F ネ çürük çilek kokulu bir kalp

513 73 219
                                    

mitski-first love/ late spring

.・✫・゜・。.

Sen bir kelime söylesen
Üzerinde durduğum bu pervazdan atlarım bebeğim

Bana "yapma" de ki yatağa geri döneyim
Lütfen, çabuk, ayrıl benden, nefes alamıyorum❞

Bana "yapma" de ki yatağa geri döneyimLütfen, çabuk, ayrıl benden, nefes alamıyorum❞

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yedi yaşındaydım. Mutluydum, gülüyordum. Her şey mükemmeldi. O zamanlar hayatım benim için Disneyland'dan farksızdı. Şimdi bir uçağa atlayıp oraya kaçsam bile o kadar mutlu olamazdım.

"Yah, Park Sunghoon! Çilekleri topladıktan sonra saklambaç oynayacağımızı söylemiştin."

Üzerindeki sarı elbisesi, koluna taktığı hasır sepet ve başında çok sevgili çocukluk arkadaşı Sunghoon'un lavantalardan yaptığı taç ile prenses gibi görünüyordu. Öyle de hissediyordu.

Çimenlerin üzerine nazikçe çıplak ayaklarını basarken koca bahçede gözlerini gezidiriyor bir yandan da tepedeki güneşten korunmak için elini gözünün üzerine siper ediyordu.

Sunghoon'un buralarda bir yerde olduğundan emindi. Yalnızca hasır sepeti almak için eve girmiş, ardından bahçeye çıkmıştı. Bir saniye bile beklememişti. O prensini bekleyen prenseslere benzemezdi. Çünkü Sunghoon'un onun prensi olduğunu yalnızca kendi biliyordu.

"Sunghoon!"

Bir kez daha adını seslendikten sonra iç çekerek çiçek tarhına daldı. Vızır vızır uçarak bal toplayan arıların iğnelerini umursamadı. Normalde olsa koşarak kaçardı fakat şuan çıplak ayağının altında ezilen karıncalardan bile korkmuyordu. Küçücük şeyden neden korksundu ki?

Sunghoon'u yeterince fazla beklemişti. Kendi kaybederdi, çilekleri tek başına toplayacaktı.

Çiçek tarhının arkasında kalan çileklere ulaştığında çökerek hasır sepetine çilekleri doldurmaya başladı. Şuan Sunghoon'a onu bırakıp gittiği için sinirliydi ve ondan başka bir şey düşünmüyordu. Öyle ki elbisesinin çamura bulandığını bile fark etmemişti.

Çileklerden birini ağzına attığında sepetin neredeyse dolduğunu görmesiyle kalkacakken biraz da sepetteki çileklerden mideye indirdi.

Sepete uzanan narin, küçük elinin yanına bir el daha eklenip sepetteki büyük çilekten aldığında kız başını kaldırdı.

"Yah! Sunghoon, seni ne kadar bekledim biliyor musun? Neredeydin?"

Sunghoon omuz silkip çileğini yerken bir elini cebine atmış uzaklarda bir yere bakıyordu.

Kız çömeldiği yerden kalktığında elbisesinin halini görmesiyle annesinden yiyeceği azar gözlerinin önüne gelince gözleri doldu.

Hepsi şu karşısında, büyük bir rahatlıkla duran oğlanın suçuydu. Ondan tarafa bakmıyor, onu umursamıyordu bile.

Ne acınası bir haldeyim, diye düşünmeden edemedi kız.

"Sana nerede olduğunu sordum, çocukluk arkadaşım." Dişlerinin arasından sinirle konuştuğunda Sunghoon hâlâ ona bakmıyordu.  "Sunghoon. Alooo, yah!" Elini ona uzatıp yakasından tuttuğunda Sunghoon nihayet ona bakmıştı.

Kızın elinin üzerine elini koyup yakasından indirirken kızın çilek toplamaktan hafif kırmızıya boyanmış elini bırakmamıştı.

"Sadece annenden izin aldım, burada kalmanız için."

Kız Sunghoon'un dediği hiçbir şeyi duymazken birbirine kenetlenmiş ellerine bakıyordu. Gözlerini ona çevirdiğinde gülümeyişini görmüştü. Sağ yanağındaki gamzesi oğlan koskocaman güldüğünde ortaya çıkardı ve şuanda gamzesi hafif belirgindi.

Ama kız kendine geldi, karşısındaki bu yakışıklı oğlanın onu az önce bekletmesini ve umursamamasını elbette unutmamıştı. "Beni seviyor musun Sunghoon?"

"Ne?"

Oğlan şaşkınca ona bakmıştı çünkü bu soru neredeyse her gün annesi ve babasının ezbere bildiği bir tiyatro oyunu gibi evlerinde oynanır ve sorulurdu.

"Beni seviyor musun? Senin arkadaşınım fakat beni umursamadın bile, neden? Kötü bir kız mıyım?"

Oyunun devamında babası ne diyordu ki? Sanırım şöyle bir şeydi... Onu söyledi.

"Elbette seviyor ve umursuyorum." Ardından babası annesine sarılıyordu. Kızın narin beline yaklaşıp kollarını doladıktan sonra kız daha ne olduğunu anlayamamışken geri çekildi. Sanırım oyunu iyi oynamıştı çünkü kız gülümsemişti.

Kız yavaşça yaklaşıp çilek tadında dudaklarını oğlanın yanağına bastırdı.

Görünen o ki Park Sunghoon oyunu iyi öğrenememişti. Çığlık atarak geri çekildiğinde kıza baktı.

"Seni sürtük! Beni nasıl öpebilirsin?"

Sunghoon koşarak eve giderken kız arkasından bakakaldı. Oysa öpücüğü dünyanın en masum öpücüğüydü. Saf ve çilek tadında. Neresini beğenmemiş ve böyle kötü söz söyleyebilmişti Sunghoon? Sadece gamzesini bir kere, sadece bir kere öpmek istemişti.

Kolundaki hasır sepeti yere bıraktıktan sonra çileklerin arasında çöktü. Dizlerini kendine çekerek oturdu ve kollarını dizlerine sardı. Başını dizlerinin arasına gömerken burnuna dolan çilek kokusu onu mest ediyordu. Tanrı ne kadar da güzel bir ortam yaratmıştı ona, fakat ne kötü bir çocuk göndermişti yanına.

Gözlerinden akan tuzlu yaşlar çilek bahçesine damla damla düşüp sularken sessizce ağladı.

Güzel bir günde, çilek bahçesinde, sarı elbisesi va başındaki lavanta çiçeklerinden tacıyla ağladı.

Ağladı ağladı ve ağladı.

İşte o günden sonra Park Sunghoon ile bir daha göz göze gelmek istemedim. Gelmedim de. Onu uzaktan seyrettim, o da beni umursamadı.

Çocukluk anılarımızı, kahkahalarımızı, eğlenceli oyunlarımızı, annelerimizi kızdırışımızı, birbirimize verdiğimiz sözleri, sarı elbisemi, lavanta tacımı çürük çileklerle dolu bir çöpe attı.

Ve bunların hepsi çilek kokulu minik bir öpücük yüzündendi.

Ondan sonra kendime olan özgüvenim, kararlılığım, gülümsemem gitti. Yerine anksiyete, titremeler ve bolca gözyaşı geldi.

Park Sunghoon beni mahvetmişti, akabinde de çocukluğumuzu.

umarım severek okursunuz, ben çok hevesliyim bu fic için!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


umarım severek okursunuz, ben çok hevesliyim bu fic için!

kadın ana karakter aktör woo da bi, merak edenler bakabilirler. dear m. dizisinde favımdı kendisi...

yıldızı Kuira'nın elbisesi gibi sarılamayı unutmayın!
mitski ile kalın, çünkü bu ficde bol bol onu dinleyeceğiz!

<33333

First Love Late SpringHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin