that my feet dont dance

39 12 0
                                    

•—  2  —•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  2 


Yukhei, sevgilisinden mesaj gelip gelmediğini merak ederek son kez telefonunun ekranına baktı.

Hâlâ ondan haber alamıyordu.

Şarjı yarıya inmiş telefonunu kapatıp karşısındaki boşluğa fırlattı, artık ona ihtiyacı yoktu,

Ona, Jungwoo'nun da ihtiyacı yoktu.

Yukhei, uçurumdan boşluğa bıraktığı telefonunun şarjının yaklaşık bir saat önce bittiğinin farkında değildi.

Dakikalardır siyah ekranı izliyor, sevgilisinden bir işaret bekliyordu. Kendine geri dönmesini istiyordu.

Yukhei, gri ceketinin cebine sıkıştırdığı elini çıkardı.

Günlerdir yemek yiyemediği için başı dönmeye başlamıştı,

Jungwoo'yu hastalığı yavaş yavaş öldürürken,

Yukhei bunu kendi kendine yapıyordu.

Pantolon ceplerini yoklayıp sigara paketini bulduğunda yüzüne yorgun gülümsemesini yerleştirdi fakat bu çok uzun sürmemişti.

Paketin boş olduğunu farkettiğinde onu da telefonun arkasından boşluğa bıraktı, yenisini alacaktı.

Gözlerini, önünde oluşan siyah benekleri geçirmek için kapatıp derin bir nefes aldı.

Nefesi boğazında kesildiğinde arkasından sevgilisinin sesini duydu.

"Yukhei, seni ne kadar özlediğimi bilemezsin! Özür dilerim sevgilim, hafızanda yer edindirdiğim bütün kötü anılar için özür dilerim."

Yukhei, Jungwoo'ya uyuşukça bedenini döndürürken bir yandan mırıldanıyor bir yandan da kafasını iki yana sallıyordu.

"Hayır güzelim, senin bir hatan yok."

Yukhei, bedenini 180 derece arkasına dönüp adımlamaya başladı.

Ayaklarının altındaki kayan taşların buna pek müsaade ettiği söylenemezdi ama yine de son çabasıyla geri dönmeyi denedi.

Sevgilisinin güzel yüzü, görüş açısına giren her alandaydı.

Yukhei'nin kafası karışmıştı, gördüklerini tam olarak seçemiyordu.

Zamanın yavaşlayarak bedeninin boşlukta süzüldüğünü hissettiğinde Jungwoo'nun kendisiyle geldiğini hissediyordu.

Uzun zaman sonra huzurlu olduğunu düşündü.

En son düşüneceği anıyı seçmek konusunda bolca zamanı yoktu, gözünün önüne gelen yüzün aklındaki son şey olmasından memnundu.

Yukhei öldüğünün farkındaydı, saliseler içerisinde artık bu mutsuz hayatın bir parçası olmayacaktı.

Jungwoo'yu barındıran bu gezegenden ilk ayrılan Yukhei olmuştu.

Jungwoo, kalan son gücüyle aniden etrafındaki her şeyi dağıtmaya başladı.

İçinde ne olduğunu tam olarak kavrayamadığı boşluk giderek büyürken, onu durdurmak için elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Fırlattığı saksılardaki topraklar yerlere saçılmış, cam kırıkları topraklarla karışarak zemine yayılmıştı.

Jungwoo bulunduğu odayı aynı kendisi gibi dağıtmıştı.

Her şey için üzgündü,

Geri dönemediği için,

Kendinden çok sevdiği Yukhei'sini yalnız bıraktığı için.

O, Yukhei'yi asla haketmemişti. Kendisine bunu sürekli hatırlatıyordu ama onsuz da yapamıyordu.

Jungwoo'nun sadece Yukhei'si vardı.

Daha doğrusu o öyle sanıyordu,

Artık Yukhei de yoktu, bir daha asla olmayacaktı.

Bir daha asla birbirlerine ne kadar eşsiz olduklarını söyleyemeyecek, minnet duyamayacak, birbirlerine dokunamayacaklardı.

Jungwoo bundan habersiz yorgunca çöktüğü duvar dibinden kalkarak açık pencereye doğru ilerledi.

Sabahın ilk saatlerinde hafifçe esen rüzgar genç adamın saçlarını karıştırırken Jungwoo ona yardım ederek kendi saçlarını daha çok karıştırdı.

Bu sırada uçurumun aşağısında, bir kaç papatyanın yanına düşmüş Yukhei'nin de saçları karışıyordu.

Birbirini seven iki genç adamın da saçlarını aynı rüzgar okşuyordu.

Bu, iki sevgiliye aynı anda temas eden son şey olacaktı.

Jungwoo, önceden Yukhei'ye söylediklerini şimdi kendisi için tekrarladı.

Bu sefer sevgilisi için değil kendi için fısıldıyordu,

"İyi olacağım sevgilim, ikimiz de iyi olacağız."


—•—

ghost of you • luwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin