P. S. Bu bölümleri daha önceden yazmıştım. Bu arada yazı hatalarım olursa kusura bakmayın Türkçe ana dilim değil) Yorumlarınızı bekliyorum❤
Zafer'in cesedinin bulunduğu günden bu yana bir gün geçmişti. Cenazesi yapıldı, mevlit okundu ve Ceylin'in babasına olan son görev yerine getirildi.
İstanbul'da sıcak havanın akşam saatlerinde kar ve soğuğa bir şekilde değişmesi yoğun şehrin aniden sönmesine neden oldu. Akşam - kendilerinden kaçanlar için en güzel barınaktır. Ceylin sessizce kocasının arabasında oturuyordu, aniden karla kaplı sokaklara bakıyordu. Evdeki kalabalıktan sonra kadın kendini kötü hissetmeye başladı ve Ilgaz onu biraz rahatlamak için temiz havaya çıkarmaya karar verdi. Biraz Boğazı'nın kıyısında sessizlikte Şehitler Köprüsü'ne bakarak oturdular.
Ilgaz bir eliyle Ceylin'in elini kucağında tutuyordu, diğer eliyle hafifçe sırtını okşuyordu. Konuşmaya cesaret edemedi, çünkü büyük olasılıkla Ceylinin içinde neler hissettiğini ve yaşadığını en iyi anladığı için. Ilgaz'da annesini kaybetti. Ona her zaman inanan, onu destekleyen, her zaman yanında ve her koşulda onun yanında olan birini. Kendisinin yanında olmadığı ve hayatının zor anlarında annesinin yanında bulunamayacağı bir zamanda kaybetti ve muhtemelen hayatının geri kalanında bununla kendini suçlayacaktı. Ancak Ceylinin durumunda işler çok daha kötüydü, çünkü Zafer ona karşı büyük ve asılsız bir kin tutarak ayrıldı, tüm gerçeği olduğu gibi öğrenemedi.
Saatler sonra Erguvanların evine geldiler, tüm odalarda ışıklar yanıyordu. Ceylin kendini çok zayıf hissediyordu. İlk gece uyumadı, uyuyamadı ve sadece, tüm gözyaşları bitene kadar, ağladı.Şimdi kız vücudunu yorgun hissediyordu ve bu gece yürüyüşü onu uykuya çekmişti. Ilgaz, sevdiği kadını konuşmadan anlıyordu, emniyet kemerini çikararak sessizce arabadan indi ve yolcu koltuğunun yanındaki kapıyı açtı. Ceylini kolunun altına alarak dışarı çıkmasına yardım etti ve birlikte eve girdiler. Bütün aile salonda oturuyordu, ama sanki hiç kimse yokmuş gibi bir sessizlik vardı.
"Odama gidelim," diye neredeyse fısıldadı Ceylin.
Yatak odasına girdikten sonra Ceylin yatağın kenarına oturdu. Ilgaz da önünde çömeldi.
- Yemek yemek ister misin? Sana bir şeyler hazirlayım mi? - sordu.
Ceylin başını olumsuz bir şekilde salladı.
- Neredeyse hiçbir şey yemedin, Ceylin.Hastalanırsın, durumun daha kötü olur.. - ısrarla devam etti.
- Ama istemiyorum... - yavaş ve inatçı bir şekilde cevap verdi kadın.
- Tamam, o zaman biraz su iç ve uyumaya çalış, çok yorgunsun - ısrarla söyledi Ilgaz.
Celin'in kabul etti, çünkü sadece Ilgaz sevdiği kadını iyi tanımakla kalmadı, aynı zamanda o'da kocasını ve özellikle de azimliliğini de iyi biliyordu.
Ilgaz ayağa kalktı, ceketini çıkardı ve kapıda bulunan askıya astı. Sonra odadan çıktı ve elinde bir bir bardak su ile geri döndü. Ceylin aynı pozisyonda oturuyordu, Ilgaz bardağı ona uzattı. Ama Ceylinin elleri çok titriyordu, bu yüzden Ilgaz suyu kendi içirdi
- Üstünü değiştirmene yardım edeyim mi? - diye sordu.
Ceylin her zaman güçlü görünmeye çalıştı ve tam anlamıyla böyleydi, ama kocasının yanında kendini zayıf hissetmesine ve yardım etmesine izin veriyordu. Kız yavaşça başını "evet" anlamında salladı.
- Tamam, o zaman kapıyı kapatacağım - dedi Ilgaz, kapıyı anahtarla kapatarak. Bu gibi durumlarda ona her hareketini anlatırdı.
Adam dolabını açtı ve oradan gri, bol tişört ve spor pantolonu çıkardı.
Ceylinini yanına geldi ve aşağıdan tutup siyah kazağı başından çıkardı. Üstüne dikkatlice tişörtü giydirdi, sonra karısının elini tutup onu kaldırdı, siyah klasik pantolonun fermuarını açıp aşağıya çekti. Ceylin, zar zor elleriyle Ilgazın omuzlarına tutunurken, o sırada kocası pantolonunu dikkatli bir şekilde üzerine giydirmişti .Sonra Ceylinin yatağa yatmasına yardım etti ve sıcak bir battaniyeyle üstüne örttü. Ilgaz ışığı kapattı ve başucu gece lambasını açtı. Tam odadan çikacakti ki kadın ona seslendi:
-İIgaz?
- Rahatsız eden bir şey mi var? - sordu ve dönup ona yaklaştı.
- Nereye gidiyorsun? - diye sordu, başını yastıktan biraz kaldırarak.
Ilgaz nereye gitmesi gerektiğini gerçekten bilmiyordu. Dün geceyi Erguvanların evinde geçirdi, salondaki sandalyede sabah karşı uyuyakalmişiti. Ceylin içindeki acıyı ağlayarak atmak istiyordu ve Ilgaz ona yalnız kalma fırsatı verdi, kişisel sınırlara çok saygı duyuyordu. Ama bugün nasıl davranacağını bilmiyordu. Kesinlikle buradan gitmeyecekti, böyle bir vakitte eşini yalnız birakamazdi, ama Ceylin onu yanında istermiydi bilmiyordu.
- Lütfen gitme, - çocuk gibi yalvarmaya başladı Ceylin. - Lütfen beni yalnız bırakma...
- Tamam, tamam, ben buradayım, hiçbir yere gitmiyorum - onu sakinleştirmek için acele etti Ilgaz. - Yanında uzanmamı ister misin?
Kız başını salladı. İlgaz kravatını çıkardı, sandalyenin üstüne attı ve terliklerini çıkardıktan sonra Ceylinin yanına uzandı. Hemen ona sarıldı, sonra kadın başını göğsüne yaslayarak yanına yumuşak bir şekilde yerleşti. Ilgaz, karısını yavaşça baştan öptü, uzun, ipek gibi saçlarını birkaç kez okşadı. Sonra başını parmaklarıyla nazikçe masaj yapmaya başladı, bir şekilde onu rahatlatmaya çalıştı, böylece sakinleşip uykuya dalsın diye.
- İyi ki varsın - Ceylin yavaşça söyledi.
Bu bir kaç ay içerisinde kardeşini ve babasının kaybetmişti ama aynı zamanda çok değerli birini kazanmıştı Ceylin bir insanın sebebsizce onu sevilebileceğini hiç hayal etmemişti.
Ilgaz'da Ceylin kadar acı çekiyordu. Onu böyle görmek ne kadar üzücü bir durumdu. O gerçekten bildiği en güçlü kadındı. Onun sözlerine karşı çıkan, bazen sinirlerine karşı hareket eden, onunla kavga eden ama aynı zamanda onu delirten o güçlü, bağımsız ve neşeli Ceylini tekrar önünde görmek için çok şey verirdi. Ancak Ilgaz, Ceylin'ın mutlaka eski haline döneceğini, bir iki gün sonra tekrar katilin peşinden koşacağını biliyordu. Bu süreçte onun yanında olacaktı. Her zaman olmaya çalışacaktı. Ve birlikte, el ele tutuşarak, bu acının ve sınavının üstünden gelecektiker.