10. BÖLÜM

22 3 1
                                    

GERÇEK

10.Bölüm

Kızlara gideceğimi söylediğim zaman beni bırakmayı teklif ediyor ve bende reddetmiyorum. Dolmuşa bindiğimizde yanyana oturuyoruz ve başımı onun omuzuna koyuyorum.

Dolmuştan inmek için ayağa kalkarken yavaşça elimi tutuyor.

"Yardıma ihtiyacın olduğunda haber ver." diyor ve sıcak bir gülümsemeyle elimi bırakıyor.

Bende ona küçük bir gülücük gönderip kekimi de alıp dolmuştan iniyorum.

Olanları keki yerken kızlara tek tek anlatıyorum. Önce Kaya olayı yüzünden baya fırça yiyorum. Rüya daha ılımlı olsa bile Çisem gerçekten çok kızıyor. Ama sonuç olarak Ali gibi biriyle tanışmamdan  memnun. Hatta öpücük olayını anlattığımda hem güldüler hem de bir güzel dövdüler beni. Yani olayların karışıklığı bize de yansıdı. Söylediğimiz, yaptığımız her şey birbirine girdi. Ama Çisem e göre garip bir durum var ortada. Ali bana karşı fazla iyiymiş. Bunun altında kesin bir şey var deyip duruyor. Ve böyle şeylere karşı olmasına rağmen Rüya  bile ablasına hak veriyor.

"Bence Ali nin ağzını ara?"

"Yüzünde ya. niye arayayım."

yüzlerini buruşturup "İğrenç bi espriydi." diyor ikiside. Bende salakça bir sırıtışla gülüyorum.

"Ya tamam. İğrençti. Neyse konumuza dönelim. Ne araması ya. İyi biri işte o kadar."

"Sen bu çocuğa abimsin gibi bir şey söylemiştin değil mi?"

"Evet"

Rüya araya giriyor.

"Sen kendi kendine ona aşık olmama cezası vermişin kızım."

"aşık olmam ki zaten. Niye aşık olayım."

Bu kez Çisem "Bi git nolur ya. Sanki seni tanımıyoruz. Diyosun çocuk taş. Kibar ve seninle de baya ilgili. sen... ona... aşık olmamak. Cümle bozuk kızım."

"Hiçte bile ya." sonra bir an durup düşünüyorum. Onu kaybetmek normal birini kaybetmeye benzemiyordu. saçma yüz ifadeleriyle düşünüp duruyorum. Olamaz değil mi? Yok canım... Olabilir mi? Olabilir. benden bahsediyoruz.

"Dudaklar niye dışarıda bebik?"

"Aaaa. abla sormasana belki kızın aklına garip anıları geldi."

"Hiçte bile. sadece belki mi diye düşündüm."

Rüya:"Şuan yanında olsun ister miydin?"

"bilmem. Olmasa da olur galiba."

Çisem: "zorlamayalım kızı. ben sonucu biliyorum sonuçta."

"Susun ya. yok öyle bişey."

Üç kafadar bir olup Ali nin ne düşündüğünü bulmak için planlar yapıyoruz ve ilk önce dedikleri gibi ona sorular sormam sonucuna varıyoruz. olmazsa kıskandır diyorlar bana.

O gün kızlarda kalıyorum ve gülerek gece yarısına kadar konuşuyoruz. bazen elimi tutup "Bana dayan" diyorlar. Dalga geçilecek bi an değildi aslında ama... gülünüyor işte.

sınavlar bitene kadar okula gitmek zorunda olmak ne acı... sabah yine okula gidiyorum. Aslında korkmuyor değilim. Kılıç ne yapacak... Ali ne olacak...

Okulun kapısından girer girmez okulun önünde oturan Kılıç yanıma geliyor.

"Günaydın."

Cevap vermiyorum. Hatta ona bakmıyorum bile.

bana küçük bir buket çiçek uzatıyor.  içinde dört ayrı çiçek var. Durup ona bakıyorum. ama hâlâ konuşmuyorum.

"Lütfen al ve atmadan önce üstünü oku."

Bir ona bir çiçeklere bakıyorum. Sonra da sınıfın camına. Gamze bize bakıyor. Gülümsemeden ya da teşekkür etmeden çiçekleri alıyorum.

Sonra da yukarıya çıkıyorum. Masama oturup çiçeklerin üzerindeki notlara bakıyorum.

Kırmızı gülün üzerindeki notta "Kırmızı gül aşkın simgesidir. Bu sana olan aşkım için."

Kırmızı Lale nin üzerindeki notta "Kırmızı Lale aşkımı itiraf etmek istiyorum demektir. İtiraf ediyorum öyleyse... SENİ SEVİYORUM."

Beyaz adını bilmediğim büyük bir çiçeğin üstündeki notta "Lilyum. Beni affedebilecek misin? demektir. Dün olanlar için gerçekten özür dilerim. Umursamadığını söylesen bile affettiğini bilmeye ihtiyacım var."

Ve son olarak sarı bir çiçeğin üzerindeki notta "Altın Kadeh... Umuttur. beni affetmeni, beni sevmeni umut ediyorum." yazıyor.

Bu çocuk uzaktan ne kadar da farklı görünüyor. Gerçekten böyle yazılar yazıp bu kadar kibar düşünebilecek biri gibi görünmüyor. Kalbi... düşündüğümden daha sıcak gibi. kapının girişine bakıyorum. Bana bakıyor. gülümsemek ister gibi ama korkuyor.

Buketin üstündeki küçük zarfı alıyorum bu kez. önce ona bakıyorum. merakla bekliyor.

"Sıranı onlar istiyor diye ayırma... Ya da sınıfındaki hiçkimseden korkma artık. Sen istesen de istemesen de yanında olacağım. (Çiçeklerin anlamlarını elimden geldiğince doğru yazmaya çalıştım. umarım doğrulardır.)"

Tekrar ona bakıyorum. Sadece dudaklarını hareket ettirerek bir şey söylüyor. Ne diyor bu?

"Sadece... korkma."

Dikkatlice bakınca böyle söylediğini anlıyorum.yinede tepkisizce çiçekleri itip başımı sırama koyuyorum. Çiçeklere bakarken aklımdan binbir türlü kavga sahnesi geçiyor. Ve tabii ki Kılıç...

Gözlerimi kapatıp uyuyorum.

Gün boyu tüm tenefüslerde kapıda bekliyor.

Çıkarken çantamı tutuyor ama ben izin vermiyorum. Bir metre kadar uzağımda benimle kafeye kadar geliyor. Aslında gerçekten tırsmaya başlıyorum. saplantılı bi manyak gibi takip ediyor. Ya da ben öyle hissediyorum. 

Kafeye gelince direk içeri girip ona bakıyorum. Bi masaya oturup garsonu çağırıyor.

Elimde çiçeklerle Ali yi arıyorum ki uzun sürmüyor. Bir çifte servis yaparken beni görüyor ve hemen "Afiyet olsun" deyip yanıma geliyor.

"Ali... Çocuk arkamdan buraya kadar geldi."

"Ne? Nerede?"

"Şurada" deyip masasını gösteriyorum.

"Aslında kötü biri değil galiba. Oturup konuşsam mı?"

"Şey... Sen bilirsin."

"Bence konuşmalıyım. İnsan gibi konuşalım. Çantamı tutar mısın?"

"Tabi ver." diyor.

O çantamı alınca Kılıç a doğru yürümeye başlıyorum.

Yanına gidip masaya oturuyorum.

"Neden beni takip ediyorsun?"

GERÇEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin