13 Aralık
Florence (08:03)
Umarım uyanmışsındır uykucu!
Abby (08:04)
Hiç uyudun mu diye sorsana! Birazdan taksiye atlayıp yola çıkacağım, 08.30da şirkette olurum.
Florence (08:07)
Harika! Ben de yoldayım, kahve ve kahvaltılık almakla uğraşma ikimize de aldım.
Abby (08:12)
Seni seviyorum HEM DE ÇOK! Yola çıktım, şirkette görüşürüz.
Florence (08:13)
Ben de seni ufaklık! Görüşürüz!
Yaklaşık 2 saat uyumuş olduğumu göz önünde bulundurmazsak o an için gayet enerjiktim fakat günün ilerleyen saatlerinde bir köşede bayılmamak için kendimi tutacağımı da hissedebiliyordum. Şirketin önünde indiğimde bizim için ayarlanmış tur otobüsünü bulup doğruca içerisine yerleşmeye başladım. Ses ve ışık ekibi ile birlikte seyahat edecektik ve tanrıya şükürler olsun ki otobüsteki herkesle daha önce tanışmıştım. Florence'ın sesini duymamla enerjimin daha da artması bir oldu.
Florence: ''Günaydın millet, hazır mıyız?''
Abby: ''Senden erken geldiğime inanabiliyor musun Florence?''
Florence: ''Görebiliyorum Abby! Ama inan bana geç bile kaldık!''
Ekibin tamamlanması saat 9'u buldu ve hızlıca yola koyulduk. Florence'ın elime tutuşturduğu kahvaltılıkları ve kahveyi tıkınırken bir yandan da günün planını dinliyordum. 20.000 kişilik biletler dakikalar içerisinde tükenmişti ve uzun bir aradan sonra yeni albümü ile turneye başlayan Harry için hayranlarının çıldırdığına emindim bu da demek oluyor ki bugün bir izdiham yaşanabilirdi. Haksız sayılmazlar, müziğini ilk kez canlı dinleyeceğim için ben de çok heyecanlıydım.
Bir saatlik yolculuğun ardından arenaya ulaşmıştık, direkt kulise geçerek programın akışta kalması ve problemlere anlık müdahale edilmesi için hızlı bir çalışma başladı. Sahne kurulumu, ışık, güvenlik, stantlar vs. derken programa baktığımda soundcheck zamanının geldiğini fark ettim. Harry'nin grubu gelmişti bile, herkesle tanışıp ayaküstü bir sohbet ettikten sonra sahne önüne ilerleyip Florence'ı aramaya başladım. Tabii bu sırada grupta hazırlık içerisindeydi ve devasa sahnede yerlerini almaya başlamışlardı.
Ortalıkta koştururken soundchecki izlemek için arenada bir köşeye yerleştim. Realizm akımından hiç bahsedilmemiş olsa ilk duyduğum an ben bahsedebilirdim. Gerçekliği ve yaşadığımı daha derinden daha önce hissetmiş miydim? Doğrusu hatırlamıyorum! Harry'nin sesini duyduğum an bir süre ifadesiz kaldıktan sonra tüm soundchecki yüzümdeki gülümsemeyle dinledim.
''Golden'' şarkısını tasvir edebilmemin imkânı yok... Klip çekerse eminim ki bu işimi kolaylaştıracaktır. Yıllardır koşuyorum ve ilk kez durmuş gibiydim, yıllardır yorgundum da ilk kez dinlenmiş gibiydim... Tüm korkularım yok olmuş, sadece yaşıyor gibiydim...
Bu kadar ünü ve taktir edilmeyi kesinlikle hak eden bir yetenekti! İşini ne kadar aşkla yaptığını titizliğinden, ciddiyetinden ve neşesinden anlayabiliyordunuz. Harry'nin mikrofonu ayarlandığında sahneden indi ve o anda Florence'ı aradığım aklıma geldi. Koşa koşa sahne arkasına geçerek tekrar Florence'ı aramaya koyuldum. Koca arenada bulamayacağımı anladığım an, onu aramayı akıl ettim.
Florence: ''Hey Abby, nerelerdesin? Mesajlarına bakmaz mısın hiç? 4 nolu kulise gel!''
Ve evet telefonla aramayı bile yeni akıl etmişken mesajları es geçmiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANIFEST | Harry Styles
Fanfiction''give me something to dream about'' Harry: ''Dümdüz, yokuşsuz ya da çakılsız bir yol gibi durmuyor. Ama tüm bunlara değecek bir hali var. Yine de gökyüzünün mavisiyle buluşan, çimenlik, güneş ışığından gözlerimizin kamaştığı günlere ulaşır gibiyiz...