V

189 28 20
                                    

Ağrıyan başı ile hissettiği yorgunluk çakışınca iyice kötü hissetmeye başlamıştı Hongjoong.
Zoraki bir güçlükle ayağa kalktı. Gözlerini etrafta dolaştırırken tek aradığı masanın üstünde duran ilaç kutusuydu ama bulamamıştı.

Eşyalar dönüyordu sanki çevresinde, Hongjoong hiçbir şeyi net göremiyordu.
Ve saniyeler sonra göz pınarlarından birkaç damla yaş belirdi, titrek nefesler vermeye başladı.

Sandalyeye tutunarak komidinin üstündeki telefona uzandı ancak bunu yaparken tüm gücünü sarf etmiş, telefonu eline geçirir geçirmez bedeni yere düşmüştü.
Hissettiği acıyla inledi.
Şu an yanında olacak birisine çok ihtiyacı vardı ama evinde kimse yoktu.
Bu yüzden birilerine haber vermeliydi, yardım istemekten başka çaresi yoktu.

İlk önce Wooyoung'u aradı, ama arkadaşı telefonu açmamıştı.
Sonrasında mesaj paneline girdi ve titreyen parmakları ile sevdiği adama yazdı.

Hongjoong: Seonghwa, kendimi çok kötü hissediyorum

Hongjoong: ilaçlarımı bulamıyorum, sanırım kaybettim. Ne yapacağımı bilmiyorum, yanıma gelir misin?

18:44
*Seonghwa çevrimiçi*
*Seonghwa yazıyor...*

Seonghwa: Hongjoong bebeğim, iyi misin?

Hongjoong: Pek iyi hissetmiyorum

Seonghwa: Sorun ne? Mesele acil mi?

Hongjoong: sorunun ne olduğunu bilmiyorum

Seonghwa: eğer acil değilse gece yanına gelirim, olur mu? Çünkü şu an
Eunhei 'lerdeyim.

Hongjoong: peki

Hongjoong: rahatsız ettiğim için özür dilerim.

*Görüldü✓✓*

Dolu gözlerindeki yaşlar bir bir ekranın üstünü ıslatırken sevdiği adamın son attığı mesaja bakmaya devam ediyordu Hongjoong.
Yüreği sızlamıştı, en kötü anında onun yanında olmasını isteyemeyecek kadar yabancıydı belki de ona.
Çünkü Seonghwa onu umursamamıştı bile. Eğer gerçekten endişelenseydi böyle mi yapardı?

Kalbi her saniye kendisini istemeyen biri için daha hızlı atıyordu, elinde olmadan.
Ve Seonghwa ona her ne kadar yara verirse versin Hongjoong yine de onunla iyileşeceğini biliyordu.

Küçük parmaklarını nemlenmiş ekranın üstünde oynatarak hiç sevmediği bir uygulamaya girdi.
Dayanamıyordu işte, hasta olmasına rağmen kendisini düşünmüyor, yeniden sevdiği adama yeniliyordu.
Korkuyordu ancak bunun sebebi sevdiği adamın fotoğrafına bakacak olması değildi.
Asıl sebebi sevdiği adamın o kızla fotoğraf atıp atmamasıydı.

İnstagramı açıldı.
Ancak Hongjoong daha kullanıcı ismini aratmadan ana sayfasına düşen bir fotoğraf ile duraksadı.
Nefesleri kesildi, hareketleri dondu, gözleri ise kıpırdamadı.
Daha saniyeler öncesine kadar içten içe kendisini yiyen o korkunun yerini bu sefer hayal edemeyeceği kadar büyük bir kırgınlık ve gözyaşı almıştı.
Çünkü fotoğrafta Seonghwa o kız ile piknik yapıyordu, hem de Hongjoong ile birlikte daha önce defalarca kez gittiği ve "sözde" yalnızca ikisine özel kalacak o gölde piknik yapıyorlardı.
Hongjoong'un defalarca kez onu uyarmasına rağmen Seonghwa sevgilisini oraya götürmüştü.
Acı acı gülümsedi Hongjoong, demek ki kendi söylediğinin sevdiği adam üzerinde hiçbir anlamı yokmuş.

Ancak onun kalbini acıtan bu değildi.
Onu asıl acıtan şey, Hongjoong'un en sevdiği aşk romanı olan ve sevdiği adama defalarca kez okuduğu aynı zamanda şu anki fotoğrafta Seonghwa'nın elinde tuttuğu "Gurur ve Önyargı" kitabı da değildi.
Hongjoong'un ruhunu paramparça eden ve onu nefessiz bırakan şey, gönderinin açıklama kısmında kendisinin Seonghwa için yazdığı şiiri Seonghwa'nın o kıza ithaf ederek yazması ve paylaşması olmuştu.

Bunu nasıl yapabilirdi?

Bu Hongjoong'a bir hakaret değil miydi?

Hiç mi sevmemişti yani Hongjoong'u?

Telefon elinden düştü.
O an bağırmak istemişti ama sesi bedeninden çıkmadı, bağıracak gücü de yoktu artık.
Gözlerini kapattı ve bunun gerçek olmadığını düşündü.
Bu anın gerçek olmadığını düşündü.
Ancak yapamıyordu.
Zihninin her bir köşesinde o fotoğrafı görüyordu ve her gördüğünde bir kez daha öldüğünü hissediyordu.

Etraftaki tek gürültü saatten gelen yelkovan sesiydi ve Hongjoong o an, sevdiği adam için yazdığı şiiri hiç yazmamış olmayı diledi.

Küçük bir hıçkırık daha kaçırdı sessizce ağlamaya çalışırken.
O sırada telefonu büyük bir gürültü ile çalmaya başladı.
Arayanın kim olduğuna baktı Hongjoong, dolu gözleri ile.

Arkadaşı Wooyoung'tu.

" Alo, Hongjoong kusura bakma aramışsın açamadım."

Sesindeki titrekliği yok etmek için birkaç kez öksürerek genzini temizlemeye çalıştı.
Ancak yine de ruhundaki hüzün, sesine yansımıştı.

" Önemli değil Wooyoung, ben aslında ilaç kutumu kaybetmiştim. Onu sormak için aradım. "

" İlaç kutun çantanın içinde olabilir oraya bak tamam mı?"

" Tamam, bakarım."

" Ben şu an San ile bir partideyim bu yüzden sesini tam net duyamıyorum, gece yanına uğrayacağım o zaman konuşuruz olur mu? "

" Olur, sorun değil. Rahatsız ettiğim için özür dilerim. "

Ve telefon kapandı.
Hongjoong kapanan telefonun ardından bedenini soğuk parkenin üstüne sırtüstü bıraktı.

Nefes alamamaya başlamıştı, hareket edecek mecali yoktu.
Elleriyle gözlerini örttü, sanki biri görecekmişçesine.
Ve acı bir iç çekiş kaçtı ağzından.

Koskocaman bir evin içinde yaşıyordu Hongjoong ancak o koskocaman evin içinde yapayalnız, kimsesizdi.
En yardıma muhtaç anında ne arkadaşı, ne de sahte sevgilisi onu merak etmişti.
Kimsenin umrunda olmadığını bir kez daha anladı.

O gerçek anlamda kimsesizdi, hıçkırıklarını kimsenin duymayacağını bildiği kadar kimsesizdi.

Ve artık çok yorulmuştu.
İnsanlardan sadece bir parça sevgi görmek istemişti ölmeden önce.
Ama artık anlamıştı ki Tanrı onun bu isteğini yerine getirmeyecekti.

Gözlerindeki yaşlar yanaklarından süzülürken gülümsedi ve kimsenin işitemeyeceğini bilerek sesli bir şekilde düşündü,

" Neden kimse sevmiyor beni?"

Gözleri yavaşça kapandı.
Ve Hongjoong, çok uzun olmayacak derin bir uykuya daldı.

matem yıldızı | seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin