1

129 44 12
                                    

Gelecektin, elbet geleceğini biliyordum ya. Her narin adımınla; gözlerindeki telaş, tanımını tam olarak yapamayacağım dargın bir dudak büzüş, korkudan tir tir titreyen bedenini bana daha da yaklaştırıyordun. Yine büyüleyici parfümünü sıkmış, üzerine bu soğuk kışın verdiği ürpertiden doladığı kırmızı bir atkı dolamışssın. Rahat tavrımın farkında, aklından binbir çeşit düşünce geçiyor. Çekiniyor benden. Neler yapabileceğimi tahmin edemiyor, elleri titriyor. Ona yanaşan görevlilerden birine dönüyor, öfkeli bakışlarını ona yöneltiyor. Ne de büyüleyici bir beyefendi ama, şimdi o görevlinin yerinde olabilmek; onun gözlerinin içine doğrudan bakabilmek istedim. "Bu sergi kimin? Bu sergi kime ait öğrenmek istiyorum. Çünkü çizilen bu resimler..." Bir an söylediklerinde bir mantık arıyor, haklı mı  yoksa haksız mı; bunu ölçmeye çalışıyor. Elbette haklı, fakat ya yanılıyorsa? Kendini küçük duruma sokmuş olurdu o zaman. İşte bu yüzden düşünüyor duruyor. Birkaç dakika sonra kendi içinde verdiği çatışmanın ardından tekrardan toparlayamadığı cümlelerini bir araya getirmek amacıyla dolgun, pembe dudaklarını aralıyor. "Serginin sahibiyle konuşabilir miyim?" Görevli afallıyor, iri yarı bedenini bir adım geriye çekerek düşünceli bakışlarını genç adama çeviriyor. "Ressamla mı?" Anlama kıtlığı pek olan bu adam, Bay Kim'i sinirlendirmişti belli ki. Kulaklarına kadar kızardı, bağırsa bütün sergi ona dikkat kesilecekti. "Buyrun, ben yardımcı olayım." Dedim iki elimden birinde boşta duruveren kadehi ona uzatırken. Dudaklarına uzanan kadehi sonuna kadar içti, pembe dudakları kırmızı bir hal alınca gözlerimi ondan alamadım. "Siz bu serginin sahibini tanıyor musunuz?" Görevli birkaç adım daha uzağa gidince bizden uzaklaştı, ben de sadece ona bakmakla meşgul olduğumdan sorusunu yanıtlayamadım. Nasıl olur da gözlerimi alabilirim ki? Bu büyüleyici gözlerin ardında oluşan tatlı bir hüzün, burnunun üzerinde karakterine tam yakışacak ufak bir ben. Yalnız, güçlü bir adam; fakat bir o kadar da güzel. "Size soruyorum." Diye tekrarladı kalın ses tonuyla. "Hayır, serginin sahibini yakın zamanda kaybettik. Fakat hala bu şaheserleri buralarda sergiliyoruz." İşte o zaman yüzündeki çaresizlik büyüdü ve büyüdü. "En azından ismi vesaire... Öğrenebilir miyim?" Bıkkınca nefes verdi. "İsmini gizleyen bir sanatçımız, ben de bilmiyorum. Bana bir isim verilmedi. Ailesi gizli tutmak istiyor, yani bana öyle söylediler. Ayrıca neden bu kadar ilgilendiniz?" Etrafı kolaçan etti, birkaç adım daha yanaştı bana doğru. Dolgun dudakları kulağıma ulaştı, parfüm kokusu tahrik ediciydi; bir nefesime çekişimde adeta başım döndü. "Şu resimlere bakın bayım, hepsi bana çok benziyor. Hepsi hayatımdan bir kare gibi." Elbette sana benzeyecekti, elbette ki hepsi senin hayatından bir kare olacaktı. Kafamı kaldırdım, gözlerimi gezdirdim eserlerde sanki farkında değilmişim gibi. "Ah, haklısınız." Bir de ona döndüm, sonra yine eserlere döndüm. Şaşırmış gibi dudaklarımı araladım, afallamış gibi  görünmek için ter döktüm adeta. "Cidden de, size ne kadar benziyor. Sanki biri sizi çizmiş gibi.." Bakışlarımı ona yönelttim, o da içindeki telaşla kafasıyla onayladı beni. "İsmini bilseydim keşke, tanrım."

Az önce ona uzattığım içki belli ki ilk içkisi değildi. Hafif Çakırkeyif bir görünüşü vardı, gözleri anlamsızca etrafı dolaşıyor; bir yandan da içindeki kaygıyı gidermeye çalışıyordu. Hissedebiliyordum. Ona dokunabilmek, onu gülümsetmek istiyordum. Ben de bir adım ilerleyip elimi omzuna attım. İnce bir yaprak misali titredi fakat beni geri çekmek için herhangi bir şey de yapmadı. Etrafı dolaşan gözleri benim gözlerimi buldu. Bakışlarının içinde kaybolup giden o umudu tekrar yeşertmek için kafamda bir kaç cümle toparladım. "Size ressamın ismini bulmanızda yardımcı olabilirim, fakat iyi görünmüyorsunuz. Lütfen sizi evime götüreyim, orada bu ressam hakkında birçok şey gösterebilirim size." Bir şey demesine fırsat bile vermeden, elimi omzundan indirip kıvrımlı ince beline yönelttim. "Dost teklifi olarak görün." Tebessüm ettim kocaman. O da elbet kabul edecekti, alkollüydü, kaygılıydı ve korkuyordu. Bir dost eli ona iyi gelecekti biliyordu. Kafasını salladı, adımları dışarı yöneldi. Ben de görevimi başkasına yönlendirdim. Birkaç adımımla arabaya ilerledim,  derin bir nefes alıp eve sürmek için çalıştırdım arabayı.

Kısa ve sessiz yolculuk biteli birkaç dakika oldu. Bu birkaç dakika içerisinde Bay Kim evi dolaşıyordu. Mutfakta kahve hazırlarken onun da etrafı incelemesi bana apayrı bir zevk veriyordu. Yabancılık çekmiyordu, belki  de evi gibi görüyordu. Belki de bana karşı bir şeyler hissetmeye çoktan başlamıştı. Mutfaktan onu izlemek, bu denli derin düşüncelere dalmak beni büyülemişti. Hatta onun bana bakışlarını bile fark etmemiştim. Saniyeler sonra mutfağa doğru ilerledi, narin dirseklerini tezgaha dayadı. "Bu adamı nereden bulacağım? Belki ismini duysam bilirdim." Ve tekrardan yabancılık hissetmediğini gösteren bir hareket sergileyerek tezgahın üzerinde duran kaseden bir çilek aldı, bir ısırıktan sonra dudaklarını yaladı;ikinci ısırıkla beraber olması gerektiğinden büyük çileği ağzına atıverdi." Sizi ailesiyle tanıştırabilirim." Biraz düşündüm, uzun bir süre konuşmamı bekleyen bu genç adama baktım. "Tabii onlar şimdi şehir dışında. Fakat şöyle ki, bu kişi sizi tanıyor olsa gerek. Belki de eski aşıklarınızdan biriydi, olamaz mı?" Kafasını hayır anlamında salladı. "Sevgililerimden hiçbiri böyle bir yeteneğe sahip değildi, yani en azından ben hiç görmedim." Hazırladığım kahvelerden birini alıp içerideki koltuğa oturdu. "Belki tek gecelik ilişkilerimden biriydi." Yanaklarıma yükselen bu sıcaklığın iyi bir yere gitmediğini fark edince yüzümü başka bir yöne çevirdim. "Çok mu var?" Deyince o da anlamadı dediğimi. "Ne demek istiyorsun?" Yüzümde yapay bir tebessüm oluşturarak "Hiç, boş verin beni." Dizüstü bilgisayara uzandı ellerim. Hemen yanında bittim. O da bundan istifade omzuma dokundu, temastan çekinmiyordu. Belli ki resimlerdeki bu saflığı gerçekte yoktu.

"İsmim."

"Efendim?"Şaşkınca ona döndüm, sarhoşluğu yavaş yavaş geçmişti. Artık baygın bakışlarından eser kalmamıştı. "İsmimi sormadınız." Kıkırdadı. "İsmim Kim Taehyung." Yaptığım bu acemisizliğin üzerine yanaklarımı kızarması pek de yanlış bir reaksiyon olmazdı tabii. Fakat ben bunu kapamak için koca bir kahkaha attım ortaya. "Hah, unutmuşum nasıl da. Benim adım Jeongguk. Jeon Jeongguk. Tanıştığıma memnun oldum." Uzun parmakları diz üstü bilgisayarın üzerindeki parmaklarımı buldu. "Hadi bulalım şu adamı, ya da kadını." Heyecanımı gizlemek için sakin kalmaya çabalarken o sanki kasten tahrik ediyormuş gibi devamlı bana dokunuyor, parmaklarını hiçbir şekilde üzerimden çekmiyordu. "Burada, ailesi var. Erkek kardeşi şehir dışında yaşıyor. Genç bir çocuk, konuştuğumuz zamanlar olmuştu. Fakat kendisi çok ketum biri, ağzından laf almak zor oluyor. Bir kere bile ressamın adını duyamadım ağzından." "Ama bana söyler bence, sonuçta resimlerdeki kişi benim. Ve bunu bilmeye hakkım var." Kafamı salladım. "Çok haklısın. İşte bu yüzden bulman gerekiyor. Kim bu adam, senden ne istiyor. Bilmen gerekiyor." Gözlerinin içine baka baka, dolu dolu konuştum onunla. Bu masum bakışlarının ardında yatan vahşiliği gizleyemiyordu bile. Başına neler geleceğinden habersiz, başına ne geleceğini bilmeden yaşamak onun için kötü olsa gerekti. Fakat her şeyin bir bedeli olmalıydı. "Adam mı? Adam olduğunu nereden çıkardın?" Yanaştım biraz daha yüzüne, daha derin baktım bu sefer. Gözlerinin kahvesinde kaybolmuş, ne diyeceğimi bilememiştim. Oysa benim de gözlerim kahveydi, hiç bu kadar derinliği yoktu. Gülümsedim ona bu sefer. "Hissettim."

Ürktü benden, birkaç santim geriledi. "Bana adamın nerede yaşadığını söyle. Gideyim olur mu?" Ayağa kalktı. Ceketini giydi, cevap almak için bana döndü. "Bana telefon numaranı ver. Sana ulaşmak istiyorum." Tereddütler içerisinde kaldığının farkındaydım, güldüm tekrar. Gülümsemeden edemiyordum yanında. Bir kuzunun kurda yem olması kimi heyecanlandırmazdı? "Peki." Kitaplığımdan bir kağıt aradı, bulamadı. En sonunda bir kitabı aldı, içini açıp numarasını yazdı. "Gidiyorum, yaz bana mutlaka." Dedi, tek bir söz söylememe izin vermeden gitti. Bana geriye kalan ise sadece odaya sinen kokusuydu. Ve bir de tabii bir oda dolusu portresi.

the portrait of taehyung kimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin