Bölüm 7 |BAŞLANGIÇ

629 30 1
                                    

Blaise en sevdiği şarabı tekrar hatırlamak istercesine yudumladı. Evinde ölüm sessizliği vardı fakat bu sessizlik, kendisine en güzel şarkıymış gibi geliyordu. Koltuğa rahat oturmak için yaslandı ve düşünmeye başladı. Hayatında en sevdiği şey neydi ? Para, mülk, aşk, dostluk ? Düşündü aslında hiçbiri değildi. Onun en sevdiği şey statü sahibi olmaktı. Herkesin imrendiği en yüksek yerde olmak...

Bunu başarabildiğini düşünmüyordu ve bu kendisine en büyük eziyetmiş gibi geliyordu. Bir kadına duyulan aşka hiçbir zaman inanmamıştı hatta aşkın somut bir şeye duyulacağına da inanmıyordu. Aşkın kendisi soyutken somut bir şeye duyulamazdı. Aşk onun için başarıydı ve şimdi kendini başarısız hissediyordu.

Elindeki şaraptan bir yudum daha aldı bu sefer geçmişi düşündü. Hogwarts'dayken dersleri iyiydi fakat ona kötü gelen şey başkalarının profesörler tarafından kayırılmasıydı, özellikle Draco Malfoy'un. Babası hep profesörlerin etrafında olurdu sanki onları tehdit edermiş gibi.

Draco hep bir adım öndeydi, Blaise'in en sevdiği spor Quidditch'in kaptanı hep o olurdu Harry Potter'a sürekli yenilmesine rağmen. Kaptan olmak çok istiyordu, belki de o olsa takım çok daha iyi olabilirdi fakat o şans kendisine hiç tanınmamıştı. Okuldaki kızlar da ona hayrandı fakat o hiçbirine yüz vermezdi hep ulaşılmazı oynardı. Blaise ilk defa bir kızdan hoşlandığını hatırlıyordu fakat o kız kendisine hiç bakmamıştı.

Daphne.

Daphne Greengrass.

Şimdi evliydi.

Halbuki o da yakışıklıydı neden ona değil de Draco'ya hayranlık beslenmek zorundaydı ?

Blaise kendi ailesini düşündü, onlar da bir safkan aileydi yani saygın olmaları gerekiyordu. Öyleydi ama Malfoylar kadar değillerdi. Blaise onların kendisiyle hiç ilgilendiğini hatırlamıyordu. Sanki o, her zaman kendisi büyük zorundaymış gibi hissetmişti.

Şimdi kendisine en büyük başarı olarak sunulan şirketi de başarısızlığa batmıştı. Hem de o çok nefret ettiği Draco tarafından. O kadar güzel engel taşları dizmişti ki şirketinin önüne... Takılıp bataklığa düşmesi zor olmamıştı. Draco artık en büyük şansına da sahipti. Hogwarts yıllarında Blaise'in en başarılı bulduğu kişiyle beraberdi artık. Bu ilişkinin tamamiyle intikam amaçlı başladığına emindi ama daha sonra ne olduysa gerçeğe dönüşmüştü. Aksi taktirde Draco'nun bu kadar zekice hamleler düşünmesine imkan yoktu.

Blaise şarabının son damlasını yudumladı, her sevdiği şey gibi o da bitmişti. Koltuğun yanındaki silahına göz attı, artık kullanma zamanının geldiğini hissetti. Kafasında onu boğan düşüncelere son vermek istiyordu, bunun için o silah bir araç olacaktı.

Artık daha fazla başarısızlık düşüncesine tahammülü kalmamıştı. Şarap bardağını bırakıp silahı eline aldı, okşarcasına dokundu.

Artık onu hayata bağlayan bir şey yoktu, gitme vakti gelmişti. Silahla bir süre bakıştıktan sonra ayağa kalktı, silahı kafasına dayadı. Şaşılır derecede soğukkanlıydı. Kendini hiç üzgün hissetmiyordu ama öleceği için de sevinmiyordu. Hatta bir şey hissettiğini söylemek bile zordu.

Sonunda yolun sonuna geldiğini anladı, gözlerini kapatarak kendini boşluğa bıraktı. Birkaç saniye sonra tetiği çekince bir el silah sesi duyuldu.

Blaise'in bedeni şimdi yerdeydi. Yeniden doğması için ölmesi gerekiyordu.

***********************************

Ron heyecanlı bir şekilde doğumhanenin önünde bekliyordu. Ron'un heyecandan bacakları titriyordu bu onu çok değişik hissettirmişti. Baba olmasına dakikalar kalmıştı, bebek eşyaları alırken baba olma duygusunu tattığını hissetmişti ama çocuğunu kendi gözleriyle görünce yaşayacağı hissi merak ediyordu. Doğuma kadarki süreçte Lavender ile her şey düşündüğünden daha iyi geçmişti. Her ne kadar yanlış başlasalar da şimdi ilişkileri güzel gidiyordu.

ALCOHOL | DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin