıdıkça biraz anlayabiliriz. Daha doğrusu karşımızda ki ne kadar tanınmasına izin verdikçe.

Mesela ben her şeye gülen biriyim, daha doğrusu eskiden tam olarak her şeye gülen biriydim. Saçma yada mantıklı gereksiz yada gerekli, her şeye. Günümüzde 'ota boka gülen' tanımını içeren biriydim. İğrenç bir gülüşüm de olsa bu tanımı içerirdim. Gün geçtikçe gülüşlerim de ki gerçeklik payı azaldı. Gün geçtikçe gülüşlerim sahte olmaya başladı. Gün geçtikçe gülüşlerim sahte dahi olsa yok olmaya başladı. Yerine ifadesiz bir yüze bıraktı. Normalde herkesin kahkahalar eşliğinde gülebileceği bir şeye, en fazla tebessüm eder hale gelmiştim. Karşımda ki yanlış anlamasın diye arada kendimi zorlayarak birkaç gülüş sergiliyorum. Gerçekliğini nadir göster, sahte gülücüklerimi sunuyorum.

Herkes o sahte gülücüklerime inanıyor. Biri de inanmamazlık yapmıyor. Gülüşüm de ki, bakışımda ki, gözümde ki acıyı görmüyor, fark etmiyor. Kimse farkında değil.

Tek bir kişi var, sadece bir kişi. Beni anlayan bir kişi. Anlamasa da anlamak için çaba sarf eden biri. Acılarımı bilen, gözümden anlayan. Bir anlattığımda bin anlayan. Kimse derken, biri anlamıyor derken o bahsettiğim çerçeveye girmeyen dışta kalan. O kimselerden olmayan kişi. Lara. Lara olmasa ciddi bir yalnızlığın içinde olurdum. Yine yalnızım ama yine de Lara'nın olması biraz da olsa hafifletiyor. Kendimi soyutlamadan, hissilik duvarım örülmeden önce de yalnız hissederdim. Ben bu hislerimi, düşüncelerimi Lara'ya bahsettiğim de " Ben kimim ki zaten? Yalnız hisset. Teksin ya." Diyerek sitemli tripler atardı.

İçinde kaldığım, her seferinde ki gibi beni içine hapseden düşüncelerimden zil sesi ile sıyrıldım. Sıradan yavaşça kafamı kaldırdım. Önce kollarımı yayvan şekilde geriye uzatır bir vaziyette gerindim, ardından gözlerimi ovaladım. Kulaklığımı çıkarıp, şarkıyı durdurdum. Boş dersti. Zaten şurada 3 hafta kalmış okulun bitmesine neyine ders işlesinler? Yarın yılın son  sınav olacağız, Cuma da geleceğim ve sonra ki iki hafta gelmeyecektim yani planım bu idi.

Sınıfa bir göz attım. Sınıfta tek tük kişiler vardı. Benim gibi bu hafta da okula gelenler yada devamsızlıkları gibi sinir bozucu nedenler ile okula gelmek zorunda kalanlar. Diğerleri geldiyse bile bu havada sınıfta pek durmazdılar. Kitap okuyan, benim gibi müzik dinleyip düşüncelere dalan kişiler. Ah, bir de 'bff' olarak adlandırdıkları arkadaşları ile sohbet eden. Ben Lara'ya bff desem hadi diyeceğim sonuçta dolu dolu geçmiş bir 5 senemiz var ya onlar? Belli zaman biriyle belli zaman diğeriyle takılan tipler. Her takıldığı kişiye 'bff' adını veren kişiler. Aman diye geçirdim içimden, bana bulaşmasınlar da.

Sınıftaki herkesle aram iyiydi ama bu bff tarzında ki saçmalıkları görsem de sessiz kalıyordum, söylesem yanlış anlayacaklardı. İlk tanıştığımızda komik bir şeydi sanırım ardından gülerek "Mal mısın lan?" dediğimde ciddi olarak alınan olmuştu. O gün bugün dikkatli olmaya çalışırım. Kimseyle kavga edemezdim. Hem ben üşengeç bir yapıya sahip biriyim.

Sınıftan çıkmak isteği geldi bir anda, sıkıntı bastı. Ayaklandım, kapıya doğru ilerledim. Sınıftan çıktığımda koridora bir göz gezdirdim. Sakindi. Olması gereken buydu zaten değil mi? Yine sesiz bir şekil de tuvalate doğru gidiyordum ki arkamdan birinin koştuğunu hissettim, yavaşladım. Sonra bana doğru geldiğini sezince arkamı dönme gereği duydum. Gelen Banu'ydu. Yanıma geldi. Koluma tutundu. Koştuğu için hızlı nefes alıp veriyordu. Birazcık bile nefesinin düzelmesini beklemeden ağzından kelimeler dökülerek beni koşmaya itekledi.

"Aymira koş! Lara ve kızlarla voleybol oynuyorduk. Lara bir anda yere yığılıverdi. Şuan iyi sanırsam. Bayıldı galiba. En yakınısın diye sana haber vermeye geldim."

Nasıl koştuğumu bilmiyorum, olabildiğim bir hız ile aşağı indim.

GRİMSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin