Tüm duvarları kitaplıklarla kaplı restoranda Jungkook Yoongi ve Jin önceden gelmiş kahvelerini içiyordu.
"Güneş girmiyor buraya. İnsandan çok kitap var."
"Güneş kitaplara zarar veriyor Jin Hyung."
"Boşver Jungkook. Jin ne bilsin hayatında maksimum okuduğu kitap Canan karatay ile pilava doğru." Jungkook buna gülümseyerek kahvesini eline alırken Jin ona döndü.
"Seni var ya kafanı kopartırım ayak modeli olursun."
"Ayaklarım da güzel. Merak etme bir şey kaybetmem." Onlar kavga ederken girişte Namjoon hepsini dizmişti.
Namjoon çok önceden onlara haber verse de hiçbiri buraya neden geldiklerini hatırlayamamıştı dün.
"Bakın biliyorum anormalsiniz ama eğerki orada saçma sapan bir şey söyleyin sizi var ya herkesin içinde sineklikle döverim. Düzgün davranın lan."
"Namjoon bizi gelin mi alıyorsun? Ailenle mi tanıştıracaksın." Jimin'in dalgasıyla hepsi gülmüşken Taehyung ofladı. Gergindi işten zor kaçmıştı.
"Arkadaşlar Bay Kim'e şirkette olup işler hallettiğimiz söyledim. Bilirsiniz yalanı ilk dilim gibi söylerim ama belli olmaz bir yerden çıkar falan girelim hadi." Namjoon'un kapıyı açmasıyla girerlerken ortadaki koltuklara yöneldiler.
İlk önce Hoseok gördü onları. Koltuklarda oturup birbirleriyle konuşan üçlüyü. Gözleri büyüdü tam geri dönecekken Namjoon'un sesini duydu.
"Jungkook?" Jungkook ve diğerleri Hoseok'u birkaç hafta önce ağacın orda görmüşlerdi fakat şuan gördüklerinde şaşkınlıkla baktılar.
Sonra Taehyung etrafına baktığında kaçtığı adamın olmadığını fark ederek önüne döndü ve onu gördü. Jin gözlerini kısarak adama yaklaşırken Jimin'in ağzı beş karış açıktı.
"Bay Kim!?" 2. Şok Jin'den çıkmıştı. Namjoon arkadaşlarının ilk saniyede batırmasıyla göz devirdi. Daha ağızlarına açmadan boka çevirmişlerdi.
"Tanışıyor musunuz?"
"Namjoon, Bay Kim." Taehyung Namjoon'un arkasına saklanarak fısıldarken Jin çatık kaşlarıyla ona bakıyordu.
"Oha, o Bay Kim mi? Allahın belası olan."
"İşte buna katılırım." Yoongi ona verilen pası gole çevirirken herkesin gözleri büyümüştü fakat Jimin'in gözler Jungkooktaydı. İlk kez görüyordu onu. En azından bu kadar yakından
"Merhaba ben Jimin." Jungkook gözlerini Hoseok'tan alarak ona döndü. Karşısındaki adamın sarı saçları ve yeşil gözleri vardı. Elinde birkaç tane ciltli kitap vardı. Elini uzatan adamın elini sıktı gözler kitaplara gitti.
"Küçük prens? Bunun için biraz büyük değil misin?" Hoseok Jungkook'un sorduğu sorunun tuzak bir soru olduğunu biliyordu. Ve arkadaşının bu soruya vereceği cevabı da.
"Bu kitabı ilk okuyuşum değil ve size katılmıyorum. Ben bu kitabı ilk önce küçük prensin gözünden okudum daha sonra gülün gözünden şimdi ise yazarın gözünden okuyorum." Jungkook kaşlarını kaldırarak kendi fikrini belirten adama bakmıştı.
"Kitabın yazarı Exupery aslında bir pilottu. Bir pilotun gözünden neyi görebilirsiniz ki?" Jungkook'un gittikçe ilgisini çeken fikirlere sahip adamı denemesi Hoseok'u germiş ve oradan uzaklaşarak Seokjin, Taehyung ve Namjoon üçlüsünün yanına geçti.
"Bence çok yanlış düşünüyorsunuz. Bir insan başka bir yeteneğe sahip değilse bir fikri veya hikayesi olmuyor mu? Exupery Sahra çölünde mahsur kalmıştı. Ve bunu hikayesine çok güzel bir üslupla ekledi. Bunu bazı yazarlardan da da güzel yaptı."
Jungkook etkilenmiş bir şekilde kafasını sallarken Hoseok gergindi. Jungkook ve Jimin'in konuşması bitince herkes Hoseok'a döndü.
"Merhaba,Ben Hoseok. Namjoon'un arkadaşıyım." Hoseok onlara tanıştıklarını belli etmemeleri komutunu verirken hepsi buna uyarak kendilerini tanıttılar.
"Evet, Bay Kim? Ne zamandan beri iştesiniz?" Taehyung oturduklarından beri gözlerini etrafta gezindirerek kaçmaya çalışırken Jin'in sözleriyle ona dönerek gergince gülümsedi.
"Ben çalışıyordum, sonra şey oldu öyle de olunca böyle olmak zorunda kaldı."
"Eminim öyle olmuştur. Bunu şirkette konuşacağız."
Jimin gözlerini konuşmada tutarak not alan adama baktı. Yoongi ona soru yöneltmişti.
"Siz ne iş yapıyorsunuz?"
"Ben edebiyat öğretmeniyim, Hoseok Hyung da tarih öğretmeni birlikte çalışıyoruz." Herkes Hoseok'un adı anılınca oraya dönerken Jungkook da kafasını kaldırdı.
Gözleri önce eskiden tanıdığı adama sonra da diğerine gitti. Edebiyat öğretmeni, şimdi anlaşılıyordu.
"Jungkook nasıl gidiyor? Bir şeyleri kavrayabiliyor musun?"Namjoon'a döndü. Gerçekten Namjoon'un abarttığı kadar bir gariplik yoktu arkadaşlarında tabi arkadaşlarının birinin hoseok diğerinin de meşhur Bay Kim olması dışında.
"Evet hyung. Bana arkadaşlarının 3 küçük ucube olduğunu söylediğinde farklı bir şey düşünmüştüm. Mimar, edebiyat ve tarih öğretmeni değil."
"Diğerlerini bilmem ama mimar olanın kesinlikle ucube olduğunu biliyorum."
"Bay Kim ayıp oluyor ama."
"Olsa da kurtulsak." Jimin kafasını eğerek hayran olduğu adamın biraz da farkli fikirlere sahip olduğunu görüyordu. Küçük prens konuşmasından sonra hevesi kırılmıştı.
Yeşil gözlerini not yazan adamda tuttu. Çalan telefonuyla müdürün aradığını görünce ayaklanmıştı. Birkaç dakika sonra geri dönmüştü.
"Kusura bakmayın okula gitmem gerek." Jungkook da ayaklandı onunla.
"Benim de siparişlerimle alakalı bir sorun olmuş bunu bir daha yapsak olur mu? Ben gerçekten çok mahçubum." Namjoon kafasını sallayarak elini sıkarken kapıya yöneldiler.
Yağan yağmur ile Jimin gülümsemişti. O yağmuru çok severdi. Koşarak ıslanmaya başlarken Jungkook kaşlarını çattı.
"Ne yapıyorsun?"
"Nefes alıyorum."
"Neden ıslanıyorsun?"
"Biliyor musun senin hayranınım. Fakat seni sadece 15 dakika gördükten sonra çok farklı düşüncelere sahip olduğunu gördüm. Sen şemsiyesi olanlardanmışsın." Gözlerini üstündeki beyaz gömleği ıslatan adam da tutarak güldü.
"Şemsiyesi olanlardan değilim. Hayatın şemsiye tuttuklarındanım. Umarım sen de yağmurdan kaçacak birine dönüşmezsin."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
coney island
Random"Biliyorum kırgındın,yaralamışlardı güzel kalbini, özlemle tutuşuyordun ve aşkını, özlemini yıpranmış kitap sayfalarının satırlarına döküyordun belkide ama ben de o satırlara aşık olmuştum ya" Başka birini özlüyor,başka birini düşlüyordu belki ve be...