''Canım çok sıkılıyor'' dedi Ali etrafa bakınarak.
Saat de erkendi doğrusu, gezmek dolaşmak istiyordu. Güneşten dolayı gözlerini kısarak ''tamam Ali bekle, birazdan gideriz'' dedi Azra.
Azra, Ozan'ı bekliyordu, neymiş Ozan büyük bir tırtıl bulmuş da onu gösterecekmiş. ''Ozan! Burada tırtıl falan yok benim canım çok sıkıldı'' dedi Azra kaşlarını çatarak. Evet, haklıydı ortada ne bir tırtıl, ne de bir kimse vardı. Güneş de tam tepelerindeydi. ''Püf! Tamam sizin istediğiniz olsun.'' dedi Ozan küçümseyici bir bakışla.
Mutluluktan uçacaklardı neredeyse çünkü en az yarım saattir güneşin altında tırtıl arıyorlardı.
''Hadi bizim eve gidelim'' dedi Azra sanki ampulü bulmuş edasıyla.
''Bana fark etmez ama hava da sıcak olmaya başladı daha fazla durursam kavrulurum '' dedi Ali sanki gerçekten dursa kavrulacakmış gibi.
''Ozan? Burada mısın?'' dedi Azra.
''Ozan, dostum!'' dedi ardından Ali.
''Ne, Bir şey mi dediniz?'' dedi Ozan olayın farkına varmamış gibi.
''Aklın tırtılda kaldı deme bana'' dedi Azra.
''Yok ya ne tırtılı-''
''bizi kandıramazsın genç adam'' dedi Azra, sanki Ozan onun askerlik arkadaşıymış gibi.
Eve geldiler, salona geçtiler ev klima gibi gelmişti evin oda sıcaklığı 20 derece olmasına rağmen. Saat 13.30'u gösteriyordu. Tam 1 saattir dışarıdalardı, Ali şapkasını yanına almamıştı elini kafasına götürdü, parmak uçlarından hissediyordu sıcaklığı. Birden içeri Azra'nın annesi Şebnem Hanım girdi.
''Evet çocuklar! Sizlere limonata yaptım, iyi gelir'' dedi Şebnem hanım.
''Çok teşekkür ederiz Şebnem teyze!'' dedi Ali ve Ozan hep bir ağızdan.
''Teşekkür ederiz anneciğim'' dedi Azra. ''Bir şey değil çocuklar, afiyet olsun, ben size şimdi dondurma da getiriyim'' dedi Şebnem teyze gülerek uzaklaştığında. ''Azra, annen çok güzel yapmış limonatayı!'' dedi Ali dudağını yalayarak.
''Evet, Azra annen bu konuda usta galiba'' dedi Ozan gülerek.
Ozan; kıvırcık saçlı, yeşil gözlü meraklı, araştırmacı bir çocuktu. Onu 6 senedir yalnız bırakmadığı küçük çerçeveli yuvarlak gözlükleri de vardı. Boyu ortaydı, yaşı 14'dü.
Ali; sarı saçlı, kahverengi gözlü, beyaz tenli bir çocuktu. Ali, Ozan'a kıyasla biraz sıkılgan bir tipti. Araştırmayı pek sevmezdi ama gezmek tozmak tam ona göreydi!
Azra'nın ise, ela gözleri ve çilleri vardı, dalgalı saçlıydı Azra. Kardeşi vardı bir de Ela. Ela; daha 1 yaşındaydı. Hiçbir şeyi belli değildi küçücük burnu, küçücük elleri vardı.
Ali, birden bardağına baktı neredeyse bitiyordu limonatası.
Birden Azra ''Daha fazla istiyor musun Ali?'' dedi kaşlarını çatarak.
''Yok, hayır teşekkürler'' diyebildi sadece Ali. Utanmıştı biraz.
''Anneciğim dondurmaları koydun mu?''
''Evet, yavrum koydum, masada alabilirsiniz!''
''Teşekkür ederiz anneciğim'' gözleri parlıyordu Azra'nın sanki önünde elmas varmışçasına.
Bir kahkaha attı annesi, ''kızım bu ne hasretmiş, söyleseydin daha önce koyardım'' ''haha olurdu, biz Ozan tırtıl bulacak diye kavrulduk resmen bu sıcakta'' ''Tırtıl mı? Ne tırtılı'' ''bizim bu 'araştırmacı' Ozan arkadaşımız dün kocaman bir tırtıl görmüş, yarın bize gösterebilsin diye de bir yere saklamış ama tırtıl ne yapsın dayanamamış kaçmış, bence iyi yapmış biliyor musun?''
''Haha, neyse kızım sonra konuşuruz arkadaşların içerde seni bekliyor''
Gülerek elindeki tepsiyle salona doğru giderken bir anda karşısına kedileri ''Mıstık'' çıkıverdi, neredeyse tüm dondurmalar Mıstık'ın üzerine dökülüyordu, ta ki Azra geriye bir adım atana kadar... ''Mıstıkk, seni küçük yaramaz!''. ''Miyavvv!'' Haha, doğru ya sen konuşamıyordun :) ''Mırrr!'' sana dondurma veremem ama böyle yapma dedi Azra kaşlarını çatarak.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem Nöbetçileri
Teen FictionKarakterler: Ali, Ozan, Azra Olay: sabah saatlerine doğru, bu üç arkadaş parkta oynarken yerde bir kalem bulurlar, kalem normal kalemlerin hiçbirine benzemiyordu. Bu kalemin silgisi silmiyordu! Silgisi mor renkliydi. Ve istediği her yere ışınlanabi...