"Kabusumdaki adamsın"
.
.
.
Chan anlamaz bakışlarını karşısındaki gence yöneltti. Kafası aşırı derecede karışmıştı. İhtimalleri eleyerek doğru sonuca ulaşmaya çalışıyordu, fakat sonuç diye bir şeyin varlığına rastlayamıyordu. Kabusumdaki derken ne demek istemişti?"Anlamadım?"
Felix kısa bir süre sessiz kaldı. Kelimeleri bir araya getirmeye çalışmak için bir süre düşündü. Durumu böyle ayaküstü açıklayamayacağına karar verdiğinde ise konuşmaya başladı.
"Şu an size bunu açıklayamam sanırım, ama bir gün oturup konuşmayı çok isterim." Elindeki kartı Chan'a uzattı ve devam etti.
"Bu benim kendi numaram. Üzerinde yazan adres de çalıştığım kafeye ait. En yakın zamanda bir kahve ısmarlamak için kafeye beklerim. "
Chan diğer gencin verdiği karta bakıp bir tebessüm sundu. "Uygun olduğum bir zamanda geleceğim, teşekkürler."
Sarışın gencin cevabı da bir gülümseme olmuş, ardından yine etraf sessizliğe bürünmüştü. Gün doğumu ile beraber başlayan üveyik kuşlarınının söylediği şarkılar, derin sessizliğin arasından kolayca seçilmeye başlamıştı.
Öyle ki, sanki güneş bile bir başka doğmuştu o gün.
Gün doğumu bitip ay tamamen kaybolduğunda Chan diğer gence bakmak için arkasını döndü. Dalin kokusunun sahibi, yine hiç ses vermeden kayıplara karışmıştı.
Yine de telefon numarasını almanın verdiği mutlulukla evine doğru ilerlemeye başladı. Ayrıca kendisine kahve ısmarlamak istediğini de söylemişti, değil mi? Hem de çalıştığı kafede!
E baya teklif bu
Dışarıya yansıtmasa da içindeki deli kişilik çoktan taklalar atmaya başlarken aklına gelenlerle bir gramlık mutluluğu tamamen kafa karışıklığına dönüştü. Lee Felix, sadece tek bir cümle ile Chan'ın kafasını karıştırmayı başarmıştı.
"Sen o'sun"Kimdi ki o? Evden okula, okuldan eve, arada da işe gitmek üzere monoton bir hayat yaşayan; bir süre önce kovulmuş olsa da basit bir kafede yaptığı baristalığın yanında önceki birikimleriyle geçimini sağlayan sıradan biriydi Chan.
Onu tanıyor olsa, nereden tanıyordu. Kabus gibi bir şeyler de söylemişti ayrıca. Gittikçe daha çok sulanıyordu beyni.
Şimdilik bu sorularını, daha sonra Felix'in kendisine sormak üzere rafa kaldırdı. Çünkü biraz daha düşünürse artık karışacak bir kafası da kalmazdı.
Hem eve gelmişti, biraz uyumak istiyordu. Son zamanlarda kabus görmemesinden cesaretlenerek karar vermişti buna. Sabah dersi de olmadığına göre, onu kim tutacaktı?
Tabii ki sabahın sekizinde bildirimlerini patlatan çok sevgili arkadaşları.
Chan sabahın bir saati çalan telefonun sinir bozucu sesini işittiğinde seslice ofladı.
"Hayır Hyunjin yok bende o dersin notları."
"Jisung, stalkladığın her yakışıklı çocuğu bana anlatmana gerek yok."
"Changbin, kardeşim... Bana ne senin üç aydır beklediğin oyunun sonunda çıkmasından!"
...
Chan'ın öğleden sonraki dersleri bitmişti. Normalde işi olmadığı için eve gidecekti. Aklına Felix'in çalıştığı kafeye gitmek geldiğinde bu fikirden vazgeçti.
Harita uygulamasına kafenin adresini yazdı ve yürüme mesafesinde olduğunu görünce gitmek için toparlanmaya başladı. Ardından yanındaki Minho'ya veda ederek yola koyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
man in the nightmare - chanlix
FanfictionChan her gece gördüğü kabuslarının başrolü ile tanışmak istiyordu. "Bu hayat bize acımak istemedi. Başka hayatlarda görüşürüz, sevgilim." @yangwyb 28.01.2023