Kartal sabah uyandığında kendini çok kötü hissediyordu. Sırtı çok acıyordu, boğazının yandığını hissediyordu. Yaslandığı yerden zorda olsa kalkmış ve telefonu eline almıştı. Saat daha sabah beşi gösteriyordu. Yazın ortalarında olduları için çoktan hava aydınlanmıştı. Hızlıca yürümüş ve yarım saatte evine varmıştı. Üzerini çıkarıp, yüzünü yıkamıştı. Aynada kendine baktığında dünü ancak hatırlayabilmiştı, yüzünde bir sürü yara izi vardı. Kendine pansuman yapması gerekiyordu ama eczaneye gidip gerekli malzemeleri alacak parası bile yoktu. Bu iğrenç evde tek başına ölecekti. Hastaneye de gitmek istemiyordu. Belki de ölmeyi çoktan kabul etmişti.
Gece hiç rahat uyku çekemediği için tekrar yatmış ve ikindiye yakın bir vakitte uyanmıştı. Dün gecenin mayhoşluğunu üzerinden atamıyordu. İlk defa dışarıda kalmıştı, geçmişte olsa böyle bir şey aklından bile geçmezdi ama Kartal hayatın aklından bile geçiremediği şeyleri bizzat yaşattığını öğrenmişti.
Yataktan zorla kalkarak üzerine bir şeyler geçirmiş ve tek dostunun yanına gitmeye karar vermişti. Dışarıya çıkıp ayakkabılarını giymiş ve yine yürümeye başlamıştı. Kendi içinden 'en azından yürüyüş yapıyorum' diye geçirip fakirliğini yüzüne vurmamaya çalışıyordu. Sahile geldiğinde çoktan hava kararmıştı, iki-üç mekana bakıp yeşil kuşunu gördüğünde hiç mutlu olmadığı kadar mutlu olmuştu. Çocuğun da ondan bir farkı yoktu. Hemen gelip Kartal'a sarılmıştı.
"Dün gelemedim, üzgünüm. Pamuk şekerini ve notunu aldın mı?"
Çocuk gülerek kafa sallamış ve teşekkür etmişti. Birlikte denizi görebilecekleri bir ağacın altına geçmişlerdi. Bir sürü genç ve gitar sesleri vardı, herkes eğleniyor gibi gözüküyordu. Kartal da bu gece onlar gibi eğlenmeyi dilemişti Tanrı'dan.
"Kartal abi senin ailen nerede? Yoksa benim gibi ailen yok mu?"
"Benim de senin gibi bir ailem yok Oğuz."
"Sen de benim gibi sokakta mı kalıyorsun yoksa? İstersen geceleri seni, benim gittiğim yere götürebilirim."
Çocuğun masumca sorduğu soruya Kartal gülümsemişti.
"Hayır evim var ama oraya gitmeyi pek sevmiyorum. Geceleri de buranın havası güzel olduğu için geliyorum."
"Anladımmm."
Çocuk uzatarak konuştuğunda birlikte konuşarak gülüşmüşler ve çoktan gece yarısı olduğunu ikisi de fark etmemişti. Sanki herkes gecenin geç saatlerine tezat bir şekilde çoğalıyordu. Önündeki yeni gelen arkadaş grubuna baktı. Tanıdık simaları görmek onu germişti. Gülümser bir şey söylemiş ve Efe'de dahil herkes kahkalara boğulmuştu. Eskiden onların arasında Kartal'da vardı ama şu an onlardan çok uzak bir yaşam sürüyordu. Kartal tam onu fark etmesinler diye yüzünü çevirecekken Gülümser ile göz göze gelmişlerdi. Arkadaşının ayaklanıp yanına geldiğini görünce içinden şansına küfür etmeye başlamıştı bile.
Birden kolunda ağırlık hissettiğinde Oğuz'un çoktan uyuduğunu ve omzuna düştüğünü görmüştü.
"Kartal senin de burada olman ne büyük bir şans. Sen de bizim yanımıza gelsene."
Gülümser gülerek konuşmuş ve eliyle oturdukları yeri göstermişti. Bütün bakışların onun üzerinde olduğunu hissediyordu.
"Gelemem, çocuk uyudu gördüğün gibi. Onu yatağına yatırmam lazım."
Bana anlamaz bir şekilde bakmıştı.
"SENİN ÇOCUĞUN MU YOKSA? NEDEN BANA SÖYLEMEDİN? YETİŞİN DOSTLAR BİR YAŞIMA DAHA GİRDİM!"
Kulağımın dibinde bağıran arkadaşı lise zamanlarından hiçbir şey kaybetmemişti. O zamanlarda onun yüzünden okuldan eve geldiğinde başı ağrırdı.
"Sakin ol, sadece bir tanıdığımın çocuğu. Bana emanet etti biraz ben bakıyorum."
"Ohh, çok şükür. Benden habersiz çocuk yaptığını duysaydım o kalın kafanı kırardım."
Elimle ağzımı kapatıp etrafıma bakınmıştım.
"Aman Allahım, çok korktum. Resmen İstanbul'un göbeğinde tehdit ediliyorum. Polis yok mu buralarda?"
Gülümser sert olmayan bir şekilde Kartal'ın omzuna vurmuş ve gülmüştü.
"En azından bir beş dakika uğra yanımıza, lütfen. Ayrıca Efe ile kavga ettiğinizi biliyorum. İkiniz de bana hesap vereceksiniz."
"Tamam, uğrayacağım ama sadece beş dakika."
Kartal oturduğu yerden kalkmış ve Oğuz'u kucağına almıştı. Arkadaşı ile birlikte diğerlerinin olduğu yere doğru yürümüşlerdi. Şimdi tam onların karşısında duruyordu.
"Selam herkese.."
Ağzından tek bunlar dökülmüştü, ne diyeceğini bilmiyordu.
"Uzun zaman oldu Kartal, nasılsın?"
Arkadaşı Eda'ya dönmüş ve cevap vermişti.
"İyiyim, siz nasılsınız?"
Herkes iyi olduğuna dair bir şeyler mırıldanmış ve ortama yine sessizlik düşmüştü.
"Arkadaşlar bakıyorum muhabbetinize doyum olmuyor. Sanki yabancıyla konuşuyormuş gibi tepki vermeyin, karşınızdaki kişi ile yedi yıldan fazla arkadaşlık yaptınız."
Hiç kimseden laf çıkmayınca Mert kafasını çevirmiş ve kucağımdaki çocuğa bakmıştı.
"Senin çocuğun mu?"
"Hayır bir tanıdığım bakmam için emanet etti."
Anladım der gibi kafasını sallamıştı.
"İyi o zaman ben gideyim, siz muhabbetinize kaldığınız yerden devam edin."
Hiç kimseden yine ses çıkmamıştı. Gülümser, Kartal'a sarılmış ve onu uğurlamıştı.
Eve kucağında çocuk ile yürüyemeyeceğini bildiği için bankamatikten son parasını çekmişti. Bütün gün aç kalmışlığın onda etkisi büyüktü. Tek adım atacak hali bile yoktu. Durakta biraz bekledikten sonra gelen ilk otobüse binmiş ve evine yakın olan durakta inmişti. Oğuz'u yanında getirmiş olması başına bela açabilirdi belki ama onu orada bırakmaya gönlü el vermemişti. Kapıyı elinde çocuk ile zar zor açıp tam kapatacakken kapının arasına sıkışan bir ayak gördüğünde elini kapıdan çekmişti. Karşısında Efe'yi görmesi onu bir anlık şaşkına çevirmişti. İkisi de öylece duruyordu.
"İçeriye almayacak mısın?"
Kartal ilk başta ne yapacağını bilememiş daha sonra kapının önünden çekilmişti. Elindeki çocuğu asla kendisinin yatmadığı yatağa götürüp, yatırmıştı. Kendisi daha çok koltukta yatardı.
"Hayırdır Efe, seni benim köpek kulübesine getiren şey ne?"
"Hiç, öyle canım istedi geldim. Buraya davetiye için geldiğimde içeriyi merak etmiştim ama tahmin ettiğimden daha iyi gibi."
"Dalga geçmek için geldiysen hiç çekecek halim yok, hemen git buradan."
Efe göz devirmiş ve konuyu değiştirmişti.
"Neden yüzündeki izleri temizlemedin? Mikrop kapıp gebermek mi istiyorsun?"
"Tam olarak amacım o."
Efe oturduğu koltuktan kalkmış ve hiçbir şey söylemeden küçük mutfağa gitmişti.
"Senin de karnın aç mı? Benim aç, gelirken bir şeyler almıştım. Yapalım."
Elindeki poşetleri gülerek kaldırmıştı. Kartal ise şaşkınlık ile karşısındaki adama bakıyordu. Dün gece birbirlerini öldürmek ile tehdit edip dövüşmüşlerdi. Şimdi ise Efe birlikte yemek yapıp, yemeği teklif ediyordu. Kartal kesinlikle emin olmuştu, Efe kafayı yemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köprüaltı/EfKar
Fiksi Penggemar"Son defa buluşalım köprünün altında, son defa sevelim birbirimizi. Her şeyi son defa yaşıyormuşuz gibi yapalım, son defa tutkuyla öpelim birbirimizi sevgilim. Gün batımında gözlerine son defa dalayım ve sadece ay ışığında parlayan gözlerine son def...